Saudi Arabistan'da değişim rüzgarı
Anadolu Gençlik Derneği bünyesinde 2017’de kurulan Uluslararası Gençlik Strateji Araştırma Merkezi'nin (UGSAM), dün yayınladığı Abdullah Kılnç imzalı analizi sizlerle paylaşıyoruz...
Ortadoğu’nun, en önemli güç odaklarından biri konumundakii Suudi Arabistan’ın, 2 yıl önce tahta oturan Kral Selman bin Abdulaziz ile başlayan değişim serüveni, son 6 ayda inanılmaz bir ivme kazandı.
Kral Selman’ın tahta çıktıktan sonra ülkeyi başka bir noktaya götüreceği sistemdeki kadro değişiklikleri ve sistem değişiklikleri ile kendisini belli etmişti. Selman, ilk adım olarak, ağabeyi Abdullah’ın aksi yöndeki kesin emrine rağmen, Mukrin bin Abdulaziz’i, sözümona şahsi talebi üzerine, görevinden azletti. Ardından eski veliaht, aynı anneden ağabeyi Naif’in oğlu Muhammedi veliaht olarak atayan Selman, bir teamülü daha çiğneyerek kendi oğlu Muhammedi ise 2. veliaht olarak atadı.
Tahta geçen yeni Kralın, beklenenin aksine ülkede yaşanacak geniş çaplı değişim ve dönüşüm için temel oluşturduğu anlaşılmasına rağmen, bunun ne dereceye ulaşacağı çoğu kişi için öngörülebilir değildi.
Yeni Kralın iki Yıllık Dosyası
Kral, 2 sene zarfında ülke yönetimi ve kadrolarında yaptığı değişikliklerin yanında bölgede de aktif rol oynamaya başladı ve beklenmedik hamleler yaparak şaşırtmaya devam etti. İşaret ettiğimiz değişiklikleri özet olarak hatarlayalım:
Yıl 2015...
Mesela, Kral Fehd’den sonra İran ile çok karşı karşıya gelmek istemeyen sabık kral Abdullah, bu ülkeyle zaman zaman gerilse de iyi ilişkiler içinde olmaya çalışıyordu ancak bu durum yeni Kral Selman ile büyük değişime uğradı ve Suud, İran’ın orta ve uzun vadede kendisini sıkıntıya sokabilecek yayılma ve güçlenme politikalarına doğrudan engel olmaya başladı. Selman, bu noktada İran’dan çekinmediğini gösterdi ve Yemen’de yönetimi ele geçiren İran destekli Husi Ensarullah Hareketi’ne karşı körfez ülkelerinin de desteğiyle 2015 Mart’ında geniş çaplı ve halen devam eden “Kararlılık Fırtınası” ismi verilen askeri bir operasyon başlattı[1].
Ağustos ayında yeni bir düzenlemeyle daha önce araba kullanması yasak olan kadınlara ehliyet hakkı tanıyan Suudi arabistan, demokratik bir açılımın da arefesinde olduğu ve batıyla yakınlaşmak için özellikle “kadın hakları” hususunda yeniliklere gideceğinin işaretini verdi[2].
Suudi Arabistan Aralık 2015’te ise, tahtın yeni sahibi Selman liderliğinde, içerisinde Türkiyenin de yer aldığı 30’u aşkın İslam ülkesiyle beraber “Teröre karşı İslam ittifakı” adıyla ortak ordu kurdu ve bu girişimde İran ve müttefiklerini ya da Suudla arası soğuk ülkeleri dışarıda bırakarak bölgede büyük çaplı adımlar atacağını tekid etmiş oldu[3].
Yıl 2016...
Bu süreçte bölgesel ve uluslararası mahfillerde doğrudan İran’a karşı duruşunu daha da sertleştiren Selman yönetimi, 2016 yılının hemen başında Suud içerisinde yer alan Şii nüfusun önde gelen önemli liderlerinden, 2012’den beri tutuklu bulunan, Nimr Bakır En-Nemr’in idam cezasını infaz ettirerek sert bir adım daha attı[4]. İnfaza büyük tepki gösteren ve bazı göstericilerin Tahran’daki Suud konsolosluğunu yaktığı İranla neredeyse savşa yol açabilecek karşılıklı gerginilik ise diplomatik ilişkileri koparma noktasında durdu.
2016 yılı başlarında İranla gerginlikte had safhaya ulaşan Suudi Arabistan, yıl sonuna kadar çoğunlukla bir türlü başarıya ulaşamayan Yemen savaşı, bu savaşın neden olduğu maddi külfet, dışarıya yansıtılmamaya çalışılan ekonomik darboğaz ve IŞİD’in bombalı eylemleri ile gündeme geldi.
Bu arada ülke içinde ve dışında kimi çevreler Kral Selman’ın kendisinden sonra tahtı veliaht prens Muhammed bin Nayif yerine oğlu 2. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a bırakmak istediği yönünde söylentiler dile getiriyor ancak hiçbir resmi ağız bu bilgileri teyid edici bir bilgi veya işaret vermiyordu.
Yıl 2017...
2017 ylına gelindiğinde ise Suudi Arabistan yeni değişim ve uluslararası gelişmelere gebeydi; ABD’de Barack Obama dönemi sona ermiş başa Donald Trump geçmişti. Herkesin beklediği Hillary Clinton’un yerine Trump’ın başa gelişi büyük sürprizdi ve Suudi Arabistan’da tabiri caizse pusuda bekleyen, Selman’ın oğlu tamahkar genç, 2.Veliaht, beklenmedik bir şekilde ABD’ye ziyarette bulundu ve Trump ile yaptığı görüşmede bu ziyaretin iki ilke ilişkilerinde dönüm noktası sayılacağını ifade etti[5].
Nasıl bir dönüm noktası olduğunu ise Mayıs başlarında kaleme aldığımız “Fırtına Öncesi Sessizlik, Suudi Arabistan ” başlıklı önceki yazımızda dile getirmeye çalışmış, Suudi Arabistan’da Kral ve oğlunun Veliaht Bin Naife darbe yapmaya çalıştığını ya da eğer fırsat bulursa Bin Naif’in darbeye kalkışabileceğini ifade etmiştik[6].
Yazımızda işaret ettiğimiz üzere Mayıs ayında, Trump, ilk yurtdışı gezisini Suudi Arabistan’a yaptı ve burada gerçekleştirdiği görüşmelerde, 460 milyar dolara ulaşan silah alımı ve yatırımlar için Suudi Arabistan’dan söz aldı[7]. Yapılan antlaşmaların ekonomik büyüklüğü bütün dünya ve ortadoğuda yankı uyandırdı. Ancak Trump’ın ziyaretinden kısa bir süre sonra Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’ın başını çektiği bir grup ülkenin ani bir kararla Katar’ı “terörizme destek vermekle” suçlayıp ekonomik ve siyasi yaptırımlara tabi tutması bölgede konunun değişip tansiyonun yükselmesine neden odu. Kuveyt’in olası sıcak bir temasın önüne geçmek üzere girişimde bulunduğu olayda Katar’a destek çıkan ülkeler ise Türkiye ve İran idi.
Herkes Suud ve müttefiklerinin her an Katar’a askeri operasyon düzenleyebileceğini veya içeriden askeri bir darbeyi tetikleyebileceği yönünde beklenti halindeyken, Suud kendi içerisinde gerçekleştirdiği büyük sürprizlerle gündemin yönünü bir anda tekrar değiştirdi[8].
Hasbel kader mezkur yazıda ifade ettiğimiz öngörümüz doğru çıktı ve Kral Selman, ani bir kararla Bin Naif’i veliahtlık ve diğer bütün görevlerinden azlederek Savunma Bakanı oğlu Muhammed’i yeni veliaht tayin etti. Azledildikten sonra Bin Naif’e ne olduğuna dair kesin bir bilgi olmamakla beraber, doğrudan hapiste veya dış dünyadan tecrit edilmiş halde ev hapsinde tutulduğuna dair haberler yayımlandı[9]-[10].
Kimilerine göre Bin Naif, Katar’a askeri operasyon düzenlemek isteyen Kral Selman ve oğlu Muhammed’e engel olmuş, bu tür bir girişime muhalefet etmişti dolayısıyla sahneden indirilmek istenmişti. Ancak Bin Naif’in görevden alındığı tarihten bu yana uzun bir süre geçmesine rağmen Suud veya diğer müttefiklerinin henüz bir harekete geçmemiş olması, bilakis yumuşama görüntüsü vermiş olması azl olayının doğrudan Katarla ilintili olmadığı ihtimalini güçlendiriyor.
Kısa bir süre önce ise Suudi Arabistan’da çoğunlukla “Sahve Şeyhleri” olarak adlandırılan bir grup kanaat önderi ve ilim adamı gözaltına alındı, başta ülke içinden olmak üzere bölge ülkeleri ve uluslararası camiadan bu gözaltı ve tutuklamalara tepkiler yağdı. Ancak bu hareketin amacı ve sebepleri çoğu kişi için henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil[11].
Sorular ve Cevaplar
Pekiyi ama Suudi Arabistan ne yapmaya çalışıyor? nereye gidiyor? Tam olarak neyi amaçlıyor? Bizce her bir konuyu tek tek açıklamaya çalışmakla bu soruların cevabı bulunamaz. Ancak Suudi Arabistan’ı yönetenlerin kim olduğunu, nasıl ve ne düşündüğünü anlarsak kafalardaki soru işaretlerine bir nebze olsun cevap verebiliriz diye düşünüyorum.
Biz de aradığımız bu soruların cevaplarına, Suudi Arabistan’ın özellikle yurtdışı siyasetinde çok etkili olduğu varsayılan ancak ne yaptığı tam olarak bilinmeyen, 2002’de Cidde’de kurlmuş Ortadoğu Stratejik ve Hukuki Araştırmalar Merkezi Başkanı Enver Aşki üzerinden ulaşmaya çalışacağız.
Çünkü Kral Selman’a danışmanlık yapan Suud ordusundan emekli eski Tümgeneral Aşki, alışılmışın dışındaki konuşma ve açıklamalarıyla Suud stratejisinin geleceğine dair önemli ipuçları veriyor.
Bu noktada biraz geriye gidip Enver Aşki’nin, 2 yıl önce, 2015 Haziran’ında, New York merkezli, Siyonist menşeli Amerikan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) katıldığı bir konferansta yaptığı konuşmaya dikkatleri çekmek isterim.
Söz konusu konferansta bir araya gelen İsrail Başbakanı Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen İsrail’in eski Washington Büyükelçisi (1997-99) Dore Gold[12] ile Aşki, bölgesel sorunlar ve Suudi Arabistan ile İsrail açısından fırsatları konuşuyor[13].
Enver Aşki’nin Konuşması
Emekli general Aşki’nin konuşmasını aşağıdaki gibi tercüme ederek özetlemeye çalıştım;
Konuşmasının başında “İran’ın ortadoğuda yeniden Pers imparatorluğunu inşa etmek istediğini, bunun henüz şah döneminde düşünüldüğünü, devrimden sonra ise Humeyni’nin İslami öğretiler ve devrim ihracı çabasıyla bu amaç doğrultusunda yürüdüğünü, ve sonraki süreçte İran’ın desteğiyle Suudi Arabistan’ın terörist saldırılara hedef olduğunu” ifade eden Aşki, dünyanın ve ortadoğunun son 25 yıllık serencamına değinerek, “Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünyada çatışmalarda kullanılan metodun ideolojik olmaktan çıkarak yerini iktisat temelli rekabet ve çatışmaya bıraktığını, bundan sonra ABD, AB ve Asya’da üç ayrı güç kütlesinin meydana geldiğini, bu noktada Türkiye’yi İran’ı ve Pakistan’ı da içeren ‘Büyük Ortadoğu Projesinin kararlaştırıldığını” dile getiriyor.
Konuşmasına devam eden Aşki, “Ancak barışa cevap vermeyen İsrail yalnız kaldı ve izole oldu. Türkiye, yeniden Osmanlı devleti kurma hayaline kapıldı, İran ise Pers devleti hayaliyle, Irak Suriye ve Lübnan’da hakimiyet kurmanın ve buradan İsrail’i düşürerek Akdeniz’e açılmanın peşine düştü, bunun için de Bab’ül Mendeb gibi önemli boğaz ve stratejik noktaları ele geçirmeye kalkıştı. İran, demokrasi ile teokrasinin karışımı, ‘velayeti fakih’ sistemi ile yürüyen bir yönetime sahip. Elde etmeye çalıştığı nükleer güç ve Körfez ülkelerinin iç güvenliğini sarsarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyor. Türkiye ise laik-demokratik ama İslami nefesli bir yönetime sahip. Türkiye Arap ülkelerinde ekonomik yatırım ve kültürel yayılmayla hedeflerine ulaşmaya çalıştı ve nisbeten başarılı da oldu” diyor.
“İran’ın, Irak ve Suriye’den sonra Bab’ül Mendeb boğazını da ele geçirmek üzere Yemen’de eski lider Ali Abdullah Salih ve Husi Ensarullah Hareketi’ni görevlendirdiğini” ifade eden Aşki, “Ancak Suudi Arabistan’ın müttefikleriyle beraber İran’ın bu girişimine engel olmak için Yemen’e askeri müdahale başlattığını ve meşru yönetime sahip çıktığını, bu adımın ise herkesi şaşırttığını” belirtiyor.
Suudi Arabistan’daki yeni dönemin mahiyetine ilişkin önemli ipuçları veren Aşki “ Suudi Arabistan’da üç dönem vardır; bunların birincisi Kral Abdulaziz ile gerçekleşen kuruluş dönemidir, ikinci dönem devleti lidere bağlımlılıktan çıkarıp sistematize etmiş, halkı reaya olmaktan çıkarıp vatandaş haline getirmiş Kral Fehd dönemidir, üçüncü dönem ise yükselip ilerleme dönemidir ki bu dönem şu an içinde bulunduğumuz Kral Selman dönemidir. Bu dönemde Suudi Arabistan, bölgede daha aktif olacak ve olumlu adımlar atacaktır, öncülüğünde oluşan ittifak bu değişimin önemli bir göstergesidir. Bu dönemde Arap halkının güvenliğini esas alan stratejik bir hedef de belirleyen Suudi Arabistan, ayrıca önümüzdeki süreçte İslam esaslarına dayanmak kaydıyla daha da demokratikleşecektir”şeklinde konuşuyor.
Kral Selman döneminde, Suudi Arabistan’ın, ABD ile ilişkilern yeniden düzenlendiğini, bunun yanında Fransa, İngiltere, Pakistan ve Türkiye ile ittifakını güçlendirdiğini ayrıca Çin ve Rusya ile de dostane ilişkiler kurduğunu” ifade eden Aşki, geleceğe dair düşüncelerini paylaşarak, şunları dile getiriyor: “Önümüzdeki süreçte ABD’nin dünyanın bir numarası olmaktan çıkacak, Çin, malum İpek Yolu projesiyle ABD’ye kafa tutacaktır. Bilhassa bu konuda araştırma yapmak üzere Çin ve Türkiye’de çok sayıda konferansa katıldım. Çin, kültürel ve ekonomik argümanlarla dünyada nüfuz elde etmeye çalışıyor.”
Aşki, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin gelecekte nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini ise şu şekilde ifade ediyor:
“Arap Yarımadası’nın Rubülhali çölünde çok büyük petrol yataklarının bulunuyor, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeler ile Yemen, bu enerji kaynaklarını korumak ve kazancına sahip çıkmak için, birleşmek zorunda. Ve bu birleşme, demokrasi esaslı ABD anayasası gibi bir temelle gerçekleşmesi gerekiyor. Öte yandan Kızıldenizin öte yakasında Afrika tarafındaki Ogadin enerji yatakları da Etiyopya öncülüğünde Afrika boynuzunda birlik oluşmasını sağlayacaktır. Afrika Boynuzu ile Arap Yarımadası ise Cibuti ile Yemen’deki Nur kentleri arasında inşa edilecek Nur Köprüsüyle birleşecektir. Bunların gerçekleşebilmesi için ise şu şartlar gerekecektir;
1- İsrail ve Araplar arasında barışın sağlanması,
2- İran’da siyasi rejimin değiştirilmesi,
3- KİK üyesi ülkelerin birleşmesi,
4- Yemen’de barışın sağlanması ve Aden Limanı’nın tekrar aktifleştirilmesi böylece iş ve istihdam dengesinin sağlanması,
5- ABD ve AB’nin de rızasıyla, KİK ve Arap ülkelerini korumak için ortak askeri bir güç kurulması,
6- Arap dünyasında İslami esaslara uygun demokratik kaidelerin yerleştirilmesinin hızlandırılması,
7- Büyük Kürdistan’ın barışçıl yollarla kurulması. böylece Irak, Suriye, Türkiye ve İran’dan birer parça koparılmış ve İran ile Türkiye’nin Arap dünyasına yönelik emellerine de set çekilmiş olacaktır.”
Enver Aşki’nin 2 yıldan fazla bir süre önce işbu konuşmada dile getirdiği strateji ve bu yönde atılan adımlara bakıldığında, Suudi Arabistan’da önümüzdeki süreçte yaşanabilecek gelişmeleri öngörmek daha olanaklı hale geliyor.
Sonuç
Dikkatle incelediğimizde Aşkinin konuşmasının sonunda ifade ettiği 7 maddenin büyük bir bölümünün gerçekleştiğini görebiliriz. Mesela; İsrail ile barış maddesine istinaden, özellikle körfez ülkelerinden çok sayıda yazar ve düşünür İsrail’in dost olabileceğine dair yazılar yazdı. Suudi Veliaht Muhammed bin Selman’ın İsrail’i ziyaret ettiğine dair çok sayıda haber yayınlandı ve bu haberler yalanlanmadı[14].
Bahreyn Kralı İsraile karşı boykotu kınadı[15], İsrail tarafından çok sayıda açıklamada İsrail ve Arap ülkelerinin bilhassa İran tehlikesi karşısında ortak paydada buluştuğu ifade edildi[16].
Örneğin, İran’da rejim değişikliği maddesine istinaden, Pariste düzenlenen İran rejim karşıtlarını bir araya getiren geniş çaplı kongreye Suudi Arabistan eski İstihbarat Başkanı ve eski Washington Büyükelçisi Turki bin Abdulaziz’in katılması son derece manidardır[17].
Bu noktada Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkelerinin, Katar’a karşı yürüttükleri operasyon da “teröre destek”, “İranla veya Türkiye’yle yakınlaşma” şeklinde öne sürülen argümanlar üzerinden değil, bu ülkenin “Körfez ve Arap Yarımadası ülkelerinin birleşmesi” düşüncesine karşı çıkması üzerinden okunmalıdır.
Öte taraftan yakın zamanda “Sahve şeyhleri ve etkili din adamlarına” yönelik tutuklamaların da “Arap dünyasında İslami esaslara uygun demokratik kaidelerin yerleştirilmesinin hızlandırılması” bağlamında değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu arada Yemen’de Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyona karşı savaşan Yemen Ensarullah Hareketi ve eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih arasında yakın zamanda yaşanan gerginlik ve yer yer çatışmaya dönüşen anlaşmazlık[18], “Salih’in perde arkasında Suud ve müttefikleriyle anlaşmaya çalıştığı ve önümüzdeki süreçte saf değiştirebileceği”yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
Ben makalemin son satırlarını yazarken, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Türkiye ve diğer komşu ülkelerin sert tepkilerine ve karşı çıkmalarına rağmen bağımsızlk için gerçekleştirdiği referandumla, Aşki’nin işaret ettiği “Büyük Kürdistan’ın” kurulması için ilk adımı atmış oldu.
Muhtemelen Türkiye ve Irak’ın ısrarıyla Suud’dan söz konusu referanduma karşı çıkan cılız bir iki ses[19] ise, İsrail ile Suud ve körfez ülkelerinin aleni veya zımni desteklerini örtmek için çok yetersiz[20]-[21]-[22].
Zaman ve konjonktör neyi gösterir bilemeyiz ancak Suudi Arabistan’ın artık eski Suudi Arabistan olmadığı ve olmayacağı açık. Önümüzdeki süreçte Suudi tahtının ani bir değişiklikle Kral Selman’dan oğluna geçmesi büyük ihtimal[23] . Zaten gayri resmi şekilde ülkeyi yöneten Veliaht Prens Muhammed, İsrail ile aleni bir “barışa” gidebilir, ülkede geniş çaplı “demokratik” açılımlar gerçekleştirebilir, eski Yemen Cumhurbaşkanı Salih üzerinden Yemen bataklığından kurtulabilir,
Katar’da beklenmedik bir darbe veya fiili müdahaleyle yönetimi değiştirip birleşme hayali için adımlar atabilir, İran ve Türkiye’nin olası müdahalesinde Kuzey Irak Kürtlerine destek vererek bu iki ülkeyi zora düşürebilir...
Yani Suudi Arabistan yol ayrımında, ABD ve Batıya hizmet eden ama enerji kaynakları ve “İslami esaslı” devlet yapısıyla dışarıya kapalı, sınırlı, keyfine düşkün sakin bir ülke mi olacak yoksa ABD ve Batı’nın ortadoğudaki yeni ortağı ve bölgesel hatta küresel bir güç olma arzusundaki, “demokratik esaslı” dışarıya açık ve hareketli bir ülke mi olacak? Bekleyip hep beraber göreceğiz...
(UGSAM)
[1] http://www.trthaber.com/haber/dunya/kararlilik-firtinasi-nasil-basladi-175491.html
[2] http://www.dunyabulteni.net/haber/337065/s-arabistanda-kadinlara-arac-kullanma-izni
[3] http://www.aljazeera.com.tr/haber/terore-karsi-islam-ittifaki
[4] http://www.bbc.com/news/world-middle-east-35213244
[5] https://tr.sputniknews.com/dunya/201703151027640005-abd-suudi-arabistan-iliskilerinde-donum-noktasi/
[6] http://ugsam.com/firtina-oncesi-sessizlik-suudi-arabistan_d16.html
[7] https://www.cnbc.com/2017/05/20/us-saudi-arabia-seal-weapons-deal-worth-nearly-110-billion-as-trump-begins-visit.html
[9] https://www.nytimes.com/2017/07/18/world/middleeast/saudi-arabia-mohammed-bin-nayef-mohammed-bin-salman.html?mcubz=1
[11] http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/suudi-arabistanda-sahve-seyhlerinin-tutuklanmasi-ne-anlama-geliyor/911197
[12] https://en.wikipedia.org/wiki/Dore_Gold
[13] https://www.cfr.org/event/regional-challenges-and-opportunities-view-saudi-arabia-and-israel-0
[15] http://www.salom.com.tr/haber-104362-bahreyn_krali_Israil_boykotunu_kaldirdi.html
[16] https://www.middleeastmonitor.com/20170906-israel-enjoys-unprecedented-cooperation-with-arab-countries/
[17] http://english.alarabiya.net/en/features/2017/07/01/Turki-al-Faisal-Iran-is-the-greatest-sponsor-of-terrorism-in-the-world.html