Kasım Süleymani ilk kez Hizbullah-İsrail Savaşı’nı anlattı
Hizbullah-İsrail arasındaki savaşa dair konuşan Süleymani, bazı özel bilgileri de paylaşırken, savaşın sonuçları hakkında önemli noktalara değindi.
Süleymani’nin röportajı şu şekilde:
Kudüs Gücü Komutanı olarak ilk defa röportaj veriyorsunuz. 33 Gün Savaşı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
33 Gün Savaşı’nın görünen ve görünmeyen/gizli olarak iki faktörü var. Gizli faktörler derken öncelikle şunu söyleyeyim. Biz Siyonist İsrail rejiminin büyük bir planı olduğunu biliyorduk ama ani bir saldırıyla bunu yapacağını tam olarak tesbit edememiştik. Savaştan önceki birkaç hareketinden bunu anladık.
11 Eylül saldırısından sonra ABD bölgede geniş bir şekilde yayılma katetti. ABD askerlerinin çok yoğun bir kısmı bölgeye geldi. 50 bine yakın askeri vardı. 30 binden fazla da Afganistan’da bulunuyordu. Filistin’i de tehdit ediyordu. ABD’nin bölgedeki bu şekildeki yoğun varlığı siyonist rejimi cesaretlendirdi. İran’ı, Suriye’yi korkutmak için bu güçten faydalanmak istiyordu. O dönemde ABD’nin başında da Bush vardı. Yani yönetimde şahinler vardı ve İsrail’e uyum sağlıyorlardı. İsrail bunu yıldırım saldırısı için bir fırsat olarak görüyordu. Hizbullah’ı yok etmek için Lübnan’a geri dönmek istiyordu.
Condoleezza Rice, siyonistlerin güney Lübnan’daki bombalama sesleri sonrası bu Ortadoğu’daki yeni bir doğumun sancıları demişti. Bu ifadeler ortada ne kadar büyük bir planın olduğunu gösteriyordu. İsrailli yetkililerde gafil avlayıcı bir operasyon yapmak istediklerini daha sonraki açıklamalarında itiraf ettiler. Bu arada birçok Arap ülkesi de gizli gizli İsrail’i destekleyici açıklamalar yaptı. O dönemde bir çok İsrail yetkilisi ilk defa birçok Arap ülkesini yanlarına aldıklarını söylebiliyordu.
Bu savaşın açık olarak görülen sebepleri nelerdi?
Hizbullah daha önce Lübnan milletine vermiş olduğu taahhütlere benzer bir taahhüt verdi o günlerde. Siyonist zindanlardaki Lübnanlı gençleri kurtaracağını söyledi. Bunun için iki siyonist subayın esir alınması kararlaştırıldı. Bu operasyonu yöneten kişi Şehid Muğniye’ydi. O komutandan öte bir insandı. Malik b. Eşter gibi biriydi. Bir komutanın ve generalin çok ötesindeydi.
Hizbullah uzlaşma bilmez bir düşmanla karşı karşıyaydı. İsrail için de Hizbullah aynı şekildeydi. Dolayısıyla Hizbullah kendisini savunmak için sürekli hazırlıklıydı. Hizbullah hiçbir zaman kendisini bu düşünceden uzak tutmadı. Şimdi de aynı şekilde. Hizbullah her zaman yüzde yüz bir hazırlık biçimindedir.
Hizbullah, atmayı düşündüğü her adımdan önce gerekli tedbirleri alıyor ve adımını öyle atıyordu. İki İsrail subayını esir almadan önce de tedbirler alınmış, hazırlıklar yapılmıştı.
Saldırıların başladığı ilk saatlerde dahi İsrail’in elinde hazırlamış olduğu bir bilgi bankası vardı. Bunlara göre yoğun bir bombardıman başladı ama Hizbullah, aldığı tedbirler neticesinde neredeyse hiç zarar görmedi. 10 gün boyunca İsrail vurdu ama fayda elde edemedi ve ellerindeki istihbarat bilgileri de bitti. O bilgilere göre vurulacak her yer vurulmuştu.
Ben de savaş başladığında oraya gittim. İmad beni Suriye’den Lübnan’a götürdü. Güvenli bir etkileşim ağımız vardı.
Savaşın ilk haftası içinde Tahran’dan benim bir an önce gelip rapor vermemi istiyorlardı. Döndüm bende. Meşhed’e Seyyid Ali Hamaney’in yanına gittim. Ben orada olayı rapor ettim. Tabi acı bir rapordu bu. Benim gördüklerimde zaferi müjdeleyen bir ufuk gözükmüyordu. Siyonistler 13-14 katlı binaları bir bombayla imha ediyorlardı. Köylerin derinliklerine kadar iniyorlardı. Yüksek bir teknolojiyle her yeri yerle bir ediyorlardı.
Raporumu sunduktan sonra İmam Hamaney konuşmaya başladı. Bu savaş Hendek Savaşı’na benziyor dedi. Hendek savaşıyla ilgili ayetleri okudu ve sonra dedi ki “Bu savaştaki zafer tıpkı Hendek Savaşı’ndaki zafer gibi olacak.”. Ben şaşırdım. Çünkü bir asker olarak böyle bir gelecek görmüyordum. İçimden keşke İmam Hamaney böyle demeseydi dedim. Sonra iki noktaya daha işare etti. Ben her zaman böyle düşünüyor ve böyle söylüyorum, 20 yıllık tecrübemde onun takvasını gördüm, ne zaman şüphem olsa onun hikmetli bakışına bakarım. O dedi ki “Bence İsrail bu planı önceden yapmıştı ve her hal u karda gafil avlayıcı bir hamleyle Hizbullah’ı yok edecekti. Hizbullah iki askeri esiri alarak İsrail’in tüm planını bozdu.” Bunu duymanın Hizbullah’a çok faydası oldu. Savaş ilerledikçe zayiat, hasar, şehidler artıyordu. Seyyid Nasrallah öyle şeyler anlattı ki burada söylemek istemiyorum. Ama bu bilgi onun çok işine yarayacaktı.
Diğer dediği şey, küçük cevşen duasını okusunlardı. Biliyorsunuz biz ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz büyük cevşen okuruz ama İmam Hamaney o savaş için bize küçük cevşen okuyun demişti. Bu en mükemmel duadır, Allah’a güven için çok etkiledir demişti. Ben onun yanında Tahran’a döndüm. Lübnan’a geçecektim tekrar. İçimden güzel hisler vardı.
Nasrallah’ın yanına gittim ve İmam Hamaney’den duyduklarımı ona anlattım. Onun İmam Hamaney’e ve sözlerine çok ciddi bir itimatı vardır. Duyduklarına çok sevindi. İmam Hamaney’in Hendek Savaşı sözlerini bütün Hizbullah saflarına ulaştırdı. Sonra herkes cevşen okumaya başladı. Televizyonlarda bile okunuyordu. Hatta Hristiyanlar, Sünnisi, Şiisi, bütün Lübnan bu duayı okumaya başladı. Bunlar muazzam bir değişiklik yarattı. Taze bir kan kazandırdı.
Ben savaş sonuna kadar bir daha İran’a dönmedim. Savaş bitimi döndüğümden tekrar İmam Hamaney’e rapor verdim. Gerçi hergün güvenli bir kanalla İmam Hamaney’e rapor veriyordum.
İran'ın içinde bazı yetkililer arasında bu konuda farklı görüşler var mıydı? Farklı görüşler taşıdığı anlar oldu mu?
O süreçte herkes aynı fikirdeydi. Hizbullah’ın yardım görme hususunda… Bütün Müslümanların maslahatı bunu gerektiriyordu.
Hizbullah’ın 33 gün savaşının detayları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Yıllar sonra bile söylenemeyecek sırlar var burada ama söylenebilecekleri burada söyleyeyim. Hizbullah’ın Dahiye’de bir komuta karargahı vardı. Her gece buranın yanındaki binalar vuruluyordu. Yıkılıyordu. Bir gece komuta odasında oturmuştuk. Böyle yer altında çok özel bir yer değildi. Orada bana bir his geldi. Etraftaki binalar tek tek vuruluyordu. Seyyid Hasan Nasrallah’ın tehlikede olduğunu hissettim. O binadan çıkartmak istedim. Bölgede bir sürü İsrail İHA’sı uçuyor an be an hareketleri takip ediyorlardı. Başka bir binaya geçmeye kadar verdik yakındaki bir binaya. Oraya gider gitmez gene bombardıman başladı. Geçtiğimiz binanın yanı vuruldu. Yanda köprü vuruldu ve sadece bizim binamız kaldı. Ben, İmad ve Nasrallah dışarı çıktık. Müthiş bir sessizlik vardı sadece İHA’ların sesleri duyuluyordu. Ben üzerimdeki askeri kıyafetimi çıkarttım. Fanilamla kaldım. İmad bana ve Seyyid’e dedi ki siz şu ağacın altında oturun. Biz oturduk. İmad gitti inanılmaz bir süratle bir iki dakika içinde bir araçla geldi. O eşsiz bir adamdı. Araba gelir gelmez İsrail İHA’ları o araca kilitlendi ama buna rağmen aracı farkedemediler. Düşmanı aldatacak bazı araçları kullanarak operasyon dairesine döndük.
Önemli bir nokta şu. Genellikle savaşlarda acelecilik vardır. Hizbullah bu savaşın her merhalesinde başka bir girişimle düşmanı gafil avladı. İlk başta bütün gücünü ortaya koymadı. Dediği her şey yaptı. İsrail’in derinliklerine kadar gideceğim dedi gitti. Düşman Hizbullah’ın gücünü sıfırladığını düşünüyordu. Bir tek atacak füzesinin kalmadığını düşündüğü sıralarda Hizbullah sürekli bir füze atışına başlamıştı. 2000’den 2006’ya kadar çok yoğun eğitimler alan Hizbullah askerleri çok yetenekliydi. Füze atmak kolay değildi ki o kadar yoğun istihbarata rağmen bunlar başarıyla gerçekleştirilebiliyordu. Bu eğitimleri de İmad Muğniye vermişti.
Belli bir siper mevzi yoktu bu savaşta. Her yer siper ve mevziydi. Hizbullah’ın bu taktikleri aslında mayınlarla döşeli bir alanda akıllıca hareket etmek gibiydi. İsrail hemen yakınındaki köylere bile giremedi. Sonunda mecbur oldu Doğu Plato’sundan girmeye kalkıştı ama büyük bir yenilgi aldı.
Bütün savaşlarda siyonist İsrail’in gemileri Akdeniz’den yoğun ateşte bulunuyordu ama İsrail beklemediği bir şeyle karşılaştı ve Hizbullah deniz füzelerini kullanmayı denedi. İlk defa kullanılacaktı, tatbikatı bile yapılmamıştı ve büyük bir gizlilikle bunu yapmanız gerekiyordu. O günlerde Seyyid Nasrallah’ın yaralandığı söylentisi çıkmıştı. O güne kadar da böyle bir füze saldırısı yapılmamıştı. Kaç kere ateşlemeye çalıştıysak da ateşleyememiştik. Seyyid Nasrallah konuşacaktı. Sağlıklı olduğunu gösterecekti. Konuşacaktı ve biz kayda alıp daha sonra yayınlayacaktık. O gün Hasan Nasrallah konuşurken füzeler ateşlendi. Tam o sırada. Sözünü bitirdiği anda. Bunu burada kolayca söylüyorum ama bu gaybi bir yardımdı. Yani buna ne diyeyim bilemiyorum. O füze gitti ve İsrail’in modern savaş gemisini ortadan ikiye böldü. Bir daha da İsrail gemileri kıyıya yaklaşıp Hizbullah’ı vurmayı cesaret edemedi. Bir füzeyle deniz gücü devre dışı kaldı.
Bu mucize şeklindeki bir zaferdi. Halkı düşünebiliyor musunuz? Bombalar altında perişan olmuş o halk o füzenin gemiyi yok etmesiyle tekbirler getirdi. Bu savaşın seyrini değiştirdi. Savaşın 27-28. günleriydi. En zor günlerdi. Çok özel yöntemlerle bir araya gelir her akşam toplantı yapardık. Bazı mevzular var şimdi burada söyleyemem ama İmad orada ilginç bir buluşta bulundu. Hareketi çok etkiledi. İmad’ın yeni fikri kuşatma altındaki kardeşlerimizin Hasan Nasrallah’a yazdığı mektuptu. Herkes ağlamıştı. Seyyid’in verdiği cevapta çok olumlu bir etki yaratmıştı.
Biz de 8 yıllık savaşımızda bu sahneleri gördük. Bu seyr-i sülûktur. Adeta perdeler açılıyor oralarda.
Hammad b. Halife o sıralarda Katar Dışişleri Bakanı’ydı biliyorsunuz. Daha sonra açıkladı. Dedi ki o günlerde savaşın durması gibi bir şeyden bahsedilmiyordu. John Bolton evime geldi ve telaşlı bir şekilde bana “Sen neredesin? Kalk, BM binasına gidiyoruz.” dedi. İsrail BM Büyükelçisi orada tedirgin bir halle volta atıyordu. Bu savaşı hemen durdurun dedi İsrail BM Büyükelçisi. Dedi ki savaşı hemen durdurun yoksa bütün ordumuz yok oalacak. İsrail bütün şartlarını geri çekti ve Hizbullah’ın şartlarını kabul ederek ateşkes imzaladı. Bu Hizbullah için çok büyük bir zafer oldu aslında bir başlangıçtı ve sondu. İsrail’İn Lübnan’a saldırısının artık sonuydu. Bundan sonra Lübnan’a saldırabilecek gücü bulamayacağı bir zafer kazandı. O günden sonra saldırıdan savunma pozisyonuna geçti. Düşünün el-Meyadin muhaberi dikenli tellerin öteki tarafından haber veriyordu. Ben size şu an işgal topraklarından sesleniyordum diyordu. İşte 33 gün savaşları budur. (İslamiAnaliz)