Interpol'un yeni Başkanı işkenceyle suçlanan BAE'li isim oldu
Türkiye'nin ev sahipliğindeki Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) başkanlığı seçimini, Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) Ahmed Nasır el Reisi kazandı.
İstanbul'da 23-25 Kasım'da düzenlenen Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) 89. Genel Kurul Toplantısı'nda kurumun yeni başkanı belli oldu. Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) Ahmed Nasır el Raisi, yeni Interpol Başkanı seçildi.
Seçim yarışı sırasında Reisi, özellikle Almanya'nın tepki gösterdiği bir isim olarak dikkat çekti.
İsmi özellikle işkence iddialarıyla anılan Reisi, insan hakları karnesi oldukça kötü olan BAE gibi bir ülkenin adayı olduğu için de eleştiriliyordu.
Adı çeşitli skandallarla gündeme gelen Ahmet el Reisi'yi bazı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilerle aktaralım;
Hakkındaki ciddi insan hakları ihlalleri suçlamalarına rağmen, Interpol'ün başına getirilmesi “felaket” olarak değerlendiriliyor.
Ancak, Interpol’ün kirli çamaşırlarının belki de en endişe verici olanı, kurumun kanallarının dünya üzerindeki en zalim rejimlere içerideki muhaliflerini hedef alırken yardım etmekten son derece memnun olduğuna dair kanıtlardır. Bu çoğunlukla kırmızı bülten sistemi ile yapılmaktadır. Üye devletler bu sistem ile yurtdışına kaçan suçluların görüldüğü yerde tutuklanmasını talep edebilmektedir.
Kırmızı bülten sisteminin amacı dışında kullanıldığına dair birçok dehşet verici örnek mevcuttur. Geçtiğimiz yıl Middle East Eye’de, Sisi’nin askeri darbesinden sonra Mısır’dan kaçan ve haklarında kırmızı bülten çıkartılan üç eski Mısır muhalefeti mensubunun korkunç hikayesi yer almıştı.
Bahreynli futbolcu Hakim el Araibi, Avustralya tarafından kendisine göçmen statüsü verilmesine rağmen, hakkında kırımızı bülten çıkarıldığı için Tayland’da iken tutuklandı. Ünlü Uygur aktivist Dolkun İsa, Çin’in kendisi hakkında çıkardığı kanunsuz kırmızı bülteni 2018’de kaldırtmayı başarabildi.
Bir diğer görevi kötüye kullanma örneği de, Islam Channel isimli televizyon kanalının CEO’su Muhammed Ali Harras’ın vakasında yaşandı. Kendisi şu anda Londra’da iş adamlığı yapmakta olan Muhammed yıllar boyunca Tunus’taki zalim Bin Ali yönetimine muhalefet ettiği için Interpol üyesi Tunus hakkında kırmızı bülten çıkartarak onu “silah ve patlayıcı kullanma ve terörizm” suçlamaları ile taciz etti.
Ne hikmettir ki, Ben Ali rejiminin çöküşünden üç ay sonra bu suçlamalar Interpol tarafından geri çekildi ki bu durum kurumun hukukun gereğinin yerine getirilmesi için değil siyasi bir muhalifi taciz etmek için kullanıldığını göstermektedir.
İşkence yönetmek
O yüzden, Tümgeneral Nasır Ahmed el Reisi isimli BAE’li emniyet müdürünün İnterpol’ün başına geçmesi endişeyle karşılandı.
BAE’nin geçmişi kırmızı bülten uygulamasını kötüye kullanma vakaları ile doludur. Sistemin, BAE bankalarına borcu olan şahısların yakalanması için amacı dışında birçok kez kullanıldığı bilinmektedir. BAE’li insanlarla iş yapan yabancılar, hiç beklemedikleri anda iş anlaşmazlıkları ve hatta bazen karşılıksız çek ve kredi kartı borcu gibi ufak suçlamalar nedeniyle kırmızı bültenle arandıklarını öğrendiler.
Telegraph’ın haberine göre, Reisi, “iki İngiliz vatandaşına işkence edilirken süreci bizzat yönetmek” ile suçlanmaktadır.
Bıçaklama, adam dövme
Durham Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimi gören Matthew Hedges, 2018 yılının mayıs ayında ajanlık şüphesi ile tutuklanmasının ardından BAE tarafından aylarca tek kişilik hücrede tutulmuştu. Hedges, kurtulmasının ardından yaptığı açıklamada, psikolojik olarak işkenceye maruz kaldığını ve bu süreç sonunda baş gösteren panik ataklarla baş edebilmek için bir avuç ilaç kullanmak zorunda olduğunu anlattı.
Hedges, Telegraph’a verdiği röportajda, yürüttüğü BEA İçişleri Bakanlığı genel müfettişliği görevi hasebiyle ülkedeki güvenlik güçlerinin idaresini elinde bulunduran Reisi’nin kendisine yapılan “işkence ve tutuklanmasının asıl sorumlusu” olduğunu söyledi.
Ali Ahmed isimli şahıs ise, bir futbol maçı sırasında Katar forması giydiği için hapse atıldı. Ali içerde kaldığı süre içinde bıçaklandığını, dövüldüğünü, kendisine günlerce su ve yiyecek verilmediğini ve uykudan mahrum bırakıldığını anlatıyor.
Ahmed, Telegraph’da yayınlanan röportajında şu ifadeleri kullandı; “İnterpol seviyesindeki uluslararası bir polis kurumuna, nihai olarak bana işkence edilmesinden sorumlu birisini başkan seçmemeleri için çağrıda bulunduğuma inanamıyorum.” Reisi, Telegraph’ın konu ile alakalı olarak sorduğu soruları yanıtsız bıraktı.
“Kırmızı bültenler, her yıl çok sayıda kaçak ve teröristin yakalanmasını sağlayan son derece değerli ve kendine has bir araçtır. Dolayısıyla, bu sistemin bütünlüğünün muhafaza edilmesi hem INTERPOL hem de üye ülkeler açısından fevkalade öneme sahip bir husustur.”
“Kuruma gelen her kırmızı bülten talebi, ilgili birim tarafından incelenmektedir. Bu inceleme sırasında gelen talebin, kurumun siyasi, askeri, dini veya ırka dayalı nedenlerden ötürü herhangi bir müdahale veya faaliyette bulunmasını yasaklayan 3. Madde (Article 3) ile uyumlu olup olmadığı da kontrol edilmektedir.”
Telaşa mahal
Üzücü olan gerçek ise, İnterpol’ün geçmişte hiçbir zaman insanlar nezdindeki imajının gösterdiği gibi herkesin sevdiği bir kurum olamadığıdır. Kurum, 30’lu yılların sonundan 1945’e kadar Adolf Hitler’in kontrolüne geçmiş ve savaşın bitmesinin üstünden geçen onlarca yıl boyunca, “siyasi” suç işlemedikleri gerekçesiyle savaş suçlusu Nazilerin yakalanmasına yardım etmeyi reddetmiştir.
Interpol dünyaya, Agatha Christie’nin Hercule Poirot’unun çalışmaktan memnun olacağı bir organizasyon olduğuna dair güçlü bir mesaj vermesi gerekmektedir. Mösyö Poirot, eğer Reisi’nin kurumun başına geçeceği haberlerini duysaydı her şaşkınlığa uğradığında ve telaşa kapıldığında yaptığı gibi bıyıklarını burkardı.(Hürseda Haber)
Not: Interpol'un başına getirilen ismi daha yakından tanımak için başka haber kaynaklarından faydalanmıştır.