Şehit Mutahhari’nin kaleminden İmam Zeynelabidin
Yakub'un bir Yusuf'u vardı. Kur'ân onun duygusunu, "Hüzünden gözleri ağardı." şeklinde anlatıyor. Ben kendi gözlerimle biri diğerinden sonra yere düşen on sekiz Yusuf gördüm.
Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla
İmam Zeynelabidin (a.s) maneviyat kahramanıdır, (kelimenin tam ve doğru anlamıyla maneviyat kahramanıdır). Yani Ali b. Hüseyin (a.s) gibi bir kişinin varlığının felsefelerinden biri şudur: İnsan Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyti'ne baktığı zaman (her birinde ve onlardan biri olan İmam Zeynelabidin'de) İslâm maneviyatının, yani İslâm'ın hakikatinin, İslâm inancının derinliğini görmektedir; bu da başlı başına dikkate alınması gereken bir konudur. İnsan Ali ibn Ebutalib (a.s) gibi bir kişiyi görünce; çocukluktan Resulullah'ın (s.a.a) eli altında eğitilen ve büyüyen, Resulullah'ın (s.a.a) son nefeslerinde başını dizlerinin üzerine alan, Resulullah'ın (s.a.a) canını onun dizlerinde Allah'a teslim ettiğini görür. Çocukluktan Hz. Peygamber'in evinde olmuş, hiç kimse onun kadar Peygamber (s.a.a) ile birlikte olmamıştı; evet insan Hz. Ali'nin (a.s) yaşamına baktığında tepeden tırnağa Resulullah'a (s.a.a) karşı imanla dolu olduğuna şahit oluyor ve insan Ali (a.s) aynasında Peygamber'i (s.a.a) görüyor. Ali (a.s) gibi bir kişinin tepeden tırnağa (Resulullah'a) karşı imanla dolup taşmasının nedeni ne idi acaba?
İmam'ın (a.s) İbadeti
Ehl-i Beyt İmamları'nın hepsi böyledir. Gerçekten şaşırtıcıdır. İnsan Ali b. Hüseyin'e baktığı zaman, Allah Teâla karşısındaki o korkusu, gerçek bir yakarış ve (Aleks Karl'ın dediği gibi) ruhun Allah'a doğru uçuşu olan namazlarını görünce (onun kıldığı namazda, vücudu Kâbe'ye dönük ve ruhu başka yerde değildi); ruh sanki şu vücuttan çıkıp gitmişti. Evet; insan Ali b. Hüseyin'i (a.s) görünce içinden kendi kendine, "Bu nasıl bir İslâm; bu nasıl bir ruh; demeden kendini alıkoyamıyor?"
"İn Heme âvazha ez şeh buved
Ger çe ez holgûm-i Abdullah buved."
Yani: Bütün bu şarkılar şahtandı
Ama Abdullah'ın boğazından çıkıyordu.
İnsan Ali b. Hüseyin'i (a.s) görünce sanki gecenin son üçte birinde veya Hira dağında ibadet mihrabında Resulullah'ı (s.a.a) görüyor gibi oluyordu.
Bir gece İmam (a.s) kendisinin ehil olduğu o dua ve yakarışlara meşguldü. O sırada çocuklarından biri yere düşüp kemiği kırıldı. Bunun üzerine tabibe ihtiyaç duydular. Ev halkı gelip İmam'ın (a.s) ibadetini bozmadılar. Gidip tabibi getirip feryatlar içindeki çocuğun elini bağladılar. Çocuk rahatladı ve sorun bitti. Sabahleyin İmam (a.s) çocuğun elini bağlı görünce, "Ne oldu?" diye sordu. Durumu anlattılar. İmam (a.s), "Ne zaman oldu?" diye sorunca, "Dün gece falan saatte, siz ibadetle meşgulken" dediler. Demek ki, İmam (a.s) kendini ibadete öylesine kaptırmış ve ruhu öylesine Allah'a doğru uçmuştu ki, o gürültü patırtı ve bağırmaların hiç birini duymamıştı.
Sevgi elçisi
İmam Zeynelabidin (a.s) sevgi ve muhabbet elçisiydi. Bu da şaşırtıcı bir durumdur: Yürürken nerede kimsesiz, garip, fakir, yoksul, kimsenin ilgilenmediği bir kimseyi görseydi ona sevgi ve şefkat gösterir, gönlünü alır ve evine götürürdü. Bir gün cüzam hastalığına yakalanmış bir grubu gördü. (İnsanlar cüzam hastalığına yakalanmış birini görünce, bu hastalığın kendilerine bulaşmasından endişelenerek ondan kaçarlar. Fakat bu hastalığa yakalananlar da Allah'ın bir kuludurlar.) İmam (a.s) onları davet etti. Evine götürüp bakımlarıyla ilgilendi. İmam Zeynelabidin'in (a.s) evi miskinlerin, yetimlerin ve zavallı kimselerin eviydi.
Hac kafilesinde hizmet
Resulullah'ın (s.a.a) evladı olan İmam Zeynelabidin (a.s) hacca gidiyordu; fakat kendini tanıyan bir kafileyle gitmekten kaçınıyordu. Kendisini tanımayan uzaktan bir kafilenin gelmesini, garip bir kişi olarak o kafileye girmeyi gözetir ve bu kafilelerden birine katılırdı ve böyle de yaptı. Onlardan hizmet etmek için izin istedi. Onlar da kabul ettiler. O zaman at ve deve gibi hayvanlarla hacca gidiyordu. Onun için on veya on iki gün sürüyordu hac yolculuğu. İmam (a.s) bu süre içerisinde kafilenin bir hizmetçisi gibi çalıştı. Yol esnasında bu kafileyle karşılaşan bir adam İmam'ı (a.s) tanıdı. Adam İmam'ı tanıyınca hemen yanına gidip, "Hizmetçi olarak getirdiğiniz bu adamın kim olduğunu biliyor musunuz?!" diye sordu. Onlar, "Tanımıyoruz; Medinelidir. Fakat çok iyi bir genç!" dediler. Adam, "Evet; tanımıyorsunuz. Eğer tanısaydınız ona böyle emirler vermez, onun size hizmet etmesine müsaade etmezdiniz" dedi. Kafiledekiler, "O kim ki?!" diye sordular. Adam, "Bu Hz. Peygamber'in (s.a.a) evladı Ali ibn Hüseyin ibn Ali ibn Ebutalib'dir." dedi. Hacılar koşup İmam'ın eline ayağına düştüler: "Efendimiz; neden böyle yaptınız?! Bu hareketimiz nedeniyle Allah'ın azabına uğrayabilirdik, size karşı yakışmaz bir harekette bulunabilirdik. Siz bizim serverimiz olmalısınız. Sizin oturmanız ve bizim hizmet etmemiz gerekirdi." dediler.
Fakat İmam (a.s), "Hayır" buyurdu ve ekledi:
“Ben bunu denedim. Beni tanıyan bir kafileyle gittiğimde kafiledekilere hizmet etmeme izin vermiyorlar. Bu nedenle Müslümanlara ve arkadaşlarıma hizmet etmek için beni tanımayan bir kafileyle gitmek istedim.”
İmam'ın duası ve ağlaması
Ali b. Hüseyin (a.s) değerli babası İmam Ebu Abdullahi'l-Hüseyin'in (a.s) bulduğu gibi bir fırsat bulamadı; yine İmam Cafer Sadık (a.s) gibi bir fırsat da bulamadı. Fakat İslâm dinine hizmet etmek isteyen bir kimse için her zaman fırsatlar vardır; ama bunun şekilleri farklıdır. Bakın İmam Zeynelabidin duayla Şia dünyasına ne kadar büyük bir hizmet vermiştir! O dua görünümünde yapacağını yapıyordu.
Bazıları İmam Zeynelabidin'in (a.s) değerli babasından sonra hayatta olduğu müddetçe kılıçla kıyam etmediği için olayları unuttuğunu sanıyorlar; fakat durum kesinlikle böyle değildir. İmam Zeynelabidin (a.s) değerli babasının kıyamının etkisinin devam etmesi için her fırsatı değerlen-diriyordu. O ağlamaları ve anmalarının sebebi neydi? Acaba yüreği yanan ve hedefsiz ağlayan bir kişi gibi miydi İmam'ın durumu?! Yoksa bu olayın canlı kalmasını ve in-sanların İmam Hüseyin'in (a.s) niçin kıyam ettiğini ve onu kimlerin öldürdüğünü unutmamalarını mı istiyordu? İşte İmam (a.s) bazen bu nedenle uzun uzadıya ağlıyordu. Bir gün (İmam'ın Aşura'da kaybettiği azizleri için ağladığını anlayan) hizmetçilerinden birisi, "Efendim! Artık bu ağlamalarınıza bir son vermenin zamanı gelmedi mi?" diye sordu. İmam (a.s), "Ne diyorsun sen?!" buyurdu ve şöyle ekledi:
Yakub'un bir Yusuf'u vardı. Kur'ân onun duygusunu, "Hüzünden gözleri ağardı." şeklinde anlatıyor. Ben kendi gözlerimle biri diğerinden sonra yere düşen on sekiz Yusuf gördüm.
Ve sallallahu alâ Muhammedin ve Âlihi't-tahirîn
Allah'ın rahmeti, Muhammed ve tertemiz Ehl-i Beyti'nin üzerine olsun.(Murtaza Mutahhari/EHLADER)