İslam’da kölelik sistemi var mı?
Peygamber ve İmamların neden cariye ve köleleri vardı? Bu, İslam’da kölelik sisteminin olduğuna ve onların da bu sistemi benimsediğine dair delil değil midir?
Cevabın daha iyi anlaşılması için İslam’ın köleliğe bakış açısını kısaca açıklamak gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de savaş esirlerinin köle alınması ve kölelik konusunda kesin bir hüküm gelmemişse de Kur’an’ın kölelerden bahsetmesi Peygamber’in (s.a.a) zamanında da köleliğin olduğunu ortaya koymaktadır.[1] Örneğin savaşanların esir alınması ve onlardan köle olarak faydalanmanın caiz olması, kölelerle evlenmenin veya mahrem olmanın hükümleri, mukatebe (kölelerin özgürlük anlaşması) gibi meseleler Nisa, Nahl, Nur, Mü’minin, Rum ve Ahzab Sûrelerinde yer almıştır.
Kur’an’daki bu âyetlerden dolayı bazıları diyor ki: İlahi bir din ve içeriği yüce olan İslam, neden köleliği tümüyle ortadan kaldırmamış ve genel ve kesin bir hükümle onların özgürlüklerini sağlamamıştır? Evet, İslam, kölelere iyi davranılması için çok tavsiyelerde bulunmuştur ama önemli olan onların kayıtsız şartsız serbest bırakılmasıydı. Bir insan neden en büyük ilahi nimet olan özgürlükten mahrum olup başka bir insanın kölesi olsun ki?
Bunun cevabında önce şunları söylemeliyiz: İslam kölelerin özgürlüğüne kavuşması için çok ince ve zamanlaması çok uygun çözümler getirmiş, neticede de toplumda herhangi bir sorun çıkmadan hepsi yavaş yavaş özgürlüklerine kavuşmuştur.
Bu konunun açıklamasına geçmeden önce bir kaç noktayı hatırlatmamızda fayda var:
1- İslam kölelik sisteminin kurucusu değildi; İslam geldiği sırada kölelik bütün dünyaya yayılmış ve toplumların bel kemiğini oluşturmaktaydı.
2- Köleler tarih boyunca acı bir kadere sahiptiler. Örneğin, sözde medeni bir kavim olan Spartalıların köleleri öylesine bedbahtılar ki, Ruhu’l-Kavanin kitabının yazarının dediğine göre onlar yalnızca bir kişinin kölesi değil, herkesin kölesi sayılıyorlardı. Kimin canı isterse kanundan korkmadan kendisinin ya da başkasının kölesine istediği kadar işkence edebiliyordu. Gerçekte onlar hayvandan daha kötü bir yaşama sahiptiler.
Kölelerin, geri kalmış ülkelerden toplandığı andan köle pazarlarında satılacakları zamana kadar birçoğu ölüyordu. Geriye kalanlarını ise doyumsuz insan tacirleri kendilerine gelir kaynağı yapıyorlardı. Satın alanlar da ancak yaşayabilecekleri kadar yiyecek veriyorlardı onlara; yaşlandıkları ve ölümcül hastalığa yakalandıklarında ise acımasız bir şekilde kendi hallerine bırakılıyorlardı. Bu yüzden kölelik tarihi dehşet verici cinayetlerle doludur. İslam, bütün insanların saadet ve özgürlüğü için gelen bir din olduğundan kölelerin geçmişteki bu acı kaderlerine büyük bir toplumsal sorun olarak bakmıştır. Onun karşısında sessiz kalmamış, kökünü kazımak için makul ve dakik çözüm yolları sunmuştur.
3- İslam’ın kölelerin özgürlüğü için getirdiği çözüm:
Genellikle dikkate alınmayan şey şudur: Bir topluma yanlış bir sistem hakim olmuşsa onun kökünü kazımak için zamana ihtiyaç vardır. Hesapsız yapılan bir hareket ters tepki yapar. Tıpkı tehlikeli bir hastalığa tutulup hastalığı ilerleyen ya da yıllarca uyuşturucu kullanıp bağımlılık kazanan kimse gibi; böyle durumlarda genelde tedricî bir tedavi sistemi uygulanır.
Başka bir deyişle, İslam, eğer genel bir kanun çıkarıp bütün köleleri serbest bıraksaydı onların çoğu mahvolur ve ölüp giderdi. Çünkü toplumun yarısını onlar oluşturuyordu ve ne bir kazanç yolları vardı, ne barınacakları evleri, ne de yaşamlarını sürdürebilecek imkânları. Eğer bir gün ve bir saatte bütün köleler serbest bırakılsaydı büyük bir işsizlik ordusu ortaya çıkardı. Bunun sonucunda da hem kendi yaşamları tehlikeye girecekti, hem de toplumun düzeni bozulacaktı. Yokluk ve yoksulluk üzerlerine baskı yapınca her tarafa saldıracaklardı, kargaşa ve düzensizlik meydana gelecekti.
Bu yüzden zamanla serbest bırakılmaları ve topluma kazandırılmaları gerekirdi. Böylece ne kendi canları tehlikeye girecekti ve ne de toplumun emniyeti. İşte İslam, kölelerin özgürlüklerine kavuşmalarını sağlamak için böyle bir planlamayı yaptı.
Bu planın birçok maddesi var. Biz onları sadece başlıklar halinde getireceğiz:
1. Madde: Köleliğin Kaynaklarını Kurutmak
Tarih boyunca insanları köle etmenin birçok nedeni vardı. Yalnızca savaşlarda ve borçlular köle alınmazlardı, güç ve zorbalık da insanları köle etmek için bahane edilmişti. İslam bütün bunların önüne bir set çekerek yalnızca savaşta insanların esir alınmasına izin vermiştir. Açıktır ki, düşman savaşta yenilgiye uğratıldıktan sonra ya onların hepsi öldürülecek ya da esir alınacaklardı. Çünkü düşman serbest bırakılırsa yeniden toparlanıp saldırabilir. İslam ikinci yolu seçmiştir. Ancak esir alındıktan sonra durum tamamen değişmektedir. Esir işlediği onca cinayete rağmen İslam ona Müslümanların elindeki ilahi bir emanet olarak bakmakta, onların birçok haklarına riayet etmektedir.[2]
Savaş bittikten sonra alınan esirin üç hükmü vardır: Herhangi bir şart olmadan serbest bırakmak, fidye alma şartıyla serbest bırakmak veya onu köle etmek. Bu üç şarttan birini seçmek Masum İmam’ın (a.s) yetkisindedir. O da esirlerin şartlarını göz önüne alarak, İslam’ın ve Müslümanların içeride ve dışarıdaki menfaatlerine göre en uygun olanını seçer.
İmam (a.s) esirleri serbest bırakma kararı almamışa onları ailelere verirdi. Zira o zamanlar, durumları belli oluncaya kadar içinde tutulabilecekleri bir hapishane yoktu.
İslam İmama, uygun olan neyse ona göre hareket etme yetkisi vermiştir. Bu şekilde İslam’da köleliğin kaynakları kurutuluyordu.
2. Madde: Özgürlüğün Kapılarını Açmak
İslam kölelerin serbest bırakılmaları için kapsamlı planlar yapmıştır. Müslümanlar onlara amel ettiklerinde kısa zamanda köleler serbest olacak ve İslam toplumuna kazandırılacaklardı. Bu planın başlıkları şunlardır:
a) Müslümanlardan toplanan zekât sekiz yerde harcanmalıdır. O sekiz yerden birisi köleleri satın alıp serbest bırakmaktır.[3] Bu şekilde İslami beytülmalde bütün köleler özgür oluncaya kadar daimi bir bütçe ayrılmış oluyordu.
b) İslam, kölelerin sahipleriyle anlaşma yapıp kendi kazançlarıyla serbest kalma kanunu çıkardı (İslam fıkhında buna “Mukatebe” denir).
c) Köleleri serbest bırakmak, önemli ibadetlerden ve hayır amellerden sayılmaktadır. Masum İmamlar (a.s) bu konuda herkesten öndeydiler. Öyle ki Hz. Ali’nin (a.s) kendi kazancıyla bin tane köleyi satın alıp serbest bıraktığı yazılmaktadır.[4]
d) Masum İmamlar (a.s) başkalarına örnek olsun diye küçük bir bahaneyle köleleri serbest bırakıyorlardı. İmam Bâkır (a.s) kendisine iyilik yapan kölelerinden birine şöyle buyurdu:
“Git, sen özgürsün artık, çünkü cennet ehli olan birisini hizmetime almak istemem.” [5]
Yine İmam Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle bir olay rivayet edilir:
Bir gün kölelerinden biri İmam’ın (a.s) başına su döküyordu, su kabı İmam’ın (a.s) başına düştü. Köle şu âyeti okudu: “…ve öfkelerini yenenlerdir” İmam (a.s): “Öfkemi yendim” diye buyurdu. Köle “İnsanları affedenlerdir” âyetini okudu. İmam (a.s) “Allah affetsin” diye buyurdu. Köle ardından “Allah ihsanda bulunanları sever” âyetini okudu. Bunu üzerine İmam (a.s) buyurdu ki: “Git sen artık özgürsün.”
e) Hatta bazı rivayetlerde yedi yıldan sonra köleler kendiliğinden serbest olduğu geçmektedir. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:
“İmanı olan birisi, sahibi istese de istemese de serbest olur. İmanı olan birisine yedi yıl geçtikten sonra hizmetçilik yaptırmak helal değildir.” [6]
Yine Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir:
“Cebrail bana köleler konusunda hep tavsiyede bulunurdu, öyle ki, yakında süre tayin edileceğini ve hepsinin serbest kalacağını zannettim.” [7]
f) Başkasıyla ortak kölesi olan kimse, kendi hakkını serbest bırakırsa diğer yarısını da ortağından satın alıp serbest bırakmak zorundadır.
g) İnsan sahip olduğu kölenin bir kısmını serbest bırakırsa diğer kısmı da kendiliğinden serbest kalırdı.
h) İnsan anne, baba, dede, evlat, amca, dayı, teyze, hala, kardeş, bacı, erkek ve kız kardeşlerinin çocuklarına malik olursa onlar hemen serbest olurlar.
ı) Kendi cariyesinden çocuk sahibi olan kimse o cariyeyi satamazdı ve mirasından çocuğunun hakkına düşen miktarca cariye serbest bırakmalıydı. Birçok köle bu şekilde özgürlüklerine kavuştu. Çünkü birçok cariye sahiplerinin eşleri durumundaydı ve onlardan çocuk sahibi oluyorlardı.
i) Birçok suçun keffaresi köle serbest bırakmaktır (yanlışlıkla birini öldürmek, bilerek orucu yemek, yemin etmenin keffaresi bunlardan bazılarıdır).
j) Sahibi tarafından şiddetle cezalandırılan köle serbest bırakılmak zorundaydı.
İslam’dan önce köle sahipleri onlara her türlü işkenceyi yapmayı kendi hakları olarak görüyorlardı. Hiçbir engelleme olmadan istedikleri eziyeti yapıyorlardı. Ama İslam, kulak, burun, dil kesmek gibi bir kısım cezaları yasakladı ve kim kölesini bu şekilde cezalandırırsa kölesini serbest bırakmak zorundaydı.[8]
3. Madde: Kölelerin Şahsiyetlerinin Onurlandırılması
Köleler, İslam’ın öngördüğü özgürlüğe doğru giderken, İslam onların haklarını ihya etmek için büyük girişimlerde bulundu. Onların insani şahsiyetlerini diriltmiş, bu yönden köleyle özgür insan arasında fark bırakmamıştı. İslam’da ölçü takvadır. Köleler önemli makamlara gelebiliyor hatta hâkim de olabiliyorlardı. Resulullah’ın (s.a.a) zamanında köleler ordunun komutanlığı ve diğer önemli makamlara getirilmişlerdi.
Peygamber’in (s.a.a) birçok sahabesi köle idi. Gerçekte onların çoğu, İslam büyüklerinin en büyük yarenleri durumundaydılar. Selman, Bilal, Ammar-ı Yasir ve Kanber bu guruptandı. Beni’l-Mustalak gazvesinden sonra Peygamber (s.a.a) bu kabileden bir cariyeyle evlenmiş ve bunun neticesinde kabilenin bütün esirleri serbest bırakılmıştı.
4. Madde: Kölelere İnsani Davranışta Bulunmak
İslam kölelere iyi davranması konusunda birçok emir vermiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor:
“Kardeşi elinin altında olan kimse yediğinden ona yedirmeli, giydiğinden ona giydirmeli ve gücünden fazlasını ona yüklememelidir.”
Hz. Ali (a.s) kölesi Kanber’e şöyle buyuruyordu:
“Senden daha iyi elbise giyersem Allah’tan utanırım, zira Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor: Kendi giydiğinizden onlara giydirin, kendi yediğinizden onlara yedirin.”
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:
“Babam ne zaman bir kölesine bir iş yapmasını emretse bakardı, eğer iş ağır ise kendisi de Bismillah der ve ona yardıma koyulurdu.”
İslam’ın özgürlüğe giden yolda kölelere davranışı öyle bir şekilde idi ki, gayrimüslimler bile bunu övmüşlerdir. Örneğin George Zeydan Medeniyet Tarihi’nde diyor ki: “İslam kölelere karşı çok merhametli idi. Hz. Resulullah onlar için çok tavsiyelerde bulunmuştur. Örneğin, “Kölenin gücünün yetmediği işi ondan istemeyin”, “Kendi yediğinizden ona da verin”, “Kölelerinize köle veya cariye demeyin, onlara oğlum, kızım deyin” diye buyurmaktaydı. Kur’an da köleler hakkında güzel bir tavsiyede bulunarak diyor ki: “Allah’a tapının, O’na ortak koşmayın, anne, baba, akraba, yetimlere, yoksullara, komşulara, yolda kalmışlara ve kölelere iyi davranın. Allah kendisini beğenenleri sevmez.”
5. Madde: İnsan Tacirliği: En Kötü Ticaret
İslam’da köle alım-satımı en kötü ticarettir. Resulullah’tan (s.a.a) rivayet edilen bir hadiste “En kötü insan, insan taciridir” diye buyurmaktadır.[9] Bu söz, İslam’ın köleler hakkındaki görüşü ve hedefini ortaya koymaktadır.
Bundan daha ilginci şudur ki, İslam, insanların özgürlük ve hürriyetinin ellerinden alınmasını ve onların bir ticaret malına dönüştürülmesini bağışlanmayan günahlardan saymaktadır. Yine bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“Allah her günahı bağışlar ama eşinin mihrini inkar eden, işçinin hakkını gaspeden ve özgür insanı satan kimseyi bağışlamaz.” [10]
Bu hadise göre kadın hakları ve işçi haklarını gaspetmek, insanların özgürlüğünü ellerinden almak bağışlanmayan üç günahtır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi İslam yalnızca savaşta esir edilenlerin köle olarak alınmasına izin vermiştir. Fakat asla mecburiyet yönü yoktur. Oysa İslam geldiği sırada ve ondan asırlar sonra Afrika ülkelerine saldırılarak insanlar zorla esir alınıyor ve köle ediliyorlardı. Bazen çok yüksek miktarlarda alım satımları oluyordu. Öyle ki İngiltere devleti yılda 200 bin kölenin alım satımını yapıyordu. Her yıl Afrika’dan 100 bin kişi yakalayıp köle olarak Amerika’ya götürüyorlardı.
Özetlemek gerekirse, köle konusunda İslam’ı eleştirenler sadece bu konuda yalan yanlış bir şeyler duyan kimselerdir. Böylelerinin yukarıda saydığımız maddelerden, bu maddelerin kölelere zarar vermeden serbest kalmasını sağlayan hedeflerinden haberleri yoktur. Onlar kasıtlı kişilerin etkisinde kalarak kendi akıllarınca İslam’ın önemli bir zaafını bulduklarını zannederek İslam’ın aleyhine geniş propagandalar yapmaktalar.[11]
Şimdiye kadar söylenenlerden anlaşılan şey, İslam liderlerinin de köle ya da kölelerinin olduğudur. Ama İslam’ın köleler konusundaki planlı ve makul tedbirleri, bu liderlerin onlara karşı davranışları sonucu birçok köle serbest oldu. Ama serbest kaldıktan sonra bile köleler onlardan ayrılmıyorlardı. Israrla İmamların (a.s) yanında kalmak istiyorlardı ama İmamlar (a.s) kabul etmiyorlardı. Öte yandan İmamların (a.s) kölelere karşı davranışları örnek oluşturuyordu. Bu tür davranışlar, başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığa toplumların müptela olduğu böylesine önemli bir meselede ne yapacaklarını öğretmiştir.(EHLADER)
[1] Tefsir-i Numûne, c. 21, s. 413 ve 417.
[2] Vesailu’ş-Şia, c. 21, s. 92; Hz. Ali (a.s) buyuruyor: “Yarın esiri idam edecek olsan bile ona yemek verip ihsanda bulunman vaciptir.” (el-Kâfi, c. 5, s. 35); İmam Zeynel Âbidin (a.s) buyuruyor: “Birisini esir aldığın zaman onu kendinle getiriyorsan, eğer yürümekten yorulmuşsa ve onu bindireceğin bineğin yoksa serbest bırak ve onu öldürme. Çünkü onu İmam’n yanına getirdiğinde ne gibi bir hüküm vereceğini bilmiyorsun.”
[3] Tevbe, 60.
[4] “Kendi elinin emeğiyle bin tane köle azat etti.” (el-Kâfi, c. 5, s. 74)
[5] Men La Yahduruhu’l-Fakih, c. 1, s. 27.
[6] el-Kâfi, c. 6, s. 196.
[7] Men La Yahduruhu’l-Fakih, c. 1, s. 52; Vesailu’ş-Şia, c. 2, s. 7; Müstedreku’l-Vesail, c. 13, s. 379.
[8] Şerhu’l-Lüm’ati’d-Dimeşkiyye, c. 6, s. 280.
[9] el-Kâfi, c. 5, s. 114.
[10] Müstedreku’l-Vesail, c. 13, s. 378.
[11] Tefsir-i Numûne, c. 21, s. 410 ve 423.