İmam Hamenei'nin Oğulları / Hizbullah Nasıl Kuruldu?
El Meyadin Televizyonu Tahran Bürosu Şefi Ali Haşim'in Hizbullah hakkında yazdığı ve Tasnimnews.com'da Farsçası yayınlanan makalesini yayınlıyoruz.
El Meyadin Televizyonu Tahran Bürosu Şefi Ali Haşim’in Hizbullah hakkında yazdığı ve Tasnimnews.com’da Farsçası yayınlanan makalesi: "İmam Humeyni Devrim Muhafızlarına, kadrolarından bir kısmını, Lübnan’da kendilerine Hizbullah ismini veren bu yeni ideolojik savaşçılar grubunu eğitmek üzere bu ülkeye göndermeleri emrini verdi..."
El Meyadin Televizyonu Tahran Bürosu Şefi Ali Haşim'in Hizbullah hakkında yazdığı ve Tasnimnews.com'da Farsçası yayınlanan makalesi:
İran'ın Rehberi Hizbullah üyelerine "oğullarım" diyerek hitap ettiğinde aslında abartılı konuşmuş olmuyor. Ayetullah Hamanei, bu Lübnan İslami hareketini Velayet-i Fakih'in ayrılmaz bir parçası olarak kabul ediyor. Velayet-i Fakih ise İran İslam Cumhuriyeti'nin üzerine bina edildiği en temel esası teşkil ediyor.
Bunun hikayesi 60'lı yılların başlangıcına dek, yani Lübnan kökenli İranlı genç bir âlim olan İmam Musa Sadr'ın ülkesine geri dönüşüne ve buradaki Şiilerin ekonomik, toplumsal ve eğitsel önderliğini uhdesine alışına dek geri gidiyor.
O dönemlerde Güney Lübnan'ın ve Beka Vadisinin Şii kesimlerinde yoksulluk çok yaygındı. Bu nedenle de Şii toplumunun önemli bir bölümü yurtdışına gurbete çıkıyordu. Siyasi alanda ise, Şiilerin temsilciliği 1943 yılında Fransızlardan elde edilen bağımsızlıktan bu yana feodal ailelerin elindeydi ve bu kişiler aslında tüm toplumun yoksulluğunun gerçek nedeniydiler.
Sadr, bu toplumun gelişmesinin ilk adımının onları siyaset sahnesine dahil etmek olduğuna inanıyordu. Bu hedefine ulaşması Sadr'ın birkaç senesini aldı. Sadr, 1974 yılında, sonraları "Emel" olarak ünlenecek olan Mahrumlar Hareketini kurdu. Bu hareket pek çok Şiiyi saflarına çekmede gecikmedi. Bu Şiiler genellikle toplumda ikinci sınıf sayılan ve bir şahsiyet elde etmek isteyen gençlerden oluşmaktaydı.
Sadr'ın ortaya çıkışıyla aynı zamanlarda, başka bir âlim Seyyid Muhammed Fadlallah da, Şia'nın en büyük dini medreselerinin merkezi olan Necef'teki yıllar süren tahsilinin ardından evine yeni dönmüştü. Irak'daki Davet Partisi'nin (Hizbuddave) birkaç asli kurucusundan biri olan Fadlallah Şii gençleri cezbetmeye ağırlık vermeye başlamıştı. Fadlallah'ın yöntemi bu anlamda Sadr'dan farklıydı. Fadlallah, daha çok gelecekte potansiyel role sahip olan eğitimli gençlere ağırlık vermekteydi.
İki âlimin 1960'ların sonlarından 70'lerin başlarına dek sürdürdüğü faaliyetler siyasi ve toplumsal yöne sahipti ve bazı taraftarları Güney Lübnan'dan İsrail ordusuna saldırılar gerçekleştiren Filistin direniş örgütleri içersinde rol oynamaktaydılar.
Musa Sadr, Amerikan Berkeley Üniversitesi'nde fizik doktorası yaparak NASA'da üst düzey bir araştırmacı olarak çalışmış olan İranlı dostu Mustafa Çamran'dan kendi hareketine katılmasını istedi. Çamran ardından Emel hareketinin askeri kısmının pazusu haline geldi ve Ayetullah Humeyni'nin oğlu Ahmed de dahil olmak üzere pek çok diğer Pehlevi rejimi karşıtını hareketinin ön saflarına dahil etti.
Musa Sadr, 1978 yılında Libya'ya yaptığı bir yolculukta kayboldu ve bir sene sonra da İran İslam Devrimi galip geldi. Çamran, devrimci hükümetin savunma bakanı oldu ve onunla birlikte Lübnan'da savaşmış diğer İranlılar da kendilerini yeni tesis edilen İslam Devrimi Muhafızları Ordusunun öncüleri arasında buldular. Bu durum, Lübnan'daki silah arkadaşlarına uzun yıllar sürecek olan ilişkilerinin yeni bir kapısını açacaktı.
Bu fırsat, İsrail'in 1982 yılında Lübnan'a saldırısıyla doğmuştu. İdeolojik olarak İmam Humeyni'nin nüfuzu altında olan bir grup din âlimi ondan bu konuda yardım almaya karar verdiler. Bu kişiler Tahran'a gelerek Devrim Önderi Ayetullah Humeyni (r.a) ile görüştüler. İmam Humeyni Devrim Muhafızlarına, kadrolarından bir kısmını, Lübnan'da kendilerine “Hizbullah” ismini veren bu yeni ideolojik savaşçılar grubunu eğitmek üzere bu ülkeye göndermeleri emrini verdi.
Şimdi İran'ın Savunma Bakanı olan Hüseyin Dehgan da Lübnan'a gelen ilk Devrim Muhafızları komutanıydı. Dehgan, Lübnan'ın doğusundaki Baalbek şehrinde üslendi. İslam Devrimi Muhafızları Ordusu güçleri birkaç ay içinde kendilerini örnek alan küçük bir ordu kurmayı başarmıştı.
Bu yeni örgüt Beyrut'taki Amerikan deniz piyadelerinin karargahına ve aynı şekilde Fransız paraşütçülerinin komuta merkezine düzenlenen saldırıların arkasında yer almakla suçlanmıştı. Hizbullah bugüne dek bu saldırıların arkasında yer aldığı iddiasını reddetmiştir, (malum, Hizbullah'ın resmi kuruluşu 1985 yılıdır; çev.) fakat Sur'da düzenlenen ve 200'den fazla İsrail askerinin ölümüyle sonuçlanan bir şehadet operasyonunu açıkça üstlenmiştir.
Sonraki yıllarda İran ve Hizbullah arasındaki ilişki giderek güçlenmiş ve gelişmiştir. Hizbullah bu süre içinde İsrail'in Güney Lübnan'daki askeri karargahlarına yüzlerce saldırı gerçekleştirdi. Hizbullah aynı zamanda İran'ın dış politikasına destek mahiyetinde bir dizi siyasi rehine alma operasyonu gerçekleştirmekle de suçlanmıştır. Örgüt bu iddiaları sürekli olarak reddetmektedir.
Arabistan'ın Taif şehrinde imzalanan ve Lübnan iç savaşına son veren 1989 barış anlaşmasından ve Suriye'nin de örgüte destek vermede İran ile birleşmesinden sonra Hizbullah'ın bir direniş örgütü olarak rolü daha da artmıştır.
Bu dönemde Hizbullah'ın ikinci genel sekreteri Seyyid Abbas Musevi İsrail tarafından suikaste uğratıldı ve parti şurası, İran'ın yeni önderi Ayetullah Ali Hamenei'nin de desteğiyle 32 yaşındaki Seyyid Hasan Nasrallah'ı yeni liderleri seçmede uzlaştı. Nasrallah birkaç sene İran'da yaşamış ve Kum'da medrese tahsili görmüştü. O, bu esnada bazı örgütsel görevlerini yerine getirirken aynı şekilde İran'daki Önderlikle de çok samimi olmuştu.
1992 ve 1994 yıllarında İran ve Hizbullah, Abbas Musevi'nin suikaste uğratılması ve eski bir Emel komutanı olan Mustafa Deyrani'nin kaçırılmasına cevap olarak Arjantin'deki İsrail menfaatlerinin bombalanmasıyla itham edildi. Deyrani'nin İsrailli pilot Roan Dan'ı zindanda gören en son kişi olduğu söyleniyordu.
Hizbullah, Lübnan'da da ülkenin güneyini İsrailli işgalciden ve İsrail taraftarı Lübnanlı milis güçlerden kurtarma savaşını sürdürdü ve İsrail'i 22 yıllık işgalinin ardından Güney Lübnan'dan tek taraflı olarak geri çekilmeye mecbur etti. Bu, İran ve Hizbullah'ı, stratejilerini ve ilişkilerini yeniden ele almaya mecbur bırakan önemli bir dönüm noktasıydı.
İran'daki cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişinin değişmesi Tahran'ın bu örgütle olan ilişkisinde hiçbir değişikliğe neden olmamaktadır. Bununla birlikte, İran'ın sabık cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemi'nin bu himayeyi sınırlamak istediği, fakat ekonomik yardımlar da dahil olmak üzere bu dosyanın tamamı Devrim Rehberi'nin eli ve İslam Devrimi Muhafızlarının icrasıyla yürütüldüğünden bunun mümkün olmadığı söylenmektedir.
Amerika'nın Irak saldırısının ardından Washington'un Tahran'ı Irak'taki işgal güçlerine saldıran grupları silahlandırıp korumakla suçlamasıyla birlikte İran'ın Amerikan karşıtı güçlere destekteki rolü dikkat çekmeye başladı. Amerika, Hizbullah'ı Irak'taki Şii örgütleri eğitmekle suçladı ve Hizbullah'ın üst düzey bir operasyonel yetkilisini 2007 yılında tutukladı. (Bu komutan daha sonra serbest bırakılmıştır; çev.)
2006 yılında İsrail Hizbullah'ı Lübnan'dan tamamen koparıp atmak amacıyla savaş başlattı. Bu saldırı, iki İsrailli askerin Hizbullah tarafından Filistin ve Lübnanlı mahkumların takasında kullanılmak üzere esir alınmasından sonra patlak verdi. Hizbullah 33 gün boyunca savaştı ve İsrail üzerine binlerce roket gönderdi.
Bu örgüt onlarca tankı, iki helikopteri ve bir de gelişmiş savaş gemisini yok ederek yüksek tahrip gücünü herkese göstermiş oldu. Bu silahlanmanın ve teknolojinin arkasında İran vardı. Bir kısmının arkasında ise Rusya ve Çin bulunuyordu. İran, savaşın ardından da tahrip edilen binlerce ev, sokak ve köprünün yeniden inşası için büyük bir mali destek sağladı.
Suriye'deki savaş İran ve Hizbullah arasındaki ilişkilerde yeni bir sınav anlamına gelmekteydi. Bu kanlı savaşta, her iki taraf da Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı savunmak için para, silah ve kuvvet dahil her yolla destek vermektedir.(Medya Şafak/Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu)