Savaş çanları
Son dönemde Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler büyük incelikle planlanan ve adım adım ilerleyen bir senaryonun parçaları. Bölgede giderek yükselen İran etkisini, İran'ın Lübnan ve Irak'ta ki ortaklarını etkisizleştirme, oyunun dışına itme çabası. ABD, İsrail'in ve “batılılaşan”, üzerine toprak atılmak üzere olan “vahabilik” inancının etkisinden kopan devşirilmiş Suud yönetimi ile birlikte “Arap Milliyetçiliği” maskesi altında bir mezhep savaşının net olarak temellerini atıyor.
Bahsettiğim senaryonun ilk aşaması Suudi Arabistan'da yaşanan iç gelişmelerdi. Burada Muhammed bin Selman hemen hemen hiç aksamayan bir işleyişle büyük ölçüde iktidarı eline aldı. İkinci aşama ise Hariri'nin önce Suudi Arabistan'da İran ve Hizbullah'ı suçlayarak yaptığı “reality show” tadında ki -daha sonra geri çektiği- istifa süreci ile başladı. Bu aşamanın devamı ise muhtemel bir sıcak çatışma ortamı oluşturmak. Böyle bir çatışma ortamında “koalisyon” halinde hareket edecek olan ülkeler içerisinde Suudi Arabistan ile birlikte BAE başta olmak üzere Mısır, Ürdün ve Sudan'ı rahatlıkla sayabiliriz. Bu koalisyonun ilk hedefi şüphesiz Lübnan olacaktır. Ancak burada temel çekincenin böyle bir operasyonda Hizbullah'ın İsrail'i hedef alması olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada ki ikinci çekince ise Katar'ın tavrının ne olacağı yönündedir. Zira Katar'ın olası bir “aksi” tavrı farklı bir cephenin daha açılmasına neden olacaktır. Ancak bilmeliyiz ki; ABD ve İsrail menfaatleri noktasında gerekirse bu çekincelerinin tüm olası sonuçlarını da göze alarak bölgeyi ateşe atmaktan asla çekinmeyecektir.
ABD- Trump- Zarrab
ABD derinleri, uzun zamandır farklı bir politika uyguluyorlar. Bu politikanın adı “şantaj”! 11 Eylül olaylarını bahane göstererek yargı kararları ile “şantaj” uygulayarak bir nevi “hizaya getirdikleri” Suudi Arabistan'dan sonra bölge ülkelerinin eliyle Katar'a da bir şantaj uyguladılar. Her iki şantajın sonucu da bugün ortada. Toplamda 120 milyar dolara ulaşan silah satışının yanında aynı zamanda bölgede kazanılan etkinlik. Şimdi benzer bir şantaj Türkiye için tezgahlanıyor. Şantajın ismi ise “esir” aldıkları Zarrab üzerinden kurulan çadır tiyatrosu ile meşrulaştırılmak istenilen 'İran Ambargosu'. Kendisini tek “kanun koyucu” zanneden ABD, en başta kendi şirketlerinin ve bir çok farklı ülkenin deldiği İran ambargosu üzerine kurgulanan senaryo ile Türkiye'ye şantaj yapma derdinde. İç taşeronlarının da yardımıyla olayı sürekli köpürten ABD, olayı bir ekonomik yaptırım neticesi oluşacak ülke içi ekonomik kriz sonucuna ulaştırmak istiyor. Aynı anda diğer hedeflerine de ulaşmak için dava önümüzdeki günlerde Türkiye özelinde istenilen neticeye hizmet eden noktaya gelindikten sonra Rusya, Çin, İran ve Türkiye'nin katıldığı çok uluslu bir “kara para aklama” organizasyonuna da evrilebilir.
Diğer taraftan ABD kendi içerisinde de bir hesaplaşma halinde. Trump'ın derin Amerika ile mücadelesi devam ediyor. Flynn'ın itirafçı olması Trump'ı köşeye sıkıştırma anlamında önemli bir hamle. Bir sonraki aşama ise soruşturmanın Trump'ın damadı Kushner'e uzanması ile şekillenecek...
Sözde Muhalefet
Türkiye dış politikada ne zaman bir saldırı altında olsa iç kamuoyunu oyalama görevini ne yazık ki sözde muhalefet üstleniyor. Aylar önce bir internet sitesinde yayınlanmış olan asılsız bazı iddiaları tam da bu günlerde dillendirerek kamuoyunu meşgul eden CHP yine bilerek yada bilmeyerek uluslararası “karar alıcıların” amaçlarına hizmet ediyor. Cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP'nin birilerinin algısına hizmetkar yapılması, daha da ötesi parti yöneticilerinin tamamının bu konudan hiç rahatsız olmuyor olması çok düşündürücü...
Son not;
Özellikle son süreçte anladık ki; korkusuzca ülkemize karşı oynanan oyunlara karşı dik durmayı başaran basında bir kaç isim ve bir kaç yayın organı dışında ne yazık birlik ruhunu her ortamda yaşatabilecek bir kitle oluşturamamışız. “Bizden” sandıklarımızın sessizliği, konuşanların ise yuvarlak cümleleri en hafif ifade ile üzücü. Bugün tüm süreçte yine istisnasız tek dik duranlar; birilerinin “fitneci” ilan etmek istediği ancak her geçen gün haklılıkları tasdik olan, sözde “stratejik derinlik” sahibi -halen pusuda bekleyenlerin- gerçek yüzünü ifşa edenlerdir. (Milat)