Geleceğini Arayan Ülke; Libya
LİBYA kapladığı alan bakımından Afrika’nın Sudan, Cezayir ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden sonra dördüncü büyük ülkesidir. Kuzeybatıda Tunus, batıda Cezayir, güneyde Nijer ve Çad, güneydoğuda Sudan, doğuda Mısır ile komşu olan, kuzeyde Akdeniz’le kıyısı bulunan Libya’nın resmî adı, el-Cemâhîriyyetü’l-Arabiyyetü’l-Lîbiyyetü’ş-şa‘biyyetü’l-iştirâkıyyetü’l-uzmâ (Büyük Libya Arap Halk Sosyalist Cemâhiriyesi)’dır, yüzölçümü 1.759.540 km²’dir.
Nüfus ve sosyal hayat
Ülkenin nüfusu ise 7 milyon civarındadır. Nüfusun büyük bir bölümü Arap veya Araplaşmış Berberilerden meydana gelir. Resmi dil Arapça olup, halkın tamamı tarafından konuşulur. Ayrıca Berberice, Tebuca ve Sudani dillerine de çok az olmak üzere rastlanmaktadır. Libya halkının çoğunluğu Sünni’dir. Trablus, Bingazi, Derne, Zuara, Homs, Misurata ve Beyda nüfusun en kalabalık olduğu başlıca büyük şehirlerdir. Şehirlerden başka, ülkenin özellikle batı kesiminde yer alan vahalardaki insanlar, daima çölün getirdiği birtakım zorluklarla karşı karşıyadırlar. Bunlardan iç bölgelerde bulunan Sebha, Murzuh, Cufra, Derg ve Gadames vahaları nispeten kalabalıktır. Nüfusun sadece % 5’i hemen hemen tamamen çöl olan Fizan bölgesinde yaşar. Libya nüfusunun yüzde 90’a yakını Araplardan oluşuyor. Ancak belli bölgelerde çeşitli etnik gruplar (Tuaregler, Tebular, Berberîler) nüfus yoğunluğuna sahip. Bu etnik gruplar 42 yıl süren Kaddafi yönetimi esnasında koyu bir ayrımcılığa maruz kalmışlardı. Libya halkının önemli kısmı Berberî orijinli Araplaşmış insanlardan oluşuyor. Berberîler Libya’nın yerli halkı olmasına rağmen, Kaddafi yönetiminde dilleri ve kültürleri inkâr edilmiş ve zorla Araplaştırılmaya çalışılmışlardı. Bu nedenle, Kaddafi’ye karşı isyanı Berberîler desteklediler ve yeni dönemde haklarının tanınmasını talep ediyorlar.
Eğitim
Libya’da eğitim ve öğretim seviyesi düşük olup, halkın yaklaşık % 50’si okur-yazardır. 1940-1943 yılları arasında ülkedeki bütün okullar İtalyanlarca kapatılmıştı. Daha sonra yavaş yavaş okullar açılmaya başlandı ve dışardan öğretmenler getirildi. Devlet, ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol gelirlerini bu alanda harcamaya hız verdi. 1956 yılında ilk üniversite (Libya Üniversitesi) açıldı. 1960 yılından sonra okulların sayısı artırıldı. 6-12 yaş grubuna öğretim mecburiyeti getirildi.
Ekonomi
Önceleri son derece bozuk olan ekonomik denge, petrol yataklarının bulunması sayesinde normale döndü. Bugünkü durum itibari ile ekonominin yardımcı unsurlarını tarım ve hayvancılık teşkil ediyorsa da, asıl ana gelir, petrol ve petrol ürünlerindendir. Son yıllardaki petrol ihracatının önemli ölçüde artışı, Libya’yı dünyaya tanıtmış ve dünyada petrol ihraç eden ülkelerin altıncısı durumuna getirmiştir. Petrolden başka diğer önemli gelir kaynağı tabii gazdır. Ayrıca deri ve post, yerfıstığı, zeytinyağı, hurma, tütün, selüloz, badem ve çeşitli cins meyveler ve turunçgiller, diğer ihracat ürünleridir. Balıkçılık diğer bir gelir kaynağı olup, özellikle ton balığı avlanır. Hayvancılık deve, sığır, merkep, at, koyun ve keçi yetiştirmekten ibaret olup; et, deri, yün ihracatı açısından önemli bir gelir kaynağıdır.
Ülkenin tarihi
Libya’nın bilinen ilk tarihi, ülkede mevcut mağara, harabe ve eski eserler üzerinde yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 400 yıllarında yaşamış olan Berberilerle başlar. Eski Yunanlılar Libya’nın en eski yerlileri olarak bilinen Berberilere, “Lebular” ve ülkeye de “Lebu” diyorlardı. Zamanla bu kelime, “Libya” şeklinde söylenmiştir. Berberiler, uzun müddet Fenikelilerin istilasında kalmışlardır. Libya, bundan sonra birçok milletlerin istilasına uğradı ve pek çok medeniyetlerin tesirinde kaldı. Libya’yı önce Kartacalılar, sonra Romalılar idareleri altına aldılar. Romalılar buraya “Afrika” adını verdiler. Bu isim yıllar sonra bütün kıta için söylenir oldu. Libya, bunlardan sonra 642 yılına kadar Vandallar ve Bizanslıların istilasında kaldı.
Mekke’de doğan İslam güneşi, 642 yılında Libya’yı aydınlatarak, Afrika karanlığını ve Bizans zulmünü ortadan kaldırdı. Emevi orduları bölgeyi bunlardan temizleyerek, İslam dininin buralarda yayılmasına sebep oldu. Emevilerden sonra kurulan Abbasi Devletinin meşhur halifesi Harun Reşid zamanında, Libya’ya “Ifrikiye” adı verildi ve devlete bağlı valilerce idare edildi. Uzun yıllar Abbasi hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 910 yılında Fatimilerin işgaline uğradı. Kısa bir müddet sonra, önce Eyyubi Devleti’ne daha sonra Memluklere bağlandı. Libya 1551 yılına kadar Memluk sultanlarının idaresi altında kaldı. Aynı yıllar, Osmanlı Devletinin Asya, Avrupa ve Afrika’da fetihler yaparak zaferden zafere koştuğu yükselme dönemidir.
Bir zamanlar İspanya ve Malta şövalyelerinin elinde inleyen Trablus, 1551 yılında, meşhur Kaptan-ı derya Turgut Reis tarafından fethedilmiş ve Libya, Osmanlı Devletine bağlanmıştı. Libya, 400 yıl Osmanlı adaleti ve idaresi altında huzur ve refah içinde yaşadı. Osmanlı Devletine bağlı ayrı bir il idi. Osmanlı padişahının tayin ettiği valilerce idare edilir ve her yıl devlete vergi verirdi. Fakat Osmanlı Devletinin son zamanlarında iş başına geçen İttihat ve Terakki Partisinin beceriksizlikleri, üç kıtaya yayılmış büyük Osmanlı topraklarının elden çıkmasına sebep olduğu gibi, Libya da aynı akıbete uğradı. İttihat ve Terakkicilerin tecrübesiz ve bilgisiz idareleri sırasında Libya’ya gerekli önem verilmedi. Dünyanın içinde bulunduğu siyasi buhranlar Afrika’da da kendisini göstermiş ve İtalyanlar, Libya’ya saldırmışlardır. Bundan sonra Libya, diğer Afrika ülkeleri gibi Avrupalı milletlerin mücadele alanı olmuştur. Nihayet 1911 yılında Ouchy(Uşi) Antlaşması ile ülke, İtalyanların eline geçti. Bu tarihten itibaren 1951 yılına kadar devam eden kargaşalıklar dönemine girdi.
Libya’daki mevcut azınlıkların liderleri olan Ahmed eş-Şerif, M.İdris ve M.İbn Ali el-Sanusi gibi emirler, Avrupalılara karşı isyanları başlattılar. Ülke içinde İtalyanlarla şiddetli çarpışmalar oldu. İtalyanlar birçok katliamlar yaptılar. Nihayet müttefiklerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliği’ne ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu. Libya, 1963 yılında on yönetim bölgesine ayrıldı. Krallık, 1969’da meşruti krallık haline getirildi. Fakat çok geçmeden, iki yıl sonra ordu içindeki genç subaylar grubu ihtilal hazırlığına girdiler. O sıralarda Türkiye’yi ziyaret etmekte olan Kral İdris devrildi. İhtilal sırasında yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Komutanı olan Kaddafi, ihtilalden sonra, önce başbakan ve sonra da devlet başkanı oldu. Muammer Kaddafi, ülke yönetimini ele geçirdikten sonra “ihtilal lideri” olarak Libya’yı yeni bir düzen içine soktu. Arap-İsrail Harbi neticesi parçalanan Arap Birliği yerine Mısır ve onun yanında yer alan Arap ülkelerine karşı, Red Cephesini kurdu. Rusya ile yakın ilişkiler içerisine girerek politikasını Moskova’ya paralel bir tarzda yürüttü. Kendisinin yazdığı ve sosyalist fikirlerini ihtiva eden Yeşil Kitap istikametinde bir Arap Birliği düşüncesine kapıldı. Kaddafi, Castro politikasını Afrika kıtasında benzeri bir şekilde tatbik ederek Libya’daki birçok müesseseleri devletleştirmiş ve hür dünya ülkeleri ile olan ilişkilerini gerginleştirmiştir. 1986’dan itibaren Amerika’nın petrol ve havacılık sektörlerine uyguladığı ambargo, büyük ekonomik sıkıntıya yol açtı. 1990 yılında Kaddafi, Amerika ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.
Tarih boyunca çok sayıda âlim yetişti
Libya’da tarih boyunca çok sayıda âlim yetişmiştir. Libya’da tarih boyunca Mâlikî âlimleri Trablus şehri ve çevresindeki yerlerde bulunan medreselerde, İbâzî âlimleri ise İbâzîliğin Kuzey Afrika’daki başlıca merkezlerinden Cebelinefûse’de eğitim görmüşlerdir. Endülüs’ün düşmesinden sonra Libya’ya göç eden Müslümanlar arasındaki âlimlerin bölgenin bir ilim merkezi olmasına büyük katkıları oldu. Baş şehir Trablus yanında özellikle Misrâte şehrindeki medreselerde ve zaviyelerde çok sayıda âlim yetişti. Mağribli âlimler hac seferleri sırasında Şeyh Ahmed Zerrûk Medresesi, Abdullah el-Mahcûb Medresesi gibi önemli ilim kurumlarına uğrayarak ders verdiler. Osmanlı idaresinin kuruluşundan İtalyan işgaline kadar geçen dönemde birçok bölgede medreseler açıldı. Trablus’un 1835’te İstanbul’a tekrar doğrudan bağlanmasıyla birlikte eğitim faaliyetlerine daha fazla ilgi gösterilmeye başlandı. İtalyan işgalini takip eden yıllarda Anadolu’ya ve Suriye’ye göç eden çok sayıda Libyalı üst rütbeli asker, âlim ve devlet adamı gittikleri yerlerde çeşitli görevlere getirildi.
Kabilelerin Kilit rolü
Libya’da tarihsel olarak hem ordu içindeki hem de ülke genelindeki güç dengelerinde, kabile yapısı ve bağlılıkları büyük rol oynamaktadır. Bu durumun farkında olan Kaddafi, ülkede güç dengelerindeki kabile faktörünü her zaman gözetmiş ve maddi mükâfatlarla kendisine bağlı kıldığı kabilelerle birlikte bir ittifak içerisine girmiştir. Kaddafi’nin çevresindeki ilk halkada kendinin de mensup olduğu Kaddafi kabilesinden ve tercihen yakın kan bağı bulunanlar yer almışlardır. Özellikle kilit askerî ve istihbari pozisyonları Kaddafi, kendi kabilesinden olanlara vermiştir. Libya’nın en büyük kabilelerinden birisi olan Megariha kabilesi ve az da olsa El-Avakir kabilesi de Kaddafi’nin güvenlik halkasında kendilerine yer bulmuştur. Libya’da her bireyin bağlı olduğu bir kabile ya da aşireti bulunuyor. Bilinen ve öne çıkan 15 aşiret-kabile ülkenin gidişatına yön veriyor. Bu aşiretler sırasıyla şöyle;
1.Kaddafa Aşireti: Kaddafi’nin mensubu olduğu Kadafa aşireti Sirte’de etkin. Küçük ve geçmişte güçlü olmayan Kadafa aşireti, Kaddafi döneminde etkili bir konuma yükselmiştir. Bingazi ve Trablus arasında, Sirte Limanı’ndan Sahra bölgesine kadar uzanan topraklarda yaşamaktalar. 100,000 civarında üyesi olduğu tahmin edilmekte. Uzun yıllar Varfalla ve Magarha aşiretleri ile ittifak kurarak ülkede etkin hale gelmiştir.
2. Varfalla Aşireti: Doğu Trablus’ta yaşayan Varfalla, Libya’nın en büyük aşiretidir.
Varfalla aşireti hem Trablus’ta hem de Bingazi’de bulunmaktadır fakat aşiretin ana bölgeleri Misirata, Varfalla Vadisi ve Beni Valid’tir. Ülkenin büyük bir bölümünde üyesi bulunan aşiretin yaklaşık 1 milyon üyesiyle ülke nüfusunun altıda birini oluşturduğu tahmin edilmektedir.
3. Magarha Aşireti: Libya’nın en büyük ikinci aşireti olduğu tahmin edilmektedir.
1990’lara kadar Kaddafi ile iyi ilişkiler içerisinde olan Magarha aşireti, Varfalla aşireti ile birlikte Kaddafi rejiminin önemli ittifakları olmuşlardır. Bu aşiretin de 1 milyona yakın üyesi olduğu tahmin edilmektedir. Aşiret ülkenin üç bölgesine de yayılmıştır.
4. Berberiler: Batı Libya’nın dağlık bölgelerinde yaşayan ve yaşadıkları bölgede nüfusun yaklaşık yarısını oluşturdukları tahmin edilen Berberiler, 2011 ayaklanmaları sırasında muhaliflerin Trablus’u almalarına yardım ettiler.
5. Tarhuna Aşireti: Tarhuna Aşireti Trablus’ta etkin olan bir aşirettir. Başkent nüfusunun üçte birini oluşturdukları tahmin edilmektedir. Üye sayısının 350 bin civarında olduğu düşünülmektedir. Trablus’un kuzeydoğusunda Tarhuna bölgesi ana yerleşim merkezidir.
6. Zintan Aşireti: Trablus ile Libya-Tunus sınırı arasında kalan bölgede yaşayan Zintan aşireti, Batı Libya’daki petrol bölgelerinde etkindirler. Zeydan’ın istifasının ardından yaşadıkları bölgede kontrol ettikleri petrol tesislerinden sevkiyatı durdurarak merkezi yönetimi zor durumda bıraktılar.
7. Magrabi Aşireti: Doğu Libya’da etkin olan Magrabi aşireti üç önemli petrol sahasını; Sirte, Ras Lanuf ve Zeytuna limanlarını kontrol ediyor. Barka Özerk Yönetimi askeri birliklerinin başında bulunan Jathran, Magrabi aşiretinin bir üyesi ve şu ana kadar aşiretinin desteğini almaya devam ediyor.
8. Avakir Aşireti: Barka bölgesinde özellikle Bingazi çevresinde etkin olan Avakir
Aşireti, hem monarşi döneminde hem de Kaddafi döneminde siyasi olarak önemli roller üstlenmiş ve iktidarları desteklemişlerdir. 2011’de halk ayaklanmaları başladığında Kaddafi yanlısı bir politika benimseyen Avakir Aşireti, Kaddafi sonrası dönemde federalizme destek vermektedir.
9. Ubeydat Aşireti: Ubeydat Aşiretinin ana yerleşim bölgesi Barka, Tobruk’tur. Barka bölgesinde hem bölgesel yayılma hem de üye sayısı açısından en büyük aşirettir. Tobruk Askeri bölgesinin komutanı Tümgeneral Süleyman Mahmud El-Ubeyda ve içişleri bakanı Abdulfetah Yunus El-Ubeyda gibi isimler 2011 Şubatında rejimden ayrılarak muhalefete katılmışlardı. Kaddafi sonrası dönemde pek çok önemli üyesi suikasta uğrayarak öldürüldü. Aşiret mevcut merkezi yönetime adem-i merkeziyetçiliği tavsiye ediyor.
10. Barasa Aşireti: Barka bölgesinde yaşayan Barasa aşireti 2011’e kadar Kaddafi’ye yakın destek veren aşiretlerden biridir. Kaddafi’nin ikinci eşi Safiye Kaddafi, Barasa aşiretindendir ve üyeleri Kaddafi döneminde önemli pozisyonlarda görev yapmıştır. Bingazi ve Derna’da etkin olan Barasa aşireti Barka bölgesinin en etkili aşiretlerinden birisidir.
11. Zuvayah Aşireti: Barka’da tarihsel olarak etki sahibi olmuş Zuvayah aşireti, kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Ana yerleşim merkezi Kufra olmakla birlikte Çad ve Sudan ile Ejdabiye arasındaki ticari yolları kontrol ettiklerinden bu bölgeye yayılmışlardır. Libya’nın doğusunda ve iç kesimlerinde, özellikle petrol bölgelerinde yaşayan Zuvayah aşireti küçük olmasına rağmen yaşadıkları bölgelerin stratejik öneminden ötürü etkili bir aşirettir.
12. Hasavna Aşireti: Fizan bölgesinde etkin olan Hasavna Aşireti, Sirte ve Sebha şehirleri arasındaki güney Libya’da yaşamaktadır. 2011 ayaklanmalarının ardından muhalefet safında yer almıştır. Sirte ve Sebha aynı zamanda Kaddafa aşiretinin yerleşim bölgesi olduğu için iç savaş boyunca bu bölgelerde yoğun çatışmalar yaşanmış ve muhaliflerin kontrolüne en son geçebilmiştir. Bu bölgelerde merkezin kontrolü hala kurulamamıştır. Burada yaşayan aşiretler tarafından kontrol edilmeye çalışılan bölge için aşiretler arasında mücadele devam etmektedir. Aşiretler açısından bu bölgenin kontrolü sınır ticareti ve kaçakçılık açısından büyük önem taşımaktadır. Hasavna aşireti de iç savaş sonrası dönemde bu mücadelenin önemli bir tarafıdır.
13. Evlad Süleyman: Evlad Sülayman ya da Süleyman’ın Evlatları, Fizan Sebha’da etkin olan bir diğer aşirettir. 2011 ayaklanmaları sırasında muhaliflerin safında yer almıştır. Sebha’da yaşayan dişer aşiretlerle Sebha’nın kontrolü için periyodik çatışmalar yaşanmaya devam etmektedir. Mart 2014’te ise Misrata milis güçlerinin bölgeden çekildiği ve kontrolün Evlad Süleyman aşiretinin kontrolündeki tugaya bırakıldığı açıklandı.
14. Tabular: Tabular Libya’da ayrımcılığa en çok maruz kalkan etnik gruptur. Sahra altı Afrika, Kufra Çölü ile Fizan arasında uzanan bölgede yaşayan Tabular, iç savaş sırasında ve sonrasında Kaddafi’nin lejyonlarında yer alan Afrikalı askerlerin olması nedeniyle hiddetli öfkenin hedefi haline geldiler. İç savaş sonrası dönemde Tubular, Sebha’nın kontrolü için Evlad Süleyman ve Hasavna Aşireti ile mücadele içerisine girmiştir.
15. Tuareg: Göçebe bir topluluk olan Tuaregler, Sahra’da birkaç ülke içerisinde yaşamaktadırlar. Libya’da yaklaşık 560 bin Tuareg yaşadığı tahmin edilmektedir. 2014 Ocak ayında Obari şehrinde ve Sahra petrol bölgesinde yaşayan Tuaregler, petrol arzını durdurarak merkezi yönetimi protesto ettiler.
Devrim, Kaddafi’nin sonunu getirdi
Libya yönetimine karşı Ocak 2011’de başlayan ve daha çok ekonomik problemlerin dile getirildiği protestolar kısa sürede siyasi bir nitelik kazanmış ve 17 Şubat’ta organize edilen “Öfke Günü” Libya’daki rejim karşıtı ayaklanmanın da dönüm noktası olmuştur. Kaddafi’nin gitmesi ve reform talebi ile Bingazi’de başlayıp diğer şehirlere sıçrayan gösterilerin güvenlik güçleri tarafından şiddetle bastırılması ve sonrasında çıkan çatışmalar, bu ülkede değişim rüzgârını kısa sürede bir iç savaşa dönüştürmüştür.
Uluslararası kamuoyunun dikkatinin henüz Mısır’da olduğu olayların ilk patlak verdiği günlerde Libya’daki durumun tam olarak vahameti anlaşılamamasına karşın, çok geçmeden çekilmeyeceğini açıklayan Kaddafi’nin aşırı güç kullanma eğilimi içinde olması endişeleri artırmıştır. Tunus ve Mısır’da yaşanan yumuşak geçişin Libya’da yaşanmayacağının kesinleşmesi, Libya’da olası bir katliamın veya iç savaşın önüne geçmek için uluslararası toplumun harekete geçmesi yönünde seslerin yükselmesine neden olmuştur. 26 Şubat’ta silah ambargosu, Kaddafi ve ailesinin mal varlığının dondurulması ve uluslararası seyahat yasağını içeren 1970 sayılı BMGK kararı kabul edilmiştir. Libya’daki durumun vahameti üzerine 17 Mart 2011 tarihinde bir kez daha bir araya gelen BMGK’da, oy çokluğu ile işgale varmayacak şekilde gerekli tüm önlemler alınarak sivillerin korunmasını, uçuşa yasak bölge ilanını, silah ambargosunu ve Kaddafi ve yakın çevresinin mal varlığının dondurulmasını içeren 1973 sayılı karar kabul edilmiştir. Kararın üzerinden 48 saat geçmeden Paris toplantısını düzenleyen Fransa’nın öncülüğünde ABD, İngiltere, İtalya ve Kanada’nın katıldığı bir koalisyon Libya’ya operasyon başlatmışlardır.
Koalisyon güçlerinin yürüttüğü operasyonun BM kararını aştığı ve kontrolsüzlüğüne yönelik eleştiriler sonrasında 27 Mart’tan itibaren BMGK’nın Libya hakkında aldığı kararların bütün unsurlarıyla NATO tarafından üstlenilmesine karar verilmiştir. Başlangıçta planlama, koordinasyon ve isyan güçlerinin askeri alandaki yetersizlikleri nedeniyle etkili sonuç veremeyen NATO operasyonu, ilerleyen dönemde bombardımanın yoğunlaştırılması ve muhalif güçlerin eğitilmesiyle ilk zamanlarda yaşanan tıkanıklığın üstesinden gelmiştir. 22 Ağustos’ta başkent Trablus’un ele geçirilmesi ve daha sonra Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından NATO, operasyonlarını 31 Ekim’de sona erdirmiştir.
Türkiye’nin devrim sürecindeki rolü
Türkiye, Libya’ya askeri müdahalenin pasif bir üyesi olarak, sivillerin korunması, silah ambargosunun sağlanması ve insani yardımın bu ülkeye ulaştırılması yönünde operasyona destek verirken, asıl çabalarını çatışmaların sona erdirilmesi üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu sırada gerek rejimle gerekse muhalefetle konuşmaya devam edebilen tek aktör olması ile ön plana çıkan Türkiye, taraflarla görüşerek sonuç almaya çalışmıştır. Türkiye, Kaddafi’nin var olduğu bütün senaryoların tüketildiğinin kesinleşmesi üzerine yeni bir yol haritası oluşturmuştur. Ulusal Geçiş Konseyi(UGK)’ni Libya’nın meşru temsilcisi olarak tanıyan Türkiye, daha sonra UGK’ya Libya’daki krizi aşmak ve halkının sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak için 300 milyon dolarlık bir yardım yapmıştır. Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, daha sonra Başbakan Erdoğan’ın Libya gezilerinde UGK ve Libya halkı tarafından coşku ile karşılanması, 15 Temmuz’da İstanbul’da düzenlenen Libya Temas Grubu toplantısında görüşülen ateşkes sonrası Libya’ya dair raporda Türkiye’ye merkezi bir rol biçilmiş olması Türkiye’nin süreçteki başarısını ortaya koymaktadır.
Yeni süreçte Libya
Kaddafi’nin 20 Ekim’de öldürülmesi ile Libya için yeni bir süreç başlamıştır. Ancak eski korkuların bertaraf edilmesi, Libya’nın yeni korkularını yadsımaya yetmemektedir. Bunların başında ise siyasi istikrarı sağlama sürecinde, iç çatışmalar ve güç paylaşımındaki rekabet geliyor. Kısacası Libya’da mağlup olanın tek olmasına karşın, galibiyeti elde edenlerin çok parçalı bir yapı sergilemesi en temel sorunlardan birini oluşturmaktadır. Bu mücadelenin içinde, Libya’nın, isyanın çıkış noktasını teşkil eden siyasi taleplere cevap vermesi, demokrasiyi oturtması, ekonomiyi düzeltip, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri gidermesi ve bu arada bir arada kalmayı başarabilmesi gerekmektedir.
40 yıldır siyaset yasaktı
Yaklaşık 40 yıl Kaddafi diktatörlüğünde yaşayan Libya halkı 7 Temmuz’da sandık başına gitti. Kaddafi’nin ölümünden yaklaşık 9 ay sonra Libya halkı yaklaşık yüz yıldır ilk kez gerçek anlamda bir seçim için sandık başına gitti. Libya halkı 1969 yılında Albay Muammer Kaddafi tarafından devrilen Kral İdris döneminden bu yana ilk defa genel seçimlerde oy kullandı. Kaddafi, 40 yıllık iktidarı döneminde ülkede ne bir parlamento kurulmasına ne de bir anayasa hazırlanmasına izin verdi. Hatta siyasi partiye üye olanlar, cezası ölüme varan yaptırımlarla karşılaşıyorlardı. Pek çok dış gözlemcinin 7 Temmuz seçimlerinde favori göstermesine rağmen Müslüman Kardeşler’in siyasi yapılanması olan Adalet ve İnşa Partisi (AİP) seçimlerde yüzde 21.2 oranında oy alabilmişti. Buna karşılık Mili Güçler İttifakı (MGİ) yüzde 48.7 oyla birinci olmuştu. Yabancı basın bu seçim sonucunu laik liberallerin İslamcılar üzerinde zaferi olarak yorumlamıştı. Ancak Libya`da İslami partiler birinci parti olamasa da, ülkenin dini bir rejimle yönetilmeyeceği şeklinde yorumlanmaması gerekiyor. Çünkü kendilerini "liberal" olarak nitelendiren siyasetçilerin de Şeriat hukukunun geçerli olduğu bir yönetimden yana olduğu biliniyor. Trablus’ta gazetecilere bir açıklama yapan Libya Ulusal Geçiş Konseyi Temsilcisi Saleh Darhub, “Libya halkı, İslam’ı din ve kanunların temeli olarak görmektedir. Ulusal Geçiş Konseyi, seçilecek olan Kurucu Meclis için yeni yapılacak olan Libya yasalarının ana kaynağının şeriat olmasını öneriyor” diyerek seçimi hangi parti kazanırsa kazansın şeriata dayalı İslami bir düzenin inşa edilmesi önüne geçilemeyeceği gerçeği bulunuyor.
Müslüman Kardeşler’in Libya siyasetinde rolü
Müslüman Kardeşler, Libya siyasetinde önemli ve belirleyici bir rol oynuyor. Müslüman Kardeşler’in Libya’da gücünün ötesinde etkide bulunabilmesinin sebebi, hareket liderlerinin Libya’daki kabileler, şehirler, bölgeler ve etnik gruplar üzerinde oluşan fay hatlarını ve bundan doğan gerilimi iyi okumaları ve siyasetlerini bunun üzerinde geliştirmelerinin rolüdür. Kaddafi döneminde hareketin önde gelen isimlerinin neredeyse hepsinin sürgünde olmasına rağmen Libya’daki yerel aktörlerle oldukça başarılı bir etkileşime girebilmelerinin önemli rolü vardı. Bunda hareketin dünya görüşünün Libya şartlarında kucaklayıcı bir siyaset geliştirmelerinde katkısının olduğu söylenebilir. Ayrıca, uzun yıllar boyunca özellikle de Batılı ülkelerde geçirilen sürgün hayatının, farklılıklara açık bir siyaset anlayışı geliştirmelerinde etkisi olduğu söylenebilir. Bu kapsayıcılık ve farklılıklara açıklık Müslüman Kardeşler liderlerine, farklı unsurlarla kolay diyalog kurma imkânı sağlamaktadır.
Libya halkı İslami bir yönetimden yana
Kaddafi sonrası dönem dahil halen de süren kaos ortamına rağmen Libya halkı ülkenin şeriat hukukunun geçerli olacağı İslami bir yönetimle yönetilmesini istiyor. Ancak ülkenin şu anki güvenlik durumu bir hayli endişe vericidir. Kaddafi’nin iktidarı sırasında bastırılmış tüm gerginlikler, onun devrilmesinin ardından yeniden patlak verdi. Rakip gruplar, isyancılar ve aşiretler arasında sık sık sıcak çatışmalar yaşanıyor. En büyük tehlike ise Kaddafi’nin eski komutanlarından olan ve yıllarca Amerika’da ikamet etmiş olan General Hafter... Libya halkının Müslüman olduğu, ülkenin İslami esaslara göre dizayn edilmesine karşın Hafter, batının ileri sürdüğü bir maşa olarak Libya yönetimine karşı kullanılıyor.
Yararlanılan kaynaklar: SETA, Orsam.
(İnzar Dergisi – Temmuz 2014)