Yusufî'den Yeni Asya'ya ibretlik mektup
Yeni Asya Gazetesi, 1994’te İslâmî çalışmalarından dolayı 36 yıl hapis cezası verilen ve halen Erzurum T Tipi Kapalı Cezaevinde kalan Yusufî Okan Sarıkaya'nın ibretlik bir mektubunu yayınladı.
Sarıkaya'nın, Yeni Asya'dan Hasan Muharrem Okar'a gönderdiği mektubu sizlerle paylaşıyoruz:
Sayın Hasan Muharrem Okur,
Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd, salât ve selâm ile önderimiz Hz. Muhammed’in (asm) âl ve ashabının üzerine olsun.
Muhterem abim, hizmetleriniz gereği Medrese-i Yusufiye talebelerine gönderdiğiniz yayınlarınız elime ulaştı. Allah hayrınızı ve çalışmalarınızı kabul etsin ve bereketlendirsin. Bu vesile ile Ramazan-ı Şerifleriniz mübarek olsun, bütün Âlem-i İslâm’ın birliğine ve kurtuluşuna vesile olsun, diyorum.
Duygu ve düşüncelerimi size aktarmadan önce biraz kendimden bahsedeyim. Ben 1994’te İslâmî çalışmalarımdan dolayı yakalandım. O zamanlar 23 yaşımdaydım. Sıradan insanların deyimiyle hüküm, bizim deyimimizle 36 yıl mükâfat aldım. Allah izin verirse 8 yıl sonra dışarıda olacağım. Önemli olan dışarı çıkmak değil, önemli olan dışarıda tekrar İslâmî bir hayat sürmek ve İslâma hizmet etmek istikameti üzere cezaevinden çıkmaktır. Cezaevi hayatımın 22 yılını yetersiz de olsa Risale-i Nur okumakla, Arapçayı öğrenmekle (gramer, nahiv bilgileri) biraz fıkıh, fıkıh usûlü, tefsir ve hadis usûlü okumayı öğrenmeye çalıştım. Şu anda tekraren Mesnevî-i Nuriye’yi okuyorum. Kitaplığımda Külliyat bulunmaktadır.
Muhterem ağabeylerim, “Kardeş Olalım” adlı kitapçıkta belirtildiği gibi Müslümanların en büyük sorunu “Kardeşlik” ilkesini yeterince anlayamamaları ve de anlayanların da yeterince pratize etmemeleridir. Eğer bu ilkeyi yeterince anlamış olsa idik, bu gün İslâm ümmeti bölük pörçük olmazdı. Bırakın dünya Müslümanlarını aynı coğrafyada yaşayan cemaatler dahi istenilen vahdeti sağlayamamaktadır. Meselâ ülkemizde olduğu gibi, işe önce kendi evimizden başlamalıyız. Eğer kendi evimizde ve coğrafyamızda bu vahdeti sağlar ve İslâm kardeşliğini tesis edebilirsek, diğer coğrafyalarda yaşayan Müslümanlara da örnek olmuş olacağız. Bu konuda öncelikle kendimizi eleştirmeliyiz, hesaba çekmeliyiz.
Mezkûr sorunun altında yatan alt sorunlar vardır. İşte bu alt sorunları halledebilirsek o zaman bütün Müslümanlar arasında kardeşliği tesis edebiliriz.
Bu alt sorunlar bana göre şunlardır:
1) Müslümanların yeterince birbirlerini tanımamaları veya fasıkların getirdikleri haberler vasıtasıyla menfi yönde tanımaları.
2) Her cemaatin, hak sadece benim demesi ve diğer cemaatlere tepeden bakması (Üstad Bediüzzaman’ın bu konudaki ölçülerini biliyorsunuz).
3) Vahdet ve kardeşlikle ilişkili bildiklerimizi teoriden pratiğe çıkaramayışımız.
Aslında bütün Müslümanlar, tarikatçısıyla, Nurcusuyla, Hüdapar’cısıyla, Mustazaflar Derneği üyeleri ile hep beraber kolları sıvamalı, birbirimizi tanımak için öncelikle ziyaret çalışmaları başlatmalıyız. Düşünün! Müslümanlar yanıbaşında bulunan başka bir cemiyete ait bir derneği veya bir medreseyi merak etmiyor, ziyaretlerine gitmiyor, halini hatırını sormuyor, dert, keder ve sıkıntılarını paylaşamıyor. Hal böyle iken kardeşlik nasıl tesis edilecek? Birbirimizi tanımak oluşmuş olan önyargıları da bertaraf eder. Taassup zincirlerini kırıp atmalıyız. Şu Nurcudur, bu Tarikatcidir, o Hüdaparcıdır… İşte “hepsinin kendine göre zaafiyetleri vardır, yaklaşmamak lâzım” anlayışı, ötekileştirici ve kardeşlikten uzaklaştırıcı bir anlayıştır. Hepimizin eksiklikleri ve zaafiyetleri vardır. Herkes herkesi zaafiyetleri ile beraber kucaklamalıdır. Kabul etmelidir. Hatasız dost, hatasız kardeş arayan, dostsuz ve kardeşsiz kalır. Çünkü hatadan berî olan hiç kimse yoktur. Aslında anlatılacak, yazılacak çok şeyler vardır. Şimdilik kısa kesiyorum.
Mektubumu Üstad Bediüzzaman’ın şu sözleri ile bitiriyorum: “Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevîdeki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn! ‘Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok. Onun için mazuruz’ diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve nemelâzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.” (Hutbe-i Şamiye)
Şu ilâhî mesaja kulak vermeden bitirmek olmaz. “Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Birbirinize düşmandınız. Kalplerinizin arasını birleştirdi de O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.” (Âl-i İmran, 103)
Allah, bizlere Ensar ve Muhacirin arasında tesis edilen kardeşliğin aynısını nasip etsin. Allah’tan çalışmalarınızda muvaffakiyete ermenizi temenni ederim. Bizlere ve özellikle Güneydoğu bölgesinde Marksist-Leninist örgütün zulmü altında yaşayan Müslüman kardeşlerimize de duâ etmenizi isterim. Bizler bütün dünya Müslümanlarına duâ ediyoruz. Dört duvar arasında bundan başka elimizden bir şey gelmiyor. Tabiî kalemlerimiz de en büyük silâhımızdır. Yazılarımızla da faydalı olmaya çalışıyoruz.
Muhterem ağabeylerim yazıma son verirken, sizlere selâm eder, Hafiz olan Allah’ın hıfzına sizleri emanet ederim.
Okan Sarıkaya, T Tipi Kapalı Cezaevi, Erzurum
Yeni Asya Notu: Mektuplardaki isim ve adresler değiştirilmiştir."