Şehîd Îmam Hasan El-Benna
![](https://hurseda.net/resimler/news/13/2/07/70563_el-benna.jpg)
Allah (cc), hiç bir asır ve dönem de Müslümanları öndersiz bırakmamıştır. Geçen yüzyılda da, parçalanmış olan Müslümanlar için değişik coğrafyalardan önderler çıkarmış ve onlara sahipsiz parçalanmış bu Ümmet için önderlik, imamlık ve rehberlik vazifesini yüklemiştir.
“Cemaat olmak için bir araya gelen fertler ilkin, yıkım-yapım-onarım çalışmalarının hedefi olmalıdırlar. Değişiklik ilkin onlarda başlatılmalıdır. Böylece söz konusu fertler bir cemaat yapısı içinde hareket ederek kendilerini bina ederken cahiliye toplumunu da beraberlerinde terbiye ederek değiştirirler. Ve bu cemaatleşme süreci, kendini bina ederken toplumu da değiştirerek hedef ve maksatlarına doğru sürüp gitmelidir.
Cemaatleşme aynı zamanda bir devrim sürecidir. Bir işte birlikte birden fazla hedef gerçekleşmektedir...
Köklü bir değişim, devrim yolunu da açar. Hareket, düzene alternatif olacak bir güce erişirse ve halkın mevcut düzenden ümidi kesilirse, ya da düzen kargaşa içinde olursa devrim yolu açılır. Fakat elbette devrim öyle kolay gerçekleşecek olaylardan değildir.
Değişimin çeşitleri vardır: Güce bağlı(askeri), baskıya bağlı(kölelerin başkaldırısı), organizasyona bağlı(halk kitlelerinin motivasyonu) devrimler vardır. Bütün değişim şekillerinde kendisine karşı mücadele verilen düzen yozlaşmış olmalıdır.” Demekte Rabbani Cemaatin Şehit Öncüsü.
Bu sözler; Müslüman Kardeşlerin devrime ulaşma noktasında kat ettikleri yolu çok güzel bir şekilde ta on küsur yıl öncesinden özetlemekte...
Allah (cc), hiç bir asır ve dönem de Müslümanları öndersiz bırakmamıştır. Geçen yüzyılda da, parçalanmış olan Müslümanlar için değişik coğrafyalardan önderler çıkarmış ve onlara sahipsiz parçalanmış bu Ümmet için önderlik, imamlık ve rehberlik vazifesini yüklemiştir. Şehit İmam Hasan El Benna işte bu önderlerden biridir.
Şehit İmam Dünyaya Geldiği Zaman İslam Coğrafyası Ve Özellikle Mısır’ın İçinde Bulunduğu Durum
Şehit İmam Hasan El Benna, doğduğunda İslam alemi çok büyük bir karmaşa içerisindeydi. İslam ümmetinin bağlılık hissi duyduğu son hilafet Osmanlı Türklerindeydi. Osmanlı Devleti son dönemde girdiği savaşların çoğundan mağlub çıkmıştı. Batılılar Osmanlı Devletini hasta adam olarak tanımlamaktaydı. Fransız ihtilali ile beraber, Osmanlı Devletine bağlı milletler de ulus devletler kurma düşüncesi yaygınlaşmış ve sonuç olarak Fransa’dan ithal edilen bu düşünceden dolayı eski Osmanlı coğrafyası üzerinde onlarca irili ufaklı devlet kurulmuştu.
Osmanlı, parçalandıkça batının sömürgecilik faaliyetleri de artış gösteriyordu. Fransızlar, İtalyanlar ve İngilizler İslam topraklarını sömürge haline getirip yer altı ve yerüstü zenginliklerini çalmak için yarışa girmişti. Yapılan paylaşımdan İngilizlerin payına Hindistan ve Mısır gibi ülkeler, Fransızlara Cezayir, Suriye, Lübnan vb ülkeler, İtalyanlara da Libya gibi İslam toprakları düşmüştü. Hasta Adam Osmanlı Devleti, İslam topraklarını himaye edip kollayacak güçte değildi artık.
Mısır, o dönem de İngiliz sömürgesi olmuştu. Mısır halkı İngilizlerin köleleri gibiydiler. Mısır, krallık yönetimi ile idare edilmekteydi ancak Kral tamamen İngilizlerin kontrolündeydi.
Şehit İmam Hasan El Benna, işte İslam aleminin içerisinde bulunduğu böyle karmaşık bir ortam da dünyaya geldi.
Şehit İmam’ın Doğumu Ve Ailesi
17 Ekim 1906'da Mısır’ın Mahmudiye kentin de doğan Şehit İmam Hasan el-Benna dini ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptur. Tam ismi; Hasan Ahmed Abdurrahman El Benna’dır. Şehit İmam kardeşleri arasında yaşça en büyük olanıdır. Babası Şeyh Ahmed Abdurrahman, Hadis ilmin de alimdi. Dört büyük hadis İmam’ının hadis senetlerini fıkhi bölümlere göre tertip etmiştir. “Bedai’ul Minen Fi Cemi Ve Tertibi Müsned Eş Şafii ve-s Sünen” isimli bir eser kaleme almış, ayrıca İmam Ahmed Bin Hanbeli’n Müsnedi üzerine de “Büluğ’ul Emani Min Esrari’l Fethi’l Bani” isimli eserini yazmıştır. Babası kendini İmam Muhammed Abduh’un talebelerinden addederdi. Şehit İmam’ın annesi Ümmi Sad İbrahim Sakr’dır. Şehit İmam’ın annesi iradeli bir insandı. Bir şey hakkında ikna olduysa kolay kolay o şeyden vazgeçmezdi. Şehit İmam, iradesi cihetiyle annesine çekmiştir.
Şehit İmam’ın kardeşleri şunlardır; Abdurrahman, Fatma, Muhammed, Abdülbasıt, Zeyneb, Ahmed Cemalüddin, Fevziye. Şehit İmam’ın babası çocuklarının eğitimine çok önem verirdi. İlk Çocuğu olan Şehit İmam’ın iyi bir eğitim alabilmesi için elinde olan imkanları seferber etmekten geri durmadı.
Şehit İmam’ın Eğitim Hayatı
Şehit İmam’ın, eğitim hayatı dört merhaleden oluşur, bunlar sırasıyla şunlardır:
Er Reşat Dini Bilgiler Okulu, Ortaokul, Öğretmenler Okulu, Kahire’deki Daru’l Ulum. Şehit İmam ilk olarak Er Reşat Dini Bilgiler Okulunda okumaya başlamıştır. Bur okulla ilgili hatıralarında şunları kaydetmekte: “Bu okul da hocamız Şeyh Muhammed Zehran’dı. Bu okulda dengi okullarda okutulan bilgilerin yanında, hadisi şerif dersi de vardı ki öğrencilere hem ezberlemek yönüyle, hem de onu anlamak yönüyle hadis üzerinde durmak öğretiliyordu. Her hafta sonunda Perşembe günkü derslerinden sonra yeni bir hadis ezberlemek zorundaydılar... Ezberim de olan hadislerin çoğu o zamandan kalma hadislerdir. Bu okul da gramer, güzel şiir ve nesirlerin ezberlenmesi de isteniyordu.”
Şehit İmam daha sonraki senelerde Demenhur’daki İlköğretmen Okuluna kayıt yaptırmış ve burada tahsiline devam etmiştir. Burada Şehit İmam’ın Hassafiyye Tarikatiyle de ilişkileri olmuştur. Bu tarikat ile olan ilişkileri hakkında şöyle demektedir: “ Devam ettiğim küçük mescitte Hassafiyye Tarikat’ına bağlı kimseler görmüştüm. Akşam ile yatsı arasında Şeyh Muhammed Zehran’ın derslerine ısrarla devam etmekte iken uyumlu sesleriyle, güzel nağmeleriyle, taşkın ruhaniyetleriyle, zikreden bu yaşlı faziletlilerin ve salih gençlerin hoşgörüsüyle, onlarla beraber Allah’ın zikretmek için meclislerine katılan gençlere gösterdikleri alçak gönüllülükleriyle zikir halkaları beni kendisine çekiyordu. Demenhur’daki ve Öğretmen Okulundaki günlerim tasavvufi duygulara ve ibadete gömüldüğüm günlerdi. On dört ile on yedi yaşlarım ibadet ve tasavvufa daldığım dönemlerdi.”
Şehit İmam okul hayatında değişik problemlerle karşılaşmış ve birçoğunu cesur yüreğiyle karşılamayı bilmiştir. Özellikle batıyı taklid eden yönetimlerde çok sık rastlanan okullarda kıyafet sorunu meselesi ile ilgili bir hatırasını kendi dilinden aktaralım:
“Günün birin de Öğretmenler Okulunda müdür odasına girdim. Yanında o zamanın öğretim müdürü Seyyid Rağıb bulunuyordu. Kıyafetim müdürün dikkatini çekti. İhramlıların giydiği türden bir ayakkabı, elbiselerimi örten bir cübbe giymiştim. Bana neden bu kıyafeti giydiğimi sordu. Ben ona: “Zira sünnet böyledir” dedim. Peki, dedi. Sen bütün sünnetleri yaptın da, geriye yalnız kıyafet mi kaldı? Hayır, dedim. Biz gerçekten kusurlu kimseleriz. Fakat yapabilme imkanı bulduğumuz şeyleri de yaparız. Bana, sen bu kıyafetinle okul düzenin dışına çıkmış oluyorsun dedi. Ben de ona: Neden Efendim. Okul düzeninde derslere devam etmek gerekir. Benim şimdiye kadar bulunmadığım hiç bir ders olmamıştır. Okul düzenin de güzel hareket etmek gerekir. Allah’a hamd olsun ki, bütün öğretmenlerim benden memnundurlar. Okul düzenin de bilgili olmak ve derslere çalışmak gerekir. Ben ise grubumun başında geliyorum. O halde okul düzenin dışına çıkmak bunun neresinde? Bana dediki: Mezun olduktan sonra bu kıyafette ısrar edersen Müdürlük Meclisi, öğretmen olarak tayinini kabul etmeyebilir. Zira bu görünüşün talebelerinin garibine gidebilir. Ona şu cevabı verdim: Bunun henüz zamanı gelmedi. Zamanı geldiğin de meclis serbesttir, ben de serbest olacağım. Rızık Allah’tandır. Müdürlük Meclisinden veya bakanlıktan değildir. Bunun üzerine öğretim müdürü sustu. Araya okul müdürü girdi ve beni güzelce tanıttı, böylece bu problemi de kazasız belasız atlatmış olduk.”
Şehit İmam buradaki tahsilini tekmil ettikten sonra Darul Uluma girdi. O sıralarda yaşı on altıyı bir kaç ay geçmişti. Buradaki tahsiline devam edebilmek için öğretmen olarak atanmasına rağmen Kahire’ye gitti. Şehit İmam’ın Daru’l Ulumdaki günleri çok canlı geçiyordu. Özellikle ilmi münakaşaların yanında, yaşamla ilgili hocalarıyla rahatlıkla müzakere ve münakaşa edebiliyorlardı. Bununla ilgili bir anısını Şehit İmam şöyle anlatmakta: “Bir Arkadaşımız hocamıza evli misiniz diye sormuştu. Hocamız: “Hayır” dedi. Bunu üzerine, neden evlenmiyorsunuz yaşınız epeyce ilerledi diye sordu. Hocamız: Maaşımın artmasını bekliyorum. Böylece çocuklarıma iyi bir gelecek ve eğitim olanağı sağlayabilirim dedi. Arkadaşımız bunun üzerine: İyi ama bunu bekleyecek olursanız, evlenmeden ölüm gelebilir. Ne kadar yaşayacağımızı bilemeyiz ve rızıkta Allah’ın elindedir. Hocamız bu yanıta çok kızdı ve bu sefer de o arkadaşımıza sordu: Peki sen evli misin? Arkadaşımız ona cevap verdi: “Evet, çocuğum, her sabah benimle erkekler ilkokuluna gidiyor. Ben kendi okuluma, o da kendi okuluna gidiyor ve böyle ayrılıyoruz.” Bu cevap üzerine hepimiz gülüştük.”
Şehit İmam çok dolu bir eğitim hayatı sürdürmüştür. Mezun olduğunda Kur’an’ın tümünü ezberdi. Ayrıca yirmi sekiz bin beyit ve bir o kadar da nesir metin ezberdi. Bundan sonra önünde iki yol vardı ya yurtdışında eğitimini sürdürecek, ya da biran önce kafasında projeleri uygulamak için yola koyulacaktı.
İsmâilliyede
Şehit İmam, mezun olduktan hemen sonra İsmailiyedeki El Emiriye İlkokuluna atandı. 1927 senesinin eylül ayında İsmailiye’ye doğru yola koyuldu. İsmailiyede göreve başladıktan sonra ilk olarak çevreyi etüt etme işlemine koyuldu. Zamanın çoğu cami ve okul arasında geçiyor okul çevresi haricinde dışa fazla bir açılım göstermiyordu. Sonuç olarak İsmailiye halkını iyi bir şekil de analiz ettikten sonra tebliğ vazifesi için bir yol haritası çizmeye başladı.
Camilerden Değil Kahvelerden Tebliğ Vazifesine Başlayan Davetçi
Şehit İmam, İsmailiye’ye geldiğin de mescitlerde siyasi ve dini gruplaşmalar gördü. Bu konuyu uzun uzun düşündü ve sonunda bütün bu gruplardan uzak kalmaya karar verdi. Elinden geldiğince mescitlerde hitap etmemeye çalışıyordu. Zira mescit müdavimleri genel itibari ile bir fikriyata mensuptular. Gereksiz tartışmalar ve önyargılar sonucu hizmetin akamete uğramasını istemiyordu. Bunun için mescit cemaatine hitap etmekten sakınıyordu. Ama tebliğ vazifesini yürütmesi için insanların mescit haricinde toplu bulundukları tek yer kahvelerdi. Şehit İmam, o beyefendi öğretmen ve alim, bu kahveleri tebliğ görevi için iyi bir fırsat gibi görüp değerlendirdi. Zaman içerisinde onu garip karşılayan kahvedeki insanlar ve gençler, burada yaptığı vaaz ve nasihatlerin tiryakisi olmaya başladılar. Şehit İmam, onların seviyesine münasip bir üslup kullanıyor, dinin esaslarını öğretmeye öncelik veriyordu. Yani öncelikle akidenin inşası için uğraşıyordu.
Şehit İmam’ın hatıralarından şu fıkralara dikkatle bakalım: “İsmailiye’deki öğretmenliğimin ilk yılının yarısından çoğunu, bu şekilde değerlendirdim. Bu dönem de hedefim, insanları ve şartları inceden inceye etüt etmek ve bu yeni topluma etki eden faktörleri tanımaktı. Bunun sonunda bu faktörlerin; ilk olarak alimler, ikinci olarak tarikat şeyhleri, üçüncü olarak ileri gelenler ve son olarak da meclisler ve toplantılar olmak üzere dörde ayrıldığını gördüm. Alimlere dostluk, hürmetkarlık ve tam bir saygı yolunu izledim. Tarikat adamlarına gelince, hoş kalplere sahip bir halkı bulunan bu beldede oldukça çok bulunuyorlardı. Ben temeli ilim, terbiye ve cihad olan bir davayı başlatmaya çalışıyordum. Bu temeller ise, kapsayıcı İslam davetinin rükunlarıdır. Fakat bütün bunlarla birlikte Şeyh Abdurrahman gibi şeyhleri güzel karşıladım ve ona saygı gösterdim. Tarikata girmek isteyenleri, kendisinden tarikat almaya ve gidene kadar kendisini dinlemeye teşvik ediyordum. İleri gelenlere gelince onlardan birini ziyaret ettim mi onun yanında diğer ileri gelenin onun hakkında hayırdan başka bir şey düşünmediğini söyler ve aralarında sürekli bir sulhun varlığı için çalışırdım. Meclis ve Toplantılar içinde, İsmailiye de o zamanlar Yardımlaşma Cemiyetinin kurduğu Çalışanlar Meclisi ve yine aynı yerde Sarhoşluk Veren Maddeleri Menetme Cemiyeti vardı ben her iki tarafla da iyi ilişkiler ilişkiler içerisindeydim.”
Müslüman Kardeşler
1928 Mart ayında; Hafız Abdulhamid, Ahmed El Husari, Fuâd İbrahim, Abdurrahman Hasebullah, İsmail İzz, Zeki El Mağribi gibi kardeşler İmam’ı ziyaret edip İslam’a hizmet için bir hareket kurmak istediklerini belirtirler ve onu bu hizmete İmam olarak layık gördüklerini söylerler. Şehit İmam, hatıralarında geniş bir şekilde bu mübarek taifenin sözlerine yer vermekte ve ruhunda son derece etkili olduğunu belirtir. Zira bu onun yıllardır insanları davet ettiği şeydir. Böylece biat gerçekleşir. Bu biat İslam için kardeşler olarak çalışmak ve İslam yolunda, cihat etmek üzere edilen bir yemindir. Bu mübarek hizmet için Ali eş Şerif’in Faruk Caddesi’ndeki bürosunda yer alan mütevazı bir odayı tutarlar. Özel araçlar bu odaya konacak, toplantılar burada yapılacaktı. Büronun adı: “Müslüman Kardeşlerin Tehzib Okulu” ydu. Burası Müslüman Kardeşlerin ilk tohumunun atıldığı yerdi. Daha sonra İsmailiyede Müslüman Kardeşlerin mescidi büyük fedakârlıklar sonucu açıldı.
Hizmet bir çığ gibi büyüyordu. Şehit İmam büyük bir gayretle dolaşıyor ulaşabildiği her yer, kurum ve kişiye davayı ulaştırıyordu. Şehit İmam ve kardeşlerinin bu çabaları kısa sürede semeresini vermeye başlamıştı. Çok kısa bir süre içerisinde Şebrahiti’de Kardeşler ilk Şubelerini açtılar. Allah’ın lütfu ve keremi, Müslüman Kardeşlerin gayreti ile İsmailiyedeki mescidin tamamlanmasından sonra “Hira İslam Enstitüsü” de kuruldu.
Dava kısa sürede İsmailiyenin dışında: Ebû Savir, Port Said, El Bahr Es Sağir, Süveyş ve nihayetin de Kahire’ye kadar ulaştı. Daha sonra Hîra Enstitüsü çalışmaları rayına oturduktan sonra kızlar için de “Müminlerin Anneleri Okulu” açıldı. Şehit İmam, büyük ferasetiyle toplumun hiç bir kesimini ihmal etmiyor, erkekleri, kadınları ve onların eseri olacak yeni nesilleri kazanma noktasında projeler geliştiriyordu. Kardeşler zaman içerisinde davanın büyümesinin neticesinde merkezi Kahire’ye taşıma gereği hissettiler.
Şehit İmam, bütün gayretlerini İslam’a davet ve onu tanıtma yolunda harcadı. Köyleri gezdi, şehirleri dolaştı. Gittiği her yere bir şube açıyordu. Öyle ki bir kaç sene içinde İhvan hareketi Mısır’ın gözünü ve kulağını doldurmuştu. Her tarafta ona katılmalar oluyor ve Mısır’ın evlatları onun kanatları altına giriyordu. Bunu gören hükümet İhvanın yayılmasından korkarak onu kontrol etmek için her türlü çareye başvuruyordu.
Şehit İmam ve Kardeşler hakkında halk arasında her türlü menfi propaganda yapılıyor ve halkın onlardan uzaklaştırılması için çok çirkin iftiralara tenezzül edilebiliyordu. Dava’nın Kahire de ilk merkezi Nafi Mahallesi: 24’te idi. Daha sonra Kardeşler davanın fikriyatının yayılması için değişik yayınlar çıkardılar. İmam’ın Risaleleri ilk olarak basılmaya başlandı. İmam’ın bu eserlerinden bazıları şunlardı: “Nura Doğru, Davamız, İnsanları Neye Çağırıyoruz, Gençlere Salı Konuşması, Cihat Risalesi vb.” Daha sonra Kardeşler sadece Mürşidin Risalelerini yeterli bulmayıp daha geniş halk kitlelerine ulaşabilmek için haftalık “Müslüman Kardeşler Gazetesini” yayınlamaya başladılar. Daha sonra Kardeşler, bu derginin yayını durdurup “En Nezir” dergisini yayınlamaya başladılar.
Müslüman Kardeşler, sadece davayı yaymakla kalmıyor, halkın sorunlarıyla da yakından ilgileniyorlardı. Mısır’da yaygınlaşmaya başlayan Misyonerlik faaliyetlerine karşı etkin bir mücadele verildi. Müslüman Kardeşler, Hicri 1352 senesinin sefer ayında tüm şube temsilcilerinin İsmailiyede toplanmasıyla ilk Kongresini yapıp tüzüğünü belirledi. Dava ileriki zamanlarda Üniversite öğrencileri arasında ciddi bir şekilde etkili olmaya başladı.
Şehit İmam, Müslüman Kardeşlerin mürşidi olarak genel ve yerel seçimlere karşıda duyarsız kalmamıştır. Müslüman Kardeşler bu seçimlere direkt ya da dolaylı yollarla katılmış ve halka hizmet edeceklerine inandıkları bazı adayları desteklemişlerdir. Şehit İmam, bir dönem milletvekili seçilmesine rağmen İngilizlerin baskısı sonucu parlamentoya alınmamıştır.
Filistin Davası Ve Şehit İmam
1936’lı yıllarda Filistin davası depreşmeye başladı. Genel olarak İslam âlemi özel de de Araplar bu dava hakkında henüz olması gereken bir şuura ulaşmamışlardı. Mısır’daki siyasi kurul ve partiler ise, özel vatanseverlik naraları gereğince, Filistin davasını ciddi bir şekilde desteklememekteydi. Zira İslam bağı ve Araplık haklarına sahip çıkmak noktasında henüz bu coşkun şuur düzeyine varmamışlardı. Filistin davasının sahipleri o dönemde de İslami kuruluşlardan başkası değildi. Müslüman Kardeşler, bütün güçleriyle mücahid ve başkaldıran Filistin’e yardım ediyorlardı. Bu uğurda bütün maddi ve manevi imkânlarını seferber edip yardımlarına koştular. Bu iş için kurullar oluşturuldu ve heyet halinde yolculuklar bile yapıldı. Müslüman Kardeşler maddi yardımların yanında manevi olarak destek olmak için birçok yola başvuruyordu. Müslüman Kardeşler genel merkezinden yapılan çağrılarla ümmet namazda Filistin davası dolayısıyla kunut duası okumaya davet ediliyordu.
Şehit İmam, Mısır’daki hizmeti de hiç bir şekil de ihmal etmiyordu. Özellikle yaz aylarında köylerdeki kardeşlere yapılan ziyaretler davaya inanç ve bağlılığı arttırıyordu. Müslüman Kardeşler’in yayınladığı “Elli İstek”den bir kesit:
On Görev:
Amblemimizi taşımak,
Akidemizi ezberlemek (bağlı kalmak)
Okunmasını istediklerimizin okunması,
Oturumlarımızda hazır bulunmak,
Çağrımızı kabul etmek,
Tavsiyelerimize uymak,
Sırlarımızı gizlemek,
Şerefimizi Korumak,
Kardeşlerimizi sevmek,
Bizimle ilgiyi kesmemek.
Helak Edici On Husus:
Emperyalizm,
Siyasi, şahsi ve mezhebi ihtilaflar,
Faiz,
Yabancı ortaklıklar,
Batı taklitçiliği,
Beşeri Kanunlar,
İnkârcılık ve Fikri Anarşi,
Şehevi arzular ve her şeyi mübah görmek,
Ahlaki Çözülüş, ruhi faziletlerin ihmal edilmesi,
Önderliğin zayıflığı ve ilmi programlardan yoksunluk.
Kurtarıcı On Husus:
Birlik,
Özgürlük,
Zekâtın Düzenlenmesi,
Ulusal Girişimlerin Teşvik Edilmesi,
Kendimize Saygılı Olmak,
İslami Kanunları Uygulamak,
İmani Akidelerin Sağlamlaştırılması,
İslami Had (ceza) ların Uygulamaya Konulması,
Ahlaki Faziletlerin Güçlendirilmesi,
Muhammedî (s.a.v) Sîrete Uymak.
Şehit İmam, Müslüman Kardeşleri; İktisadi, Siyasi, Eğitim, Askeri, Adli vb her alanda çok güçlü bir şekil de teşkilatlandırdı. Özellikle askeri olarak yapılan bu eğitimler Filistin davası için on binlerce mücahidin yetişmesine ön ayak oldu.
II. Dünya Savaşı sırasında Mısır'da iktidarı elinde bulunduran hükümetler, İngilizler'in talepleri istikametinde Müslüman Kardeşlere baskı uygulamışlardır. Şehit İmam Hasan el-Bennâ’nın arkadaşları bu çerçevede birçok defa tutuklanmıştır.
Şehit Îmam Hasan el-Bennâ'nın Mısır'daki sömürgeye son vermek için İngiltere'ye savaş ilan etmesi, teşkilat üzerindeki hükümet baskılarını artırmıştır.
Müslüman Kardeşler, baskılara karşı direnip, Filistin meselesine aktif bir şekilde de el atıp büyük bir protesto gösterisi ile İngiliz desteğindeki Yahudi göçü ve devleti aleyhine belli bir kamuoyu oluşturmuştur.
6 Mayıs 1948'de teşkilatın Mısır ve Arap ülkelerine Yahudilerle savaş konusunda yaptığı cihad çağrısı ve Filistin'e gönderdiği çok sayıdaki mücahit, teşkilatın mevcut hükümet tarafından yasadışı ilan edilmesine, hatta 12 Ocak 1949'da da kapatılmasına yol açmıştır. Teşkilatın kapatılması üzerine ülkeyi terk eden çok sayıda üye, fikirlerini komşu Arap ülkelerine de taşımışlar ve Suriye ve Yemen'de buna benzer partiler kurulurken; Filistin ve Ürdün'den de teşkilata aktif bir destek gelmiştir.
Şehit İmam’ın Şehadeti
Müslüman Kardeşlerin, Şehit İmam’ın önderliğinde gün geçtikçe büyümesi küresel emperyalizmi fazlasıyla ürkütüyordu. İngilizler, kuklaları Kral Faruk’a Şehit İmam ve Müslüman Kardeşler ile ilgili baskılarını arttırdılar. Müslüman Kardeşlerin, Filistin de Yahudilere karşı cihadının yanında, Arapların hıyanetlerinin ortaya çıkmasından sonra İngilizler ve kuklaları Kral Faruk için mesele gittikçe kokutucu boyutlara ulaşıyordu. Filistin’e gönderilen mücahitlerin dönüşünün Kral Faruk ve yönetimi için ne tür bir akıbeti beraberinde getireceği bilinmiyordu. Bu dönüş Kral Faruk’u korkutuyordu.
Bundan ötürü Kral Faruk, Müslüman Kardeşleri tutuklatıp hapishanelere dolduruyordu. Dışarıda sadece Hasan el Benna kalmıştı. Bu durum Şehit İmam’ın bir suikastla şehit edilmesi için rejime büyük bir fırsat veriyordu. İşte bu esnada Mahmut Abdülmecit gizli istihbarattan beş kişiyi Benna’yı öldürmeleri için gönderdi.
Bu suikast timi, Kahire’nin en büyük meydanında Müslüman Gençler Teşkilatının önünde 12 Şubat 1949 tarihinde İmam Hasan el-Benna’yı kurşunladı. Şehit İmam, hemen tedavi için hastaneye kaldırıldı. Ancak rejim işini garantiye almıştı. Şehit İmam El Benna’ya müdahale edilmemesi ve kan kaybından ölmesi sağlandı.
Şehit İmam, böylece İslam’a hizmetle geçen bir ömrü şehadetle taçlandırıyordu. Zulüm rejimi, şehadetinden sonra cenazesinin sadece yaşlı bir baba ve dört kadının refakatinde defnedilmesine müsaade etti. Bütün bölgede elektrikler kesilmiş dört kadın tankların eşliğinde Şehit İmam’ı defnediyorlardı.
Müslüman Kardeşler, cesedini çıkarıp gösteri yapmasınlar diye mezarı başında askerler nöbet tutuyordu.
Şehit İmam’ın, şehadeti Müslüman Kardeşlerin davasının yok olması anlamına gelmiyordu elbette. Şehit İmam’dan sonra Kardeşler, yeni mürşitleriyle Şehit İmam’ın çizdiği yolda istikametle yürüdüler. Şehit İmam’ın ideallerini gerçekleştirip o büyük şahsiyetin yükselttiği sancağı Mısır’ın her yerine, hatta bütün İslam âlemine diktiler. Dünyanın her yerindeki İslami hareket, cemaat, parti ve oluşumlar hep onun çizdiği yolu kendilerine model aldılar. Şehit İmam’ın, düşünceleri ve idealleri yeni nesillerce özümsendi. Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak, Türkiye ve Kürdistan’dan tutun ta Malezya ve Endonezya’ya ümmetin evlatları bu fikriyatla özlerine dönüp dirildiler. Eserleri onlarca dile tercüme edildi. Bugün İslam Ümmetin de Şehit İmam Hasan El Benna’yı tanımayan yoktur. Ama onu şehit edenler tarihin kirli sayfaların da dahi kendilerine yer bulamadılar. Zira “Hak geldi mi batıl zail olur...”
“Kardeşlerim! Sizler şu ana kadar herhangi bir partiye ya da kuruluşa katılmadığınız gibi, onların herhangi birisine düşmanca davranmış da değilsiniz. Sizler, Allah’ın Resul’ünden başka bir öndere uymuş değilsiniz; Allah’ın Kitabı’ndan başka bir yol kabul edip beğenmiş değilsiniz; İslam’dan başka bir amaç da edinmiş değilsiniz.
İslam’ın öğretileri arasında: “Kayser’in hakkını Kayser’e, Allah’ın hakkını Allah’a ver” diye bir öğreti yoktur. Aksine, İslam’ın öğretileri arasında olan şudur: “ Kayser’in kendisi de, Kayser’e ait olanlar da, hepsi bir ve Kahhar olan Allah’ındır.
Kardeşlerim! Dava hakkında konuşmaya başlamadan önce sizlere şu soruları yöneltmek istiyorum: İnsanlar rahata ersin diye gereği gibi cihat etmeye hazır mısınız? İnsanlar biçsin diye ekmeye hazır mısınız? Son olarak, ümmetiniz hayat bulsun diye ölmeye hazır mısınız?..”