Hizbullah'ın Filistin Sınavı
Elbette Filistin bütün ümmetin sınavıdır. Ancak sınav kaçkınları olunca iş başa düşüyor. Hizbullah'ın durumu da bu hesap. Bildiğiniz üzere, ümmetin dağınıklığını ve aymazlığını fırsat bilen işgalci İsrail 1982 yılında Lübnan'a yönelik uçaklarla ve füzelerle yapmış olduğu büyük bombardımanlar sonucu binlerce insanı katletti. Karadan girdiği Sabra ve Şatilla kamplarında ise Falanjistlerle yaptığı işbirliği sonucu insanlık dışı katliamlar yaptı. Sonrasında ise Beyrut’a varasıya dek Güney Lübnan topraklarını işgal etti. Bu gelişme karşısında Lübnan'ın ulusal ordusu Siyonist çeteye karşı mukavemet gösterememiş ve yenilgiyi kabullenmişti. Bu ara Lübnan'ın ulusal ordusundan ve bir takım etnik yapı liderleri işgalci İsrail ile iş tutar olmuştu.
İçerisinde Arap milliyetçilerinin de olduğu Emel Örgütü işgalin diplomatik girişimlerle sonlandırılmasından yana idi. Emel Örgütü'nün içerisinde bir grup vardı ki, bunlar silahlı mukavemetten yana idi. Bu grup Emel Örgütü'nden ayrılıp Hizbullah Örgütü'nü kurdular. Bu örgütün ileri gelenlerinden bir heyet İran'a gidip hükümet yetkilileri ile görüşmelerde bulundular. Heyet destek sözü alarak geri dönmüştü. Hiç vakit kaybetmeden İran'dan eğitim ve donatım ekibi gelmiş ve Lüban kırsalında hummalı bir mesai dönemi başlamıştı. Kısa süre içerisinde işgalci İsrail birliklerine yönelik gerilla taktiği ile saldırılar başlatılmıştı. Hizbullah için engel teşkil eden bir başka durum ise Siyonist işgalcilere silah ve her türlü mühimmat desteğinde bulunan ABD deniz piyade birlikleri ile Fransa'ya ait askerî karagâhların varlığı idi. Hizbullah 23 Ekim 1983 tarihinde söz konusu karargâhlara yönelik yaptığı şehadet operasyonu ile 320 ABD askerini ve Fransa'ya ait 79 askeri cehenneme göndermeyi başarınca ABD ve Fransa işgalci İsrail'i kaderi ile başbaşa bırakarak apartopar Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. (Vietnam savaşından bu yana ABD'nin yediği en büyük darbe buydu.)
Bu eylemle sesini dünyaya duyuran Hizbullah başta Güney Amerika ülkeleri olmak üzere anti emperyalist dünya tarafından büyük bir itibar görmüştü. İslâm dünyasının bir kesimi ise mezhep taassubundan dolayı Hizbullah yapılanmasına soğuk ve mesafliydi. Hizbullah'ın ise odaklandığı tek bir derdi vardı: İşgalci Siyonist çeteyi Güney Lübnan topraklarından çıkarmak. Siyonist işgalcilere karşı sürdürülen savaş tamı tamına 18 yıl sürmüştü. Bu süreçte Hizbullah başta üst düzey komutanlar olmak üzere binlerce şehid vermişti. Tarih yaprakları 20 Mayıs 2000 yılını gösterdiğinde Lübnan'da büyük kutlamalar yapılıyordu. Zira 18 yıl süren işgal sona ermişti. Siyonist çete tarihinde ilk defa Hizbullah eli ile zilleti tatmıştı. Bu hezimet Siyonist çeteye çok ağır gelmişti. Çünkü onların inancında işgal ettikleri topraklardan geri çekilmek yoktu. Fakat Hizbullah'ın demi yumruğundan golayı hergün verdikleri kayıp onları işgal ettikleri toprakları terk etmek zorunda bırakmıştı. Bu durum Hizbullah için ise hak edilmiş onur ve İzzetti.
Hıristiyan sanatçı Julia Boutros verdiği konserlerde Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'a atıfta bulunarak "Şerefli insan" "Vaadine sadık insan" sözleriyle methü senalarda bulunmuştu. Buna rağmen Hizbullah İslâm dünyasından gerekli takdiri alamamıştı. Çünkü mezhep taassubu birilerinin gözlerini kör etmişti. Hizbullah ise kendi hakkında ne düşünüldüğünü umursamadan Siyonist çeteye karşı Ehl-i Sünnet olan Filistinli kardeşlerimiz adına "savaşa devam" kararı almıştı. Bu düşünce aslında büyük bedeller ödemeyi de beraberinde getirecekti. Hizbullah kendi topraklarını işgalden kurtardıktan sonra ulusal sınırlarına çekilip diğer Arap ülkeleri ve Arap örgütleri gibi Filistin davasına kayıtsız kalıp tabiri caizse keyfine bakardı.
Hizbullah, "18 yıl savaştık, binlerce şehid verdik, yorgunuz, bitkiniz, biraz da diğer Müslümanlar bu işe el atsın, Filistin ile ilgilenecek takatimiz kalmadı; dile kolay 18 yıl süren çok yorucu bir savaş verdik, bu süreçte binlerce şehidimiz oldu, çok yorulduk. Bölgede, hemen Filistin'in yanıbaşında bu kadar Arap ülkesi var, birazda onlar Filistin davasına sahip çıksın. Üstelik onlar bizim gibi gönüllülerden oluşan, gücü ve imkânı sınırlı olan örgütler değil. Arap ülkelerinin orduları var, silahları var, muharrib güçleri var, lütfen bize ilişmeyin, bizden beklemeyin, biz zaten yeteri kadar savaşıp binlerce şehid vererek fedakârlıkta bulunduk, bizden bu kadar" demedi. Hizbullah bunu yapmadı. Ki bu mazeretleri dile getirselerdi kimsenin gönül koymaya hakkı olmazdı. Çünkü bu aktardıklarımız kendilerini haklı kılacak mazeretlerdi. Ama Hizbullah böylesi bahanelerin arkasına sığınmadı. Aksine, İran İslâm Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu bünyesindeki "Kudüs Gücü"nün konsolide ettiği Direniş Cephesi"nin bileşeni olarak işgalci İsrail'e karşı verilen savaşın "en etkin muharrib gücü" sıfatıyla cihad meydanında saf tuttular. Bu bir yıldan beri süren kutsal "Aksa Tufanı" savaşında 500'ün üzerinde şehid verdiler. Elbette, ümmetin bir parçası olmak bu kutsal mücadeleyi zorunlu kılıyordu. Hizbullah geçmişte de nice fedakârlıklarda bulunmuştu.
Hizbullah 2000 yılından 2005 tarihine kadar İran'ın Filistinli özgürlük savaşçısı gruplara Suriye üzerinden gönderdiği silah ve mühimmatın ulaştırlmadında büyük yardımları olmuştu. Tüneller ise Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymanî ile Hizbullah'ın askerî kanat lideri İmad Muğniye'nin projesi idi. Bildiğiniz üzere 80'li yıllarda Gazzeli mücahid kardeşlerimiz işgalci Siyonist askerlere karşı verdileri mücadelede ellerinde sadece sapan ve taş vardı. İran'ın (tüneller vasıtasıyla) kendilerine ulaştırdığı ufak çaplı füzeler ve konvansiyonel silahlar sayesinde verilen savaşın şekli de değişmişti. Nitekim amansız bir şekilde, sabırla ve metanetle verilen silahlı mücadele sonucu 1967 yılından beri işgal altında bulunan Gazze 2005 yılında Siyonist çetenin işgalinden kurtulmuş oldu. Fakat işgal çetesi bu yenilgiyi bir türlü hazmedemediğinden dolayı belirli aralıklarla tekrar tekrar Gazze'yi işgale yeltendi. Her seferinde dirençli bir mukavemetle karşılaştığından ve yediği darbelerden dolayı emeline ulaşamamış olarak geri çekilmek zorunda kaldı. En son 7 Ekim 2023 tarihinde HAMAS'ın başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonunu bahane eden Siyonist çete esirlerini kurtarmak amacıyla savaş hukukunu hiçe sayarak, okul, mabed, hastane ayrımı gözetmeden Gazze'yi yoğun bir şekilde bombalamaya başladı. ABD, İngiltere ve Fransa ise bu barbarlığa, bu vahşete rağmen Siyonist çeteye arka çıkmak için hemen alel acele savaş gemilerini bölgeye sevk ettiler. Başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere
Batılı ülke başkanları kan içici Netanyahu'yu Tel Aviv’de ziyaret edip moral desteğinde bulundular. "Arkandayız, katliama/soykırıma devam et" dediler. İşte tam bu esnada, yani 8 Ekim'de Hizbullah savaşçı birliklerini harekete geçirip Siyonist çeteye yönelik yeni bir cephe açarak Gazzeli kardeşlerinin yükünü hafifletme girişiminde bulunmuş oldu. Öyle ki, Hizbullah'ın savaşa müdahil olmasıyla işgalci İsrail askerî birliklerinin % 35'ini Kuzey Filistin'e kaydırmak zorunda kaldı. Hizbullah bu fedakâr girişimi ile adeta paratoner vazifesi görmüştü.
Hizbullah hem geçmişteki savaş tecrübesi ile, hem İran ve Suriye'den tedarik ettiği askerî mühimmat ve füzelerle (askerî envanterini güçlendirmiş olarak) "vaziyet alıp" işgalci çeteye karşı darbe üzerine darbe vurmaya başlıyor. Hizbullah vurduğu bu darbelerle düşmanın yerleşim birimlerini boşaltmasına ve 15 km geri çekilmesine neden olmuştu. Ayrıca Siyonist çete boşaltmış olduğu yerleşim birimlerinin sakinlerini çadır kentlere yerleştirerek kendi halkına mültecilik zilletini tattırmış oldu. İşgalci İsrail’in tarihinde bu bir ilkti. Bu zilleti de Hizbullah sayesinde tatmış oldu. Netanyahu yaşadığı bu aşağılanmadan kurtulmak için mülteci kamplarında yaşayan halkını tekrar geldikleri yere güvenli bir şekilde dönmeleri için son üç gündür Lübnan'ı yoğun bir şekilde bombalamaya başladı. Siyonist çete bu bombalama eylemini özellikle sivillere yönelik yapmaktadır.
Siyonist katil sürüsü son üç gün içerisinde 1600'e yakın sivil insanı katletti. Buna mukabil Hizbullah bugüne kadar düşük yoğunlukta sürdürdüğü saldırılarını arttırarak, etkin bir şekilde Siyonist çeteye darbe üzerine darbe vurmaya başladı. Hizbullah son 48 saat içerisinde Demir Kubbe'yi delerek Hayfa yakınlarındaki Atlit Askeri Üssü'nü ve Tel Aviv'deki MOSSAD karagâhını balistik füzelerle vurdu. Dün akşam basına düşen haberlere göre Hizbullah'ın Tel Aviv'e fırlattığı 60 adet balistik füzenin 45 tanesi Demir Kubbe'yi delerek hedefine ulaştı. Öte yandan Celile'ye 25 füzenin düştüğü gelen haberler arasında belirtilmektedir. Hizbullah bu ara Hayfa, Akkad ve Safad'ı da vurmaya devam ediyor. Hizbullah çok yoğun bir saldırı başlatmış bulunmaktadır. Eş zamanlı olarak Irak'taki İslâmî güçler İHA'larla Ayn Yahuda askeri üssünü ve Eilat Limanı'nı vurdu. Diğer taraftan da Yemen belirli aralıklarla füze fırlatmaya ve hedefini vurmaya devam ediyor. Siyonist işgalci halk sığınaklara kapanmış vaziyette ecel korkuları yaşıyor.
Bu savaşta Hizbullah'ın tek şartı, işgalci İsrail'in ateşkes yapıp Gazze'den çekilmesi...
Bütün bunlar olup biterken ve Filistin davası uğruna nice bedeller ödenirken, nice şehidler verilirken bir takım cemaat ve tarikat şeyhleri hâlâ mezhep üzerinden Hizbullah düşmanlığını körüklemektedir. Siyonist çete ile ağız birliği yapmışcasına Hizbullah'a karşı halkımızı kin ve düşmanlığa tahrik ediyorlar. Bakıyorsunuz bir takım TV kanallarının müdavimi olan emekli generaller ve nevzuhur gazeteciler de aynı ahlâksız tavırla itibar cellatlığını yapıyorlar. Çok açık ifade etmiş olalım ki, mezhebî saikle öteden beri Hizbullah'a karşı mesafeli olanlar Suriye konusunda düşmanlıklarını ayyuka çıkardılar. Neymiş efendim? Hizbullah Suriye iç savaşına müdahil olmasaymış ABD'nin kurup silahlandırdığı IŞİD, El-Kaida, El-Nusra ve ÖSO gibi tekfirci gruplar Suriye rejimini yıkıp şeriat devleti kuracaklarmış! Buna Hizbullah ve İran engel olmuş.
Adama sormazlar mı, iki Türk askerinin üzerine benzin döküp yakanlar mı şeriat devleti kuracakmış? Tekbirler getirerek 8 yaşında çocuğun boğazını kesenler mi şeriat getirecekmiş? İnsanları demir kafeslere koyup suda boğanlar mı şeriat getirecekmiş? İnsanları otomobilin içerisine tıkıştırıp bazukalarla vuranlar mı şeriat getirecekmiş? Ezidi kadın ve kızlara tecavüz edip köle pazarlarında satanlar mı şeriat getirecekmiş? Polis okulunu basıp 1500 öğrenciyi nehir kenarına götürüp kafalarına sıkanlar mı şeriat getirecekmiş? Sayın okuyucumuz sayfalar dolusu bu vahşiyane uygulamalardan örnekler verebiliriz. Bu insanların anlamadığı husus her sarıklı ve sakallıyı kendilerinden zannetmeleri. Oysa bu tekfirci örgütleri kurup silahlandıran büyük şeytan ABD'den başkası değildi.
Nitekim ABD'nin eski başkanı Obama bu örgütleri kendilerinin kurduğunu açık açık itiraf etmişti. Ayrıca bu örgüt elemanlarının yaralılarını Siyonist çete Golan Tepeleri'nde kurduğu mobil hastanelerde tedavi ediyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Kan içici Siyonist çete çocuk, kadın, bebek, yaşlı ayrımı gözetmeden Gazze'de katliam üzerine katliam yapacak ama öbür taraftan Hizbullah'ın yaraladığı şeriatçı kardeşlerinizi (!) Golan Tepeleri'ne kurduğu mobil hastanelerde tedavi edecek! Buradaki çelişki bile o tekfirci savaşçıların kimlere hizmet ettiklerini ortaya koymuş olmuyor mu? Ama bunu hâlâ anlamak istemeyen mezhep fanatizmi güden insalar var. Bu işin bir de ahiret boyutu var. Atılan iftiraların ve yapılan tezviratların vebâli büyük... Şu acı gerçeği itiraf etmiş olalım ki, ümmet olarak 2 milyara varan nüfus potansiyelimize rağmen mazlum Gazze halkına sahip çıkmadık. Bir kısmımız ise Gazze'ye sahip çıkma çabası içerisinde olanlara mezhebî saikle düşman kesildik. Böyle olmamalıydı. Allah Teâlâ bize birlik olmamızı emrediyor. Eğer ümmet olarak birlik olsaydık Filistin bu durumda olmazdı.
Sayın okuyucumuz, sonuç olarak tekrar edecek olursak Hizbullah, yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir takım gerekçelerle Aksa Tufanı'na dahil olmayabilirdi. Ama öyle yapmadı. Ne pahasına olursa olsun, ne bedel ödemek gerekiyorsa gereksin ümmet bilinci ve sorumluluğu ile hareket ederek mazlum Gazze halkını yalnız bırakmadı. Müdahil olmaması için Hizbullah'a rüşvet kabilinden büyük tekliflerde bulunuldu. Hizbullah elinin tersiyle bu teklifleri reddetti. Bugün gelinen noktaya bakın? Siyonist çete Lübnan'ı ikinci bir Gazze yapmanın derdinde. Aynı canavarca yöntemle sivil yerleşim bölgelerini bombalıyor. Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap
Emirlikleri ise bu canavarlığa alkış tutuyor. Tabi ki bizim memleketimizde de bazı cemaat liderleri ve TV şarlatanları bu durumdan memnun ve sevinç duyuyor. Bu yaşanan acılara sevinç duyanları Rabbim Siyonist çete liderleri ile birlikte haşreylesin inşAllah. Ve şu hakikat de bilinsin ki, Siyonist çete 1982 yılındaki gibi ve 2006 senesindeki gibi muvaffak olamayacağı bir işe girişti. Ve yine şu hakikat bilinsin ki, Kûr'ânî bir müjde olarak, "Kim, Allah'tan, Peygamberinden ve inananlardan yüz çevirirse bilsin ki hiç şüphesiz galip gelecek olan Hizbullah'tır." (Mâide: 56)
Not: Sayın okuyucumuz! Bu satırları yazdığımızda henüz Hizbullah Lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadet haberi gelmemişti. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun."
Şehadeti mübarek olsun. Rabbim Sevgili Peygamberimiz'e komşu eylesin inşAllah... (Hazım Koral - Hürseda Haber)