Şairê Eşqa Feqiyê Têyra - 1
Bir toplumun dini ve kültürel yaşam açısından sağlıklı tanınması, o toplumun bilge ve ediplerini tanımaktan geçer. Bir nevi toplum, bilge ve ediplerinin aynasından kendi inanç biçimini ve rengini yansıtır. Bilge ve edipler, vahiyden beslenmişse ve istikamet birikimiyle toplumda öncü konuma liyakat kazanmışsa onların sözleri, eylemleri bir hikmet hazinesi olur. Müminin yitik malı hikmeti bulmak da ferdi ve sosyal bir sorumluluktur. Biz de bu satırlarda hakikat yolunda bilge, edip ve hikmet ehli birini- Feqiye Teyra- tanımaya/tanıtmaya çalışacağız:
Hakkında ayrıntı sayılabilecek bilgilere ulaşılmasa da hayatının ibresi, Feqiye Teyra`nın örnekliğini detaylandırabilecek bir netlikte ve istikametli bir doğrultudadır.
Kürt halkı arasında hakkında birçok çîrok (hikâye) anlatılan Feqiyê Teyra(n)’ın doğum yılı üzerine araştırmacılar birçok şey söylemişler. Kendi şiirlerinde belirtildiğine göre Hicri 971’de dünyaya gelmiştir. Miladi takvime göre ise 1561 veya 1563’tür. O zamanlar Hakkâri’ye bağlı; şimdi ise Van`a bağlı olan Mûks(Bahçesaray) diye bilinen yerde mirlik yapan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Diğer bütün eski Kürt Şairleri gibi bir İslam bilgini olan Feqiyê Teyran, İslami bir aile içinde büyümüş, İslam’ı hakkıyla yaşamış bir şairdir.
Mîm û Hê 70 felek
Çûn Ji hîcretê dewran
Gelek çûn Sal 1041 çûn
Ev xezel anî diyare
Dizelerinde bu şiiri yazdığında yetmiş yaşında olduğunu ve hicretin üzerinden de 1041 yıl geçtiğini belirtiyor. Geniş bir aile olan Feqi`nin ailesi mirliği Osmanlı`dan almıştır. Bundan dolayı ona Mir Mihé denmektedir. Ancak o, belki de birçok insanın sahiplenme ve makam hırsı içinde iştiyakla istediği, birilerine tahakküm etme demek olan bu mirlik sevdasıyla rüyalar gördüğü mirliğe, ağalığa heveslenmemiş, ilme meraklanmış, meleklerin kanatlarını kendileri için gerdiği mübarek ilim yolunda kendini ilim öğrenmeye adamıştır. Feqiyê Teyra, medrese eğitimine doğum yeri olan Müks`teki Mir Hasen-i Veli Medresesi`nde başlamış ve eğitiminin büyük bir kısmını burada almış. Bilahare Cizre`deki tarihi Medresa Sor`da ve akabinde Hizan`da ilmi eğitimini tamamlamıştır.
Kürt edebiyatının temel taşlarından olup usta bir şair, dirok ve destan yazarı olan Feqiyê Teyran medresede dini ve pozitif ilimler tahsil etmiş, iyi bir eğitim almıştır. Onun zamanında Ortadoğu`da ve Kürdistan’da dinî medreseler vardı. Bu medreselerde İslamî bilgiler, dil ve edebiyat dersleri verilirdi.
Feqiyê Teyran`ın asıl adı Muhammed`tir. Bu ismi kendisine ait bir şiir dörtlüğünde de görmek mümkündür:
Gul im di destê xaran
Bi ismê Muhemmed nav im.
Bilbil im di gulzaran
Ji işqê lew zerbav im.
Ona Mıhammed-i Hekkari ve çok gezdiği için Feqéyi Gerok denilmiştir. Şiirlerinde ise “Feqé Teyra, Feqé Heşeté, Feqéyi Gerok, Meksi, Xoce, Mir Mihê ve Mim û He” isimlerini de kullanmıştır. Bu mahlaslar içinde ona en layık görüleni Feqiye Teyra olmuştur.
Celadet Ali Bedirxan`a göre "Feqi, kuşdilini iyi bilen biriydi. Bu sebeple ona bu isim verilmiştir."
Yine başka rivayetlere göre Feqiye Teyra, Hazret-i Süleyman`dan sonra kuşdilinden anlama nimetine erişmiş ikinci bir kişidir. Böyle isimlenmesi bu nedenledir.
Diğer bazı rivayetlere göre ise " Feqe" ismi, ilimden/talebe kelimesinden; Teyr/kuş ise Ferididdün-i Attar`ın Mentiq et-Teyr adlı eserinden gelir."
En meşhur olanı ise anlatılan bir kıssaya göre onun bu ismi aldığıdır.
"Feqıye Teyran Cizre’ye giderken yolda bir papaza rastlar ve onunla arkadaş olur. Bir müddet yürürler yorulunca bir ağacın gölgesinde dinlenmeye koyulurlar. O esnada iki kuş gelir ve ağacın üzerine konarlar. Kuşlar birbirleriyle konuşurken Feqi güler. Papaz Feqi’ye sorar:
“Sen neden gülüyorsun?” Feqi:
“Bu bizim âdetimizdir, biz Feqiler öylesine güleriz!” der. Papaz:
“Elbette her gülmenin bir sebebi vardır, kişi sebepsiz yere gülmez!” der. Feqi:
“Evet dediğin gibidir, fakat sana söylersem, bana ihanet edebilir, başıma bir bela getirebilirsin!” der. Papaz söyleyeceği şeyi hiç kimseye söylemeyeceğine dair söz verir. Feqi anlatmaya başlar:
“Ben kuşların dilini anlıyorum ağacın üzerindeki kuşlardan biri diğerine: Benim Cizre’de çok acı çekeceğimi söylüyordu, ben de bu yüzden güldüm!” der. Papaz ses çıkarmaz ve tekrar yola koyulurlar. Cizre’ye geldiklerinde Feqi ‘Medresa Sor’ a giderken papaz da kiliseye gider. Kilisede halk bir araya gelmişti ve sanki bir şeyler arar gibi bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Papaz onları dinlemeye başlar. Falcı bir kadın halka şöyle diyor:
“Kilisenin toprağına gömülü bir hazine var. Fakat ben yerini bilmiyorum.” Hazine arayanlar arasında Cizre’nin Miri de vardır. Papaz Mir’in yanına gidip, Feqi’nin durumunu anlattır ve Mir, Papaz’ın söylediklerini dinledikten sonra Feqi’yi hemen yanına çağırttır ve duyduklarının hakikatini sorar. Feqi şöyle der:
“Ben hazineyi çıkarırım fakat kendi payımı da istiyorum”. Mir, Feqi’nin şartını kabul eder. Feqi, biraz yem alarak kilisenin içine döker. Kuşlar gelip yemi yerler. Ve kendi aralarında şöyle konuşurlar:
“Bu yemi buraya kim döktü?”
" Feqi hazine için bu yemi buraya dökmüş, sen hazinenin nerde olduğunu biliyor musun?
" Evet, biliyorum, sabah güneş doğduğunda Feqi hangi taşa vurursa hazine o taşın altındadır."
Feqi sabah erkenden kalkıp kiliseye gider. Taşı tanıdıktan sonra Mir’in evine gidip durumu bildirir. Taş kazılır ve içinden büyük bir hazine çıkar. Mir, Feqi’ye sorar:
“Sen ne kadar istiyorsun?” Feqi:
“Papazın başının ağırlığı kadar altın istiyorum” der. Mir:
“Papazın başının ağırlığını bilmemiz için başını kesmemiz lazım!” dediğinde Feqi:
“Öyleyse kesin!” der. Papazın kafasını keserler ve terazinin bir kefesine koyarlar, diğer kefeye bütün altınları koymalarına rağmen papazın kafası ağır gelir. Mir, bu durum karşısında Feqi’ye:
“Sen bu durumu biliyordun!” der. Feqi altınları kaldırır ve kefeye bir kaç avuç toprak koyar. Hemen ardından papazın kellesinin üstünde olduğu kefe havaya kalkar. Feqi, Mir’e döner ve şöyle der:
“Mirim ben altın istemedim, altınlar sana olsun. Benim amacım sizlere insanların gözünün ancak toprakla doyduğunu göstermekti” der."
Her ne kadar bu rivayette anlatılanların bir kısmı Feqi`nin şahsiyetine uygun ifadeler olmasa da onun Feqiye Teyra olarak isimlendirilmesinin dayandığı anlatımları bilmek açısından önemlidir.
Bu isimle tanınan Feqi, hakkında efsane derecesine ulaşmış başka bir anlatım da söz konusudur. Anlatılır ki:
" Feqiye Teyran aslında bir Kürt emirinin oğludur. Nüfuz sahibi olmak, emirlik yapmak varken o, bunları bir kenara iterek hayatını efsanevi bir kuşu görmeye adamıştır. Yıllarca Mezopotamya`da ayak basmadık yer bırakmaz. Ziyaret etmediği köy, kuşu bulmak için sormadık kişi, bilge, dengbej bırakmaz yörede. Uğradığı yerlerin hepsinde ilgi görmüş, insanlar Feqi`ye azık, giysi, yatacak yer vermiş, muradına ermesi için ona dua etmiş ve iyi dilek temennilerini sunmuşlar. Yine herkes bu Anka kuşu hakkında ona bildiklerini söyler. Yine efsanelere göre birçok insan da bu kuşu bulmak adına yola çıkmış, ne yazık ki hiç kimse bu emeline ulaşamamış; bu arayış uğruna çoğu harap olmuş veya kayıplara karışmıştır.
Feqi yıllarca bu kuşu bulmak adına gezinir de gezinir. Günlerden bir gün, mavi bir kuş görür. Öyle ki o kuşun ihtişamından her yer maviye kesilmiş, sonra apak bir kuş daha görür. Bu kuş, Feqi`nin başının etrafında üç kez dolaşır, halka çizer, sonra gözden kaybolur. Artık Feqi, muradına ermiş; nicelerinin uğrunda ölüme razı olduğu bu yolculuğun semeresini elde etmiştir. Kuşların adeta mesken ettiği bu yurtta Feqi ışıl ışıl parlayan, öyle ki ışıklarının şiddetinden gözleri kör eden kuşları bulur, heybesine alır. Gel gör ki bu kuşlar Feqi`yi kör etmezler; hatta tam aksine Feqi`nin içini ışıkla doldururlar. Artık Feqi`nin mutluluk dolup taşar yüreği. O, vuslatına ermiştir.
İnsanüstü sabrı sayesinde kuşların aklına/diline vakıf olur. Onları anlar, hisseder ve arkadaş olur kuşlarla. Sonunda Anka kuşunun sesini duyar... Bu öyle bir sestir ki, şiddetinden adeta taş kesilir Feqi. Yüreği bir yönden korkuyla, bir yönden ona vasıl olma heyecanıyla dolar. Oldu olası böyle ses duymamıştır, duyanlara da şahit olmamıştır. Bu bir ermişlik mertebesidir.
( Tasavvuf ilmine göre bu mertebeye erenler âşıklık makamına nail olmuşlardır. Onlar, güle hasret bülbül diye nitelenen güzelliğin adresi olurlar bu mertebeye ermekle...) sonrasında Dengbej olur, kendisi için kaval ve saz aranır. Aradığı bu eşyaları Bağdat`ta bulur. Bu sıralarda ünü, şöhreti tüm Mezopotamya`da duyulmuştur. Gittiği her yerde âşık/dewreş/dengbej Feqiye Teyra diye bilinir.
Kavalın yanık ezgileri ve Anka kuşunun büyüleyici, mest edici sesinin etkisiyle aşk menbaında pır pır uçan yüreği, diline İsa`nın nefesi misali diriltici besteler olarak akar. Dinleyenler lal kesilir, cezbe hâsıl olmuş, mıknatısın çekim alanına girmiş metaller misali kımıldayamazlar; çünkü onlar aşk ehli Feqi`nin sözünün ve ezgisinin hayranı kesilmişlerdir.
Yıllar sonra babasının konağına döner Feqiye Teyran. Mezopotamya`da adını duyan herkes kendisini dinlemeye gelir. Yıllarca bu yörelerde Feqiye Teyran`ın sıtranları söylenmiş/ söylenmekte ve söylenecektir, bu sırada kendisi hırka giymiş, takva elbisesi içinde kemale ermiş, Sünnet-i seniyye ittiba için sakal bırakmış, yüzü secde iziyle ve gönlü hidayet nuruyla nurlanmıştır...
Her fani için hak olan, tüm ölümlüler için kaçınılmaz olan nihayet gelmiş ve Feqi de ölüm döşeğine uzanmıştır. Feqiye Teyran ölümünden önce yeryüzünde ne kadar kuş varsa toplanır. İnsanlar hayret ve dehşet dolu gözlerle manzaraya şahitlik ederler. Derken kimsenin bakamadığı, ışıldamaktan bembeyaz kesmiş bir kuş Feqi`nin yanına gelir. Üç kez başının etrafında döner ve halka yapar. Feqi Teyran, böylece hakkın rahmetine kavuşur."
...
Kürt tarih kitaplarına yansıdığı kadarıyla Feqi, ömrünü okuma, yazma ve ilmi araştırmalarla geçirmiştir. Birçok eser ortaya koymuştur. Ne yazık ki o da birçok âlim gibi ihmalin ve unutulmuşluğun tozlarına bulanmış; ilim deryası niteliğinde düşünülebilecek eserlerinin çoğu günümüze ulaşmamıştır. Hatta “Feqi kadar eser veren yoktur, onun kadar eserleri kaybolan da yoktur.” sözü de bu acı gerçeğin sözlü bir itirafıdır.
Feqiyê Teyra(n) Kürt edebiyatında doğa, aşk, tasavvuf üzerine yazan önemli şairlerdendir. Halk arasında tanındığını, bilindiğini söylemek yanlış olmaz. Bugün dahi Feqi`nin bölge insanı tarafından tanınması ve şiirlerinin birçok yörede bilinmesi, ders olarak okutulması yüzyıllara direnen bir edebiyat ve belağat ustası olduğunun göstergesidir.
Devrinin edebiyat ve ilim adamlarıyla ciddi diyaloglar geliştiren, tasavvufi öğretiden nasiplenip bu noktada İlahi aşkı, mecazi bir anlatımla yüreklerin telini titreten, dimağlarda kalıcı bir tat bırakan edebi ve bilge bir kişiliktir.
Feqi aşk şairidir. Onun yanında mecazi ve gerçek aşk birdir ve iç içedir. Feqıyê Teyran, şiirlerinde Kürt edebiyatından, hadis ve tasavvuf’tan bahseder. Teyran’ın şiirleri sade, rahat ve temizdir. Halkın dilini, sanat dilini ve edebiyat dilini çok güzel yoğurmuş. Şiirlerinin içerikleri de oldukça geniştir. Özellikle toplumsal ve tarihi olaylar hakkında yazmış. Allah, Din, Peygamber, inanç konularında şiirler yazmıştır.
Melayé Cezeri ile aynı dönemde yaşamış olan Feqiyê Teyra, Medresa Sor`da onunla beraber okumuştur. Dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan " Medresa Sor"da yetişmiş olmaları ve ders vermiş olmaları kuvvetli bir ihtimaldir. Yine Melayé Cezeri`nin Feqi`nin seydası olduğu söylense kuvvetle muhtemeldir ki, Melayé Cezeri onun seydası değil, arkadaşıdır. Öyle ki Melayê Cizîrî ile Feqiyê Teyra(n)’ın birlikte diyalog şeklinde şiir okudukları dahi dile getirilmektedir. Gerçekten de Teyra(n)’ın ürünleri arasında “Feqe û Melê” adlı bir şiir vardır. Bazı Kürt tarihçileri (dirokvanlar) ise Feqi`nin Mela`dan yaşça büyük olduğunu söylerler. Mela, Feqi`den daha az yaşamıştır. Melayé Cezeri`nin vefatından sonra Feqi, mersiye türündeki "Îro Gıryâ Me Té" isimli şiirini yazmış ve Mele`nin ölümü için bir tarih bile düşmüştür.
Selama min heqiri, ( Ben fakirin selamını
Sedefek divê têkin Bir sedefe katıp
Îro li Cizîrê heq e, Haktır Cizreden
Li Melê kin Mela`ya eyletin!)
Feqiye Teyra, İranlı şair Feriddidün-i Attar`dan etkilenmiştir. Bu etki özellikle hem düşünsel anlamda hem de şiir yazış tarzı bakımındandır. Aslında " Mantık`ut Tayr/ Kuş Dili" adlı mesnevinin şairi olan Attar`ın, tasavvuf edebiyatında Mevlana, Gülşehri gibi şairleri de etkilemesi Feqiye Teyra`nın esin kaynakları için önemli bir ipucudur.
Feqiye Teyra, ilmi yönünden daha çok şairliği ile tanınmıştır. Eserleri çoğunlukla gün yüzüne çıkmamış olsa da Feqi`ye nisbet edilen eserlerin tümü şiirleridir. Feqi`nin meşhur eserlerinden bazıları şunlardır:
1- Şêx Sen’an, 2- Dımdım, 3- Bersis 4- Qewlê Hespê Reş: Bu eser, onun en önemli eseridir; eser 1965’te Moskova’da Kürtçe-Rusça olarak yayınlanmıştır.
Bu eserlerinin dışında “Siseban" ve "Ferx û Sıtî” adlı iki eser de onun gösterilir. Fakat bu henüz ispatlanamamıştır. Bunlardan Siseban’ın onun olması ihtimali fazladır. Bunların dışında Feqıyê Teyran’ın dağınık şiirleri de vardır. Bilinenleri şunlardır:
1- Ellah Çı Zatek Ehsene (20 Altılık)
2- Hey Av u Av (51 dörtlük)
3- İro Jı Dest Husna Hebib (33 Dörtlük)
4- Bı Çar Keriman (7 Dörtlük)
5- Melayê Batê Kanê (11 Dörtlük)
6- Ez Çı bêjım ( 8 Dörtlük)
7- Feqe U Mela (50 Altılık)
8- Feqe u Bılbıl (18 Altılık)
9- Ay Dılê Mın (19 Dörtlük)
10- Qewi İro Zeif Halım ( 18 Dörtlük)
11- Dilber (16 Dörtlük)
12- Dılo Rabe (80 Dörtlük)
13- Çıya Ani (4 Dörtlük)
14- Dengbêjê Jaran i (4 Dörtlük)
15- Yar Tu yi (18 Altılık)
16- Feqıyê Teyran u Evina Dılan
17- Mıhacır
18- Dewran
19- Ê Bên
20- Feqıyê Teyran u Dilber
21- Feqıyê Teyran u Qulıng
22- Feqıyê Teyran u Roj Feqıyê…
(Önümüzdeki sayı devam edecektir)
İbrahim Dağılma / İnzar Dergisi – Eylül 2016 (144. Sayı)