Türkiye için yeni model: İttifak değil ortaklık
Gelişen çok kutuplu/merkezli yeni dünya, Soğuk Savaş dönemine özgü “ittifak” ilişkileri yerine “ortaklık” ilişkilerini öne çıkarıyor.
Böylece gelişmekte olan ülke, sadece müttefiki olan olan ülkeyle ve bağlısı kampla değil, “çok tarafla” işbirliği yapabiliyor. Bu da haliyle gelişmekte olan ülke için 1) çıkarlarını daha iyi koruyacağı daha geniş manevra alanı, 2) daha esnek dış politika uygulayabileceği geniş açı ve 3) ekonomik getirisi daha büyük kazan-kazan ilişkisi demektir.
ABD, NATO aracılığıyla Soğuk Savaş tipi ittifak ilişkilerini sürdürürken, Çin yeni dönemde yeni tarzla, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi organizasyonlarda “ortaklık” ilişkisini savunmaktadır.
SUUDİ ARABİSTAN ÖRNEĞİ
Buna başarılı bir örnek olarak Suudi Arabistan’ı gösterebiliriz.
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin müttefiki olan Suudi Arabistan, ABD’nin petro-dolar sisteminin de önemli bir dayanağıydı. Ancak Riyad yönetimi, Soğuk Savaş ilişkilerini gelişmekte olan çok kutupluluk sayesinde gevşeterek, kendisine yeni bir alan açtı:
1) Suudi Arabistan, Rusya’yla ABD tehditlerine rağmen enerji-politik işbirliği yaparak ekonomik çıkarlarını sağladı. Rusya-Suudi ortaklığı, üretimde kesinti uygulayıp petrol fiyatlarını yüksek tutarak, iki ülke ekonomisinin daha çok kazanmasını sağladı.
2) Suudi Arabistan, Çin’le ABD tehditlerine rağmen işbirliği yaprak hem siyasette hem de ekonomide kazançlı çıktı. Çin’in arabuluculuğunda Suudi-İran barışı, Suudi petrolünün Çin’e yuan ile satışı konusu, Çin-Suudi ortak enerji ve petrokimya projeleri Riyad için kazanç oldu.
3) İran’la Çin arabuluculuğunda normalleşen Çin, aynı zamanda ABD arabuluculuğunda İsrail ile normalleşmeyi de görüşüyor, ama normalleşmenin şartı olarak masaya bağımsız Filistin devletinin kabulünü koyuyor ve Filistin’e ilk kez büyükelçi atıyor.
4) Ve tüm bu tablo içerisinde Suudi Arabistan ABD ile ilişkilerini de sürdürüyor. Ve ABD de çok rahatsız da olsa Suudilerin Çin ve Rusya’yla yürüttüğü işbirliğini kabul etmek zorunda kalıyor.
TÜRKİYE’NİN GÖZÜNÜ ÖRTEN NATO BAĞI
Türkiye’nin çok kutuplu yeni dünyanın bu getirisinden Suudi Arabistan kadar faydalanamadığı ortada. Neden mi?
30 Eylül’de Cumhuriyet’te yazdığım “Amerikancıların Menendez fırsatçılığı” başlıklı yazımda şöyle demiştim:
“Türk-Amerikan ilişkileri sorunludur; sadece son dönemde değil, başından beri sorunludur. Çünkü Türkiye ile ABD’nin ilişkisi, devletten devlete egemen ilişkiler şeklinde değil, NATO bağı nedeniyle ‘strateji sahibi’ ile ‘stratejinin eklemlisi’ şeklinde sürüyor. NATO bağı olduğu müddetçe de bu ilişkiyi düzeltebilmek mümkün değildir. Çok kutuplu dünya inşası ülkelerin önüne büyük manevra alanları sağlarken Türkiye’nin bunu Suudi Arabistan kadar değerlendiremiyor oluşunun esas nedeni işte bu NATO bağıdır. Çünkü o bağ, aynı zamanda fiili bir gözbağıdır.”
Evet, Türkiye çıkarlarının Çin ve Rusya’yla işbirliğini derinleştirmekte olduğunu görüşüyor ama NATO bağı nedeniyle o işbirliğini derinleştiremiyor. Çünkü son tahlilde Türkiye, üyesi olduğu NATO’nun stratejik konseptinde yer aldığı ve altına imza koyduğu için “Rusya’yı yakın tehdit”, “Çin’i baş rakip” kabul etmek zorunda…
Oysa Türkiye için Rusya “tehdit” değildir, Çin “baş rakip” değildir. Bu değerlendirme Türkiye’nin değil, NATO’nundur. NATO’nun değerlendirmesi de ABD’nin tutumuna göredir. Yani Türkiye kendi çıkarına göre değil, ABD’nin çıkarına göre Çin ve Rusya’ya karşı pozisyon almış olacaktır.
İşte NATO’nun asıl fonksiyonu budur. NATO sadece bir askeri aygıt değil, ABD’nin müttefiklerine kendi çıkarlarını savundurtmasının aracıdır. ABD bunu NATO konsepti üzerinden müttefiklerini kendi stratejisine eklemleyerek yapmaktadır. Bunun yolu da müttefikleri siyasi denetim altında tutabilmesidir ki bu da NATO ilişkileri üzerinden kurulan paralel devletlerle olmaktadır.
NATOKÖRLÜK
ABD’yi Türkiye’nin çıkarlarını en çok tehdit eden ülke olarak saptayabilenler bile çoğunlukla NATO üyeliğinin sürdürülmesini savunmaktadır.
Bu NATOkörlüktür ve iki temel nedeni vardır:
1) “ABD başka NATO başka” demektedirler. Hatta bir bölümü Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan ABD’nin NATO içinden dengelenebileceğini düşünmektedir.
Oysa NATO esas olarak ABD’dir ve ABD’nin teröre destek de dahil hiçbir hamlesi, Türkiye tarafından NATO içinde dengelenememiştir.
2) NATO içinde olmanın NATO dışında olmaktan daha güvenli olduğunu sanmaktadırlar. Hatta NATO olmayınca silahsız kalacaklarını savunmaktadırlar.
Oysa bu da “NATO bağının” gözleri örtmesinin sonucudur. Tersine NATO Türkiye’nin ulusal savunmasını ve silahlanmasını önlemiştir. Hatta ABD askeri ambargo uygulamıştır. Ancak o durumda Türkiye, örneğin birincisi Kıbrıs Barış Harekâtından sonra, ikincisi de 28 Şubat iklimiyle “ulusal silahlanmada” iki büyük yerlileşme hamlesi başlatmıştır.
Kuşkusuz bu iki neden de bağımsızlık anlayışının yitirilişinin sonucudur.
ÇOK TARAFLILIK, ÇOK KAZANÇ
Özetle Türkiye’nin çok kutuplu/merkezli dünyanın geliştiği şu süreçte, ittifaksız ortaklıklar kurabilmesinin zemini vardır.
Üstelik bu yol, Türkiye’nin ABD ve AB ile daha dengeli ilişki kurabilmesinin de garantisidir. NATO bağı kalkınca, Türkiye bu iki güç merkeziyle devletten devlete egemen ilişkiler sürdürebilecek; onların stratejisinin gereğini değil, kendi çıkarlarının gereğini yapacaktır.
Özetle Türkiye ABD ve AB ile ittifak değil; ABD, AB, Çin ve Rusya ile ikili bağımsız ilişkiler, ortaklıklar kurmalıdır. Çok taraflılık, çok kazanç demektir. (CRI)