İran İslam İnkılabı ve Merhum İmam Humeyni’yi Ziyaret Notları...
Bir inkılap aşığı olarak İslam inkılabı ziyareti sonrasında kısmen de olsa, gördüğüm ve yaşadığım bazı duyguları sizinle paylaşmak istiyorum. Uumarım hayalerdeki duygulara tercüman olabilmişimdir…
Ben daha çocuk yaşlarında iken İslam İnkılabını, rahmete kavuşmuş bir seydanın ağzından dinlerken Merhum İmam Humeyni’yi sevdim. Benimki öyle kuru kuruya bir sevgi değildi, yaşantısı, devrimi, Mazlumlara hami olmasını sevmiştim. Bir devletin en büyük makamında olmasına rağmen sıradan bir ev reisi gibi yerde oturması, hanımına ev işlerinde yardım etmesi, büyük devlet başkanlarını bile yer sofrasında, minderde karşılaması beni Ona ayrıca hayran bırakmıştı. Çünkü O farklıydı, 1400 senedir kimse böylesi bir lider görmemişti. O (Rahmetli İmam Humeyni ra.) birde Onu anlatan seyda da Onun gibi mütevazı ve yürek insanı oluşu beni Ona daha çok bağlamıştı. Benim hayalimin lideri Oydu, çünkü ben Ona bakınca Hz. Peygamberimin (saa) mirasçısı olarak görüyordum.
Gel zaman git zaman derken, ve kemal yaşına ererken, Rahmetli İmam Humeyni’nin öncülüğünde İslam İnkılabını yerinde görmek ve bağlı olmakla şeref duyduğum Direniş cephesinin merkezini ve büyük Komutanını (General Kasım Süleymaniyi) ziyaret ettim.
Bu ziyaret benim hayatıma çok şeyler kattı, öyle şeyler gördüm ve yaşadım ki, şimdiye kadar neden gitmediğime de ayrıca hayıflandım.
Ama her şey nasib kısmet diyerek gördüklerimi bir nebze de olsa sizinle paylaşmak istiyorum.
Tahran’a girerken, ilk olarak merhum Devrimci ve put kıran olan İmam Humeyni’nin mezarına gittik, giderken ağzımda ve zihnimde Ey İmamımız marşı ile gitmenin mutluluğunu ve hüznünü yaşadım.
Merhumun türbesine yaklaşırken, binlerce Km’den orada olmanın mutluluğunu yaşıyordum ve Ona varırken bir aşığın gözünden damlayan mutluluk göz yaşlarını tutamadım ve göz yaşlarım akarken, Ona dedim ki, Ey İmam ben geldim.
Sana geldim, bağlılığımı sana sunmaya geldim. Bütün bedenimi saran sevgimi ve muhabbetimi sana ilan etmeye geldim.
İnanıyorum ki, Allah c(c) bu muhabbeti sana bildiriyordur. Yıllarca seni uzaktan uzağa sevdim, senin milliyetinden değilim, hatta mezhebinden de değilim, ben seni sadece Allah için sevmişim ve sevdirmeye çalışmışım.
Bugün burada ve senin yanındayım.
Allah (cc) şahid olsun ki, bizler bu mirasını (İnkılabı ve Direniş Cephesini) koruyup kollayacağız.
Zamanımız, malımız ve canımızla muhafaza etmek için elimizden geleni yapacağız.
Biz garipliği yaşasak da, bütün garipliğimizle Hz. Hür’ün kerbeladaki bağlılığı gibi sana bağlılığımızı ilan ediyoruz. Allah (cc) bizi mahçup etmesin…
Allahım ne güzeldi İmamı ziyaret etmek, ne hoş bir atmosferdi, ne muhteşem bir andı…
Allahım yaşadığımız müddetçe tekrar tekrar şehadete kadar hep nasib eyle.
Oradan da Beheşti Zehra’ya gittik, birde Perşembe akşamıydı, Allahım ne muhteşem bir yerdi, İran filimlerinde şehitlere ait o yeri görmek ve oradaki atmosferi teneffüs etmek bir başkaydı…
Hele ki; Şehit Mustafa Çamran'ın mezarına gitmek bambaşkaydı…
Perşembe akşamı olduğu için mezarlık doluydu, evli çiftler, yaşlılar, çocuklar, engelliler gaziler, her kesimden insanlar vardı.
Mersiyeler, Kuran tilavetleri, haykırışlar ve ağlamalar her yerde cennet kokusu vardı.
Onbinlerce şehidin defin edildiği bir mezarlığı düşünün. Bu duyguları tarif etmek çok zor inanın…
Oradan ayrılmak da insanın içine oturuyor.
Tahran’dan sonra Kum’a geçtik, orada Hz. Masume’nin türbesini ziyaret ettik, Peygamberimizin torunlarından olan Hz. Masume'nin garipliği ve Ehlibeytin dağınıklığı ayrıca beni hüzne boğdu.
Ona gittiğimde bir çok duyguyu yaşadım, Fahri Kainat Peygamberi olan Hz. Peygamberimizi (saa) ve ailesini ziyaret etmek her zaman bende çok ayrı bir ruh hali oluşturmuştur.
Oranın da ayrıca bir manevi atmosferi var, Allah hepinize nasib etsin…
Kum’da bir çok ziyaret yeri var, merhum İmamın evi. Oradaki sadeliği, İmam Mehdi (as) için yapılan büyük Camiyi ve Hz. Hızır dağına çıkarken Yapılan şehitliği teneffüs etmek, dağı tırmanırken aldığım lezzeti nasıl anlatayım?
Hele ki Hz. Hızır dağındaki Camiyi görüp, içinde namaz kılmak müthiş bir duyguydu…
Oradan Meşhed’e (İmam Rıza'ya) ve oradan da Kirman'a (Büyük Komutan General Kasım Süleymaniye) gittik, devamını bir sonraki yazıda yazmaya devam edeceğim… (Meysem Tammar - Hürseda)