Kur'an'a Ters Düşünce
Kur’an Rabbimizin bize yönelik hayat çağrısıdır...
Silkiniş, diriliş ve direniş vesilesi bir çağrı…
Hayatı komple kuşatan, yaşatan ‘sadra şifa’ çağrı…
Hayatı kuşatmasına rağmen kuşanamadığımız mesaj…
Bizi yaşatmasına karşın ‘’yaşamlaştırma’’ zahmetinde bulunmadığımız kitap…
Bize açık olduğu halde kendisine açılamadığımız şifa ve rahmet…
‘Biz Kur’an’dan öyle ayetler indiririz ki, bunlar müminler için şifa ve rahmet kaynağıdır… Zalimlerin ise ancak hüsranını artırır.’(El-İsra,82)
Bize Hicret eden ancak bizim mehcur bıraktığımız kuran…
‘Peygamber dedi ki: Ey rabbim! Şüphesiz kavmim bu kuranı mehcur (terk edilmiş) bıraktılar.’(El-Furkan 30)
Dramatik bir sahne… Okuyunca iç yakan tablo…
Kitaba karşı sağırlaşan, körleşen, hissizleşen Cahilizm meftunu ifsadi statükonun meş’um eylemine sitem dolu bir yakarış…
Yürek burkan, kalp sızlatan, iç cızlatan tazarru seansı…
Yakarış, yalvarış ve haykırışını müstakbelde işittiğimiz resul…
Yoksa bugün bu yakarışın mazlumiyet kokan atmosferi karşısında irkilmeyenimiz mi var?..
Kitapsızlaşma temayülü riskli, rizikolu bir evreye girince daralan, sarsılan peygamber…
Kitap üzerinden gerçekleşen pazarlık ve takasların karalama ve karartmaların bunalttığı elçi…
Kitabı ketmedenlerin kitaba kasdedip katledecekleri heyulası içten içe kendisini düşündürüyordu…
Righter ölçeğinin ölçümde acze düşeceği düzeyde müthiş bir iç deprem kriziyle karşı karşıya kalmıştı…
Kitapsız bir hayatın anaforunda kimliksizleşen, kişiliksizleşen topluma karşı sorumluluklarımızı ciddi bir şekilde kuşanmanın vakti hala gelmedi mi?..
Kur’an’sızlık tünelinde ahlak erozyonuna uğrayan insanımız asimilasyon ve alinasyon tehdidiyle karşı karşıya…
Büyüyen tehdit karşısında sa’y etme yetimiz mefluç ise toplumun ruhuna el-fatiha okumamız gerekir…
Bununla birlikte itiraf etmemizin elzem olduğu bir gerçekte şu ki; biz Kur’ana ters düştük…
Tabiri caizse Kur’an ayrı telden çaldı… Biz ayrı telden çaldık...
Kur’an’ın hilafına hevai yorumlar prim yapınca hüsran hızla tırmanışa geçti…
Ve şu nidanın muhatap kitlesi arasına biz de girdik: ‘Ey rabbim! Şüphesiz kavmim şu Kur’an’ı Mehcur bıraktılar…’
Sahi! Mehcur Kur’an bugün ne halde?..
Sığ, kıt, dar ve bağnaz anlayışların kuşatmasında yine mazlum...
Tefekkür, taakkul, tefakkuh, tezekkür ve tedebbür yetimi bireylerin bünyesinde mahkum ve mahpus…
Kitabı anlama, algılama ve yaşama problemi büyük bir felaket olarak önümüzde duruyor…
Kitap ile aramızda büyük bir uçurum mevcut…
Cahili tortu, tablo, tabu ve totemlerin safına ve insafına terk edilen kitap…
Kişisel hırs, kapris, kompleks ve kabullere feda edilen kitap…
İhtiras, ihanet ve iftiralarımızın kurbanı Mahzun kitap…
Bir kısmı Merğub, bir kısmı Metruk kitap…
Yoksa siz kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmının üstünü mü örtüyorsunuz?’ (El-Bakara,85)
Bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar etmiyorlar…
Dikkat edilirse ‘’Tenkirune’’ ibaresi yok… ‘’Tekfurune’’ var… Kefere kökünden geliyor…
Yani bir şeyin üzerini örtmek…
Dolayısıyla inkar edilen ayetler söz konusu…
Hesaba gelmediği için üzeri örtülen ayetler mevcut… Ketmedilen ayetler…
‘ ‘Onlar Kur’an’ı kısım kısım kıldılar.’’ (El-Hicr 91)
Kur’anın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi…
Kur’anı Fundamentalist-Radikal ve Ilımlı-Pasifist ayetler ayrımına tabi tuttular…
Desteklenen ve kösteklenen ayetler şeklinde klasmanize ettiler …
Alkışlanan ve Kışkışlanan ayetler... Islıklanan Buyruklar…
Mehcur Kur’an şimdilerde Mecruh…
Kitabın ‘’Mehcurlaşma’’, ‘’Mecruhlaşma’’, ‘’Metruklaşma’’ ve ‘’Mefruklaşma’’’ evrelerini analiz ederken göz ardı edemeyeceğimiz bir hakikat var...
Egemen kültürlerin Tahrifat ve Tahribata endeksli dehşet tezgahları…
Kur’an’ı kısırlaştırma ve iğdişleştirme tehacümatı bugün daha sistematik ve etkin…
Vahiy karşıtı güçlerin Kur’an’ı etkisizleştirme operasyonları, küresel ölçekte insafsız komplo ve tuzaklarla mekanizmasını sürdürüyor...
Uluslararası düzeyde kirli ve kanlı faaliyetlerini sürdüren kompetan ajanların oluşturduğu El-Furkanul-Hak İsmiyle müsemma kitap neye yönelik acaba?..
Kur’an’a alternatif Kur’an oluşturma çabasının günümüz versiyonu değil mi?..
Komplo çok sinsi ve dessas…
Amaç İstiazesiz, Besmelesiz kitap oluşturma…
Necip ümmetin nezih neslini ‘’Euzusuzlaştırma’’ ve ‘’Bismillahsızlaştırma’’ yoluyla iç krize sürükleme...
Bunalım ve buhran yüklü bir hayatın girdabına kanalize etme…
Sonuç çürüme, bozulma, yozlaşma ve kokuşmaya endeksli bir hayat süreci…
Demoralizasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalma riski…
Tıkanan ve tükenen hayat felsefesine adaptasyon eğilimi…
‘’Doğrusu biz size öyle bir Kitap indirdik ki; sizin bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?’ (El-Enbiya; 10)
Evet, Kitabın hitabına yabancılaşınca şan ve şeref kaybı gün yüzüne vurdu...
İzzet, onur, erdem, ahlak, ihsan ve takva fonksiyonel işlevini yitirdi...
Haysiyet yitimi, ahlak erozyonu, kimlik krizi dehşet verici boyutlara ulaştı…
Nesli cedid akılları dehşete düşürecek müthiş bir ruhsuzluk riskinin kıskacında gün sayıyor…
Allah Resulü’nün (sav) şu uyarısına kulak vermek durumundayız…
‘‘Allah şu Kur’an ile amel eden toplulukları yüceltir. Amel etmeyenleri ise alçaltır.’ (Buhari, Müslim)
Habibullah’ın ikazı Hablullah (Allahın ipi) ile buluşmanın gerekliliğine çağrışım yapıyor...
Onun üzerinde yoğunlaşıyor...
Ruhsuzluk girdabına giriftar olan nesillerin Hablullah ile bütünleşmekten başka çıkar yol yok...
‘‘Allahın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanmayın’(Ali-İmran,103)
Hablullah’ta karar kılmak; seküler, liberal, hedonist, epikürist, rasyonel, pozitivist ve pragmatist zelzelelerin cehennemî cendereye dönüştürdüğü hayatı diriliş meltemi ile sarsılmaz kılmaktır…
Hablullah’tan kastettiğimiz mananın ne olduğunu nebevi öğretiden öğreniyoruz…
’’Gökyüzünden indirilen Hablullah Kur’an’dır’’ (Nesai, Tirmizi)
Zikredeceğimiz şu hadis Kur’ani çizgide özgün duruşun, çağın dehşetengiz, yıkıcı ve yakıcı fitneleri karşısında kurtuluş vesilesi olacağını muştuluyor…
‘‘Muhakkak ki ileride karanlık gece parçaları gibi fitneler olacaktır. Ey Allah’ın Resulu (sav), ondan kurtuluş nasıl olur?.. Denildi. Kendisi şöyle buyurdu: Yüce Allah’ın kitabı… Onda sizden öncekilerin haberleri, sizden sonrakilerin haberleri, sizinle alakalı hükümler mevcuttur. O bir eğlence vasıtası değildir. Hak ile batılı birbirinden ayırt eden ilahi bir kelamdır. Onu kibirlenerek terk edenin Allah belini kırar. Kim doğru yolu ondan başkasında aramağa kalkarsa Allah onu sapıklığa düşürür. O Allah’ın sağlam ipidir ve apaçık nurudur. Hikmet dolu Kur’an’dır. Doğru yoldur. Nefsani arzuların sapıtmamasına, görüşlerin dağılmamasına yegane sebep odur. Alimler ona doymaz. Allah’tan korkarak günah işlemekten çekinenler ondan usanmazlar. Onun ilmini bilen ileri gider. Onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adalet eder. Ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.’’ (Müsnedi Ahmed)
Vahyin gölgesinde yaşamımızı dizayn ve düzene tabi kılmamız zorunlu olduğu halde Kitab’a karşı bir duyarsızlık başını almış gidiyor...
Basit dünyevi zevk ve çıkarların nöbetini/krizini tutan bizler nedense Kur’an mevzu bahis olunca soğuk ve donuk tutum takınıyoruz…
Tutulduğumuz nöbetlere baksanıza…
Futbol nöbeti... Çay nöbeti… Cola nöbeti… Sigara nöbeti… Ekran-TV nöbeti… İnternet nöbeti…
Nöbetini tuttuğumuz hobilerimizin cezbedici rüzgarına nasıl da kapılıyoruz?..
Kısa süreli bir firak uzun süreli krizlere dönüşüyor…
Ancak her ne hikmetse aylarca Kur’an’ın yüzünü açmadığımız halde Kur’an nöbetine tutulmuyoruz, tutulamıyoruz…
Maalesef Kur’an ile aramıza kalın duvarlar ördük...
Ruhundan, özünden beslenemedik... Şu kıstası unuttuk...
Kitaptan beslenenler Kitab’ı besleyebilir...
Kitap ile durumumuzu netleştiremeyince ayrı düştük ve uzaklaştık…
Vahiyden uzaklaşanların yaşadıkları bunalım süreci, alternatif ‘’Habl’’ arayışında büyüyor…
Hablullah’a rağmen tutunduğumuz ‘’Habl’’ler ne kadarda çok?..
Boğucu ‘izm’lerin habli, meşin yuvarlak habli, ticaret endeksli habl, magazin habli, moda habli, mide habli, kapitalist habl, oportünist habl, erotizm habli ve daha saymaktan acze düşeceğimiz sınırsız ve sayısız habller…
Hepsi pak nesillerimizi imhaya yönelik…
Vahyi referans alarak şeytani hamleleri ekarte edebileceğimiz, inkârı muhal bir realite…
Vahyin gölgesinde tevhidi duruşun ‘yaşamlaştırılması’ için alternatif referans bulabilmek mümkün değil...
Bitap düşüp itaba maruz kalmadan kitabın hitabını içselleştirmeliyiz…
Kitaba yönelik ciddi bir ciddiyetsizlik sorunu başını almış gidiyor…
Ciddiyetsizlik anaforunda yürek iflası hızlanıyor…
Kitabullaha karşı ciddiyetimizi ispat etmek durumundayız…
Kitap bizim neyimiz olur?.. Biz kitabın nesi oluruz?.. Bunun netleşmesi lazım…
Kalite ve kapasitemizin çapı ne?..
Kalbimizin kitabın inşirahi diriliş iklimini soluması mümkün mü?.. Bunu görmemiz gerek…
Kitaba karşı ciddiyetimiz ne oranda?.. Nebevi mihenk taşına vurup ölçeceğiz…
Ahlakı Kur’an olana müracaat edeceğiz…
Yürüyen Kur’an’ın mektebinde kimlik ve kişilik düzeyimiz belirginleşecek...
‘’Hud süresindeki ‘Festekim kema umirte -emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ ayeti inince Resulullah (sav) paçaları sıvadı ve ondan sonra güldüğü hiç görülmedi. ‘’ (Futuhatul-vehbiyye)
İşte vahyi ciddiye alma, takma eyleminin mücessemleştiği, müşahhaslaştığı, mükemmelleştiği numune-i imtisal şahsiyet… Usvetun hasene yapı…
Mide, moda, madde kuşatmasından sıyrılıp vahye yüreğimizi açık tutabiliyor muyuz?..
Kur’an’ı şahsi, siyasi, ideolojik kuramların acımasız pençesinden kurtarıp ilahi kuralların bahçesine taşımak sorumluluğu ve zorunluluğu altındayız… Bizden beklenen bu…
Kitabı tüm hücrelerimizle muhafaza ve müdafaa etmek...
Peki biz ne yapıyoruz?..
Vahiy karşıtı kültürlerin saldırı ve komploları, hile ve tuzakları karşısında hayat kitabımıza sahip çıkma rezistansını –direncini yakalayıp bulabildik mi?..
Bunu kendimize sormalıyız...
Tabi samimiyet yüklü bir üslup ile…
Kur’an’ı toplumsal hayattan uzaklaştırma faaliyetlerini ciddiye almamız lazım…
Kamusal alandan tardedilerek kovulan, sövülen, dövülen, hor görülen Kur’an’ı gündemimize alarak sahiplenmeliyiz…
Görünen o ki Kur’an ile aramızda büyük bir açmaz var...
İletişim, etkileşim ve titreşim, rabbimizin istediği eksende değil…
‘ ‘Gerçek müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri (haşyetten) ürperip titrer. Kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanları artar. Ve yalnızca rablerine dayanıp güvenirler’. (El-Enfal ; 2)
Ayetlerin ışığında teori ve pratiğimizi test etmeye ne kadar açığız?..
Kendi realitemizle yüzleşecek kadar cesur muyuz?..
El-Enfal-2 ile ne zaman barışacağız?.. Ve daha bir dizi sorular…
Kur’an’a bakışımızda müthiş bir sorunun olduğu belli…
Bizim Kur’an’a bakışımızın, süfehanın trene bakışı gibi olduğunu biliyorlar…
Davanın kitabı olan Kur’an’ın davasızların elinde asıl misyonundan uzaklaştırıldığının farkındalar...
Müslümanların Kur’an’ı sahiplenme noktasında ‘nötralize’ edilerek etkisizleştirildiğinin, tepkisizleştirildiğinin, sessizleştirildiğinin trajik görüntüsünü seyrederek bol cazlı, sazlı, hazlı keyif çatıyorlar…
Muhammed İkbal ‘Sorun İslam’da değil, bizim müslümanlığımızdadır’ derken bu acı tabloya dikkatlerimizi çekiyordu...
Vahiyle irtibatımız kesilince acınacak duruma düştük...
Kitaba yaklaşımdaki ciddiyetsizliğimizi nasıl izah edebiliriz ki?..
Kitaba yönelik yaklaşımların iki başlık altında incelenmesi gerekir…
Sadıkça yaklaşımlar… Sapıkça yaklaşımlar...
Sizce kitaba yönelik yaklaşımımız hangi kareye oturuyor?..
Kitabsız bir hayatın kıskacında bunalım ve buhran yüklü bir hayatın girdabında güven ve doyuma teşne yürekler…
Kitabı idrak ve pratik karmaşası büyüyor…
Kitabı imhaya yönelik şer aktivitelerin idraksizleştirme ve pratiksizleştirme çabaları ne yazık ki sonuçsuz kalmadı...
Hıfz, tecvid, kıraat, tilavet ve makam ağırlıklı programlar alabildiğince kıymete bindi…
Kur’an’ı yüzeysel okuma taktikleri ve teknikleri yoğun ilgi görmeye başladı…
Deyim yerindeyse yüzeysellik sahasında kitabın suyu sıkıldı...
Ancak kitap takdir edildiği şekilde okunmadı...
Rabbi Rahimimiz hangi mihverde okumamızı istiyor onu görelim…
‘Doğrusu biz Kur’an’ı anlaşılması için kolaylaştırdık. Hiç düşünüp anlayan yok mu? (El-Kamer 17,22,32,40)
Kur’an anlaşılması için okunmayınca hayat bütünüyle anlamsızlaştı…
Lâfzî okumalar prim yapınca mana ihmale uğradı…
İhmal, ihlali doğurdu... İhlal, ihanete yol açtı…
İhanet kitaba rağmen kitapsızlaşma temayülü riskini ihsas ettirdi…
Çalan tehlike sireni korkunç felakete ramak kaldığının işaretiydi…
Ebu Saidi Hudri’den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem (SAV) şöyle buyurmuştur:
‘‘Size insanların en iyisini ve en kötüsünü haber vereyim mi? İnsanların en iyisi atının veya devesinin sırtında veya yaya olarak Allah yolunda çalışandır. İnsanların en kötüsü de Kur’an’ı okuduğu halde ondan ibret alıp kötülüklerden vazgeçmeyendir’ (Nesei)
Kur’anî mesajın gücü şerre ve münkere karşı durup reaksiyona geçmiyorsa, durup düşünmemiz lazım…
Şeytan ve yaverlerinin İstikamet yolundan uzaklaştırma ve saptırma amacı güden dürtü ve fısıltıları Kur’anın etkisini pasifize ve nötralize ediyorsa, buyrun üstteki hadisle durumumuzu revizyona alalım…
Hasan el Hudeybi’nin şu sözü oldukça düşündürücü…
‘’Şu düşmanlarımızın İsrail, Newyork, Londra ve Paris radyolarında Kur’an okutmaları müslümanları alaya aldıklarının delili değil midir?.. Çünkü düşman müslümanların Kur’an’ı hiç düşünmeden dinlediklerinden emindir.’’
Hayretengiz ve ibretengiz bir söz…
Kitap sahiplerinin kitaba yabancılaşması… Onu anlamaması… Bakar kör tavır takınması…
Komplike kitap bilmecesi… İşte sorun tam burada…
Peşin retçi bir yaklaşım… Mübin kitaba bedbin bakış…
Kitabın hayat sunan pınarından beslenebilme yolunu tıkadı…
‘‘Liyunzire menkane hayye-Kendisiyle diri olanlar uyarılsın diye…’’ (Yasin,70)
İnzar dirilere yönelik…
Enerji, aksiyon ve dinamizm yüklü kitap dirilerde pozitif etki oluşturmayınca olan oldu…
‘’Mezar-ı müteharrik’’leşen insan mezarlıklarda kitaptan nemalanma! yolunu tercih etti…
Kitabi mücadeleyi içselleştirmeye gelince konformist tavır takınanlar aynı zamanda kitabın sırtından popülist olma peşinde…
Modern insanın kitabı anlayış ve algılayış tarzı kitabın ismine de sirayet etti…
Mezarlık kitabı… Fal kitabı… Şifa kitabı nitelemeleri bu çağa ait…
Sözün şurasında Mehmet Akif’in çağrısına kulak verelim…
Lafz-ı muhkem yanlız anlaşılan Kur’an’ın,
Çünkü hiçbirimiz kaydında değil mananın,
Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele kur’an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıklarda okunmak, ne de fal bakmak için.
Rahmanın zikrine karşı duyarsız, duygusuz, dumanlı duruş nesillerimizi, şeytanizmin kulluğu kuşanmayan kuşkulu kulvarına itti…
Meşum manipülasyonlar, izolasyonlar, kolonizasyonlar nesl-i hazırı ahtapot gibi çevreledi…
Nesillerimiz şeytani güçlerle rölatif bir bağ kurdu…
Ve şeytanla velayet paktı imzalandı…
Alabildiğine sinsice ve gizlice hazırlanan pakt… İmzalayanın kendini muhtedun/Hidayete erdirilmiş zannettiği pakt…
Görüyor musunuz ne kadar da sihirli ve sinsi?.. Cazip olduğu nispette kazip…
‘Kim Rahmanın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Böylece o onun dostu olur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan saptırıp çıkarırlar. Onlar ise kendilerini muhtedun-hidayete erdirilmiş zannederler. Nihayet şeytanıyla bize geldiği zaman (şeytanına) keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık mesafesi olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın der’. (Ez-Zuhruf; 36-38)
İntihası nedametle sonuçlanan birliktelik…
Şeytanla kolektif çalışmanın getirisi başka ne olabilir ki?..
Hüsran ve hasaretin hızlanması… Muaccel mücazatın tezyidi… Ebed diyarının adil kırbacı…
Kitabı elinden alınıp ladeslenen nesillerin yaşadığı yürek travmasının ürkütücü sonuçları gözlerimizin önünde…
İnkârı muhal bir realite…
Kitaba mesafeli duruşun şeytanla diyalektizmi mesafesizleştirdiğinin ağır faturasıdır çektiklerimiz…
Kitabı şeytanla birlikte okuyuş zulme, zillete ve zelilete kapı araladı...
Cürmün, cinnetin ve cinayetin furya yapıp altın çağını yaşadığı bu denli fişli bir asra insanlık tanıklık etmemiştir…
Temel Kur’anî kavramların katledildiği katil asır…
İman, ihlas, ihsan, ittika, iltica ve i’tisamın; İnkar, isyan, ihanet, ifsad, iftira ve iftirak ile lekelendiği sabıkalı asır…
Kitabî kutsalların, modernitenin dayattığı totemlerle gölgelendiği baskıcı asır…
Fazilete rest çekip reziletle mest olan günahkar asır…
Bu asrın suç dosyası Kur’ana ters düşünce kabarıklaştı… Ne mi yapmalı?..
Kitabın engin ve zengin okyanusuna olta atıp cismi cesim hutunu yakalamalı…
Sahih bir kimlik, net bir kişilik prototipi için vazgeçilmez adres bu...
Allah Resulu (SAV) vefatından önce verdiği mesajda aynı adrese vurgu yapıyor…
Ukbe bin Amir anlatıyor: ‘‘Allah Resulu veda haccında bize şöyle buyurdu: Aleykum bil Kur’an-Kur’ana sımsıkı sarılın.’’
Verilen mesaj kısa, ama gayet açık ve net...
Sizce de öyle değil mi?.. (Hürseda Haber)