Tarihselcilerin Erken Evlilik Yerine 18 Yaş Engeliyle Mücadele Etmeleri Gerekmez mi?
Erken yaşta evlilik konusunun gündeme getirilmesinden kısa bir süre sonra mesele, mevcut usul ve yöntemlerle İslam şeriatinin çağımızın ihtiyaçlarına cevap verip veremeyeceği tartışmasına evrilmiştir. Konunun ele alınış biçimi; tesettür, cihad, çok evlilik, miras gibi dini kaynaklarımızda işlenen ve yıllarca uygulamada kalan hükümleri de yakından ilgilendirmektedir.
Bu yazımda Almanya’da halen uygulamadaki ceza yasalarını da göz önünde bulundurarak erken yaşta evlilik konusunda Müslüman fâkihlerin çözümlerinin, yaşadığımız asırda hukuken evliliğin 18 yaşından önce imkânsız hale getirilmesinden daha tutarlı olduğuna dikkat çekmeye çalışacağım. Hukukî evlilik için 18 yaş sınırının getirilmesi, ciddi çelişkiler barındırmakla birlikte önemli problemlere neden olduğu üzerinde duracağım. Dini meselelerde tarihselci çözüm üretenlerin, çağdaş hukuk sisteminin sonuçlarını tahlil etme gereği duymadan, sanki sorunun kaynağı geçmişte yaşamış fâkihlerin ictihatlarıymış gibi sunmaları oldukça garip bir durumdur. Sadece sonuçlar üzerinden bir karşılaştırma yaptığımızda bile fukahânın çözümlerini dikkate alan aile sisteminin, çağdaş hukukçuların çözümlerini esas alan aile sisteminden daha düzgün işlediği görülecektir. Bunu ispatlayacak net istatiklere sahibiz. Üstelik kadın da erkek de bugüne göre daha mutluydu.
Kaldı ki çağdaş hukukun önemli temsilcilerinden birisi sayılabilecek Almanya yasalarında, erken yaşlarda cinsel yaşama izin verilirken, evliliğin hukuki sorumluluğunu yüklenmeye izin verilmemektedir. Yani Müslümanların evlilik yolu dışında cevaz vermedikleri cinsel yaşam, 14 yaşından itibaren karşılıklı rıza şartıyla meşru görülüyor. Hamilelik durumunda ise kimsenin doğur veya doğurma noktasında baskı yapmasına izin verilmeden, yani 14 yaşında kendi rızasıyla çocuğunu da doğurabiliyor. Reşit kabul edilmediği için kendisine vasi tayin ediliyor. Çocuğunu doğursa da 18 yaşına girmeyinceye kadar evlilik akdi yapmalarına izin verilmiyor. Kısacası şöyle bir çelişki ortaya çıkıyor. Bir taraftan çocuğun anne babası olarak nüfus kayıtlarına geçirilen insanlar nikah akdi yapmak için belediyeye gittiklerinde aynı devletin yasası “Sen anne/baba olamazsın” diyerek geri çeviriyor.
Almanya’yı örnek vermemizin sebebi, kanun yaparken insanların biyolojik isteklerini mümkün oldukça tatmin etmeye olanak sağlayan özgürlükçü bir yol izlemelerindendir. İnsanların tabii bazı isteklerinin doyurulmaması halinde farklı şekillerde patlayabileceğini hesaba katarak insanları hırçınlıktan ve taşkınlıktan kurtarmaya çalışmaktadırlar. Son zamanlarda esrar satışı ve içimine serbestlik getirmeleri en bariz örneklerden birisidir. Müslüman toplumda da uygulama hep erken evlilikten yana olmuştur. Müslüman fâkihlerin fetvaları da bu yönde olmuştur. Yani bir çocuk gelip babasına “Baba ben acıktım” dediği zaman babası ona “Git 18 yaşını bekle” demediği gibi “Evlenmek istiyorum” dediği zaman da ona “Bekle 18 yaşına gir ondan sonra gel” dememişlerdir. Çünkü cinsel istekler de tabii ihtiyaçlar olarak değerlendirilmiştir. Bugünkü batılı kanun koyucu akıl da böyle değerlendirmektedir. Ancak İslamda akit olmadan kadın erkek ilişkisi düşünülemediğinden dolayı, önce nikah akdi sonra birleşme şeklinde bir sıralama takip edilmiştir.
Almanya yasalarına göre güya 18 yaş altındakiler evliliği sürdürebilecek rüşde ermedikleri için hukukî sözleşmeye izin verilmemektedir. Cinsellik ise tabii bir ihtiyaç olarak değerlendirildiğinden dolayı geciktirilmemelidir. Bu kısa ön bilgiden sonra Müslümanların gündeme dair tepkilerine göz atabiliriz.
Erken evlilik, çok evlilik, kölelik, cihat gibi konular ne zaman gündeme gelirse Müslümanlar arasında alışılmış olarak şu şekillerde tepkiler verildiğini görüyoruz.
Birinci grup, görmek istedikleri gibi yorumlayanlar. Bunlar kendilerine göre bir açıklama yöntemi takip ederler. Öncekiler ne demiş, ilk muhataplar nasıl anlamış, ne anlamış, usul açısından uygun mu değil mi konusuyla ilgilenmezler. Mesela şöyle derler: “Aslında siz yanlış anlıyorsunuz. Cihat mı? Yok canım cihadın savaşla alakası yok. Cihad cehd kökünden gelip gayret etmek demektir. Gayret ise farklı şekillerde olur. Eğitimle, basın yayınla, sivil kuruluşlarla, siyasetle vs. olabilir. Kur’ân’da kadınları darp etmeye ne dersiniz? dediğinizde. Efendim darp etmenin farklı anlamları vardır. Mesela bunlardan bir tanesi seyahat etmektir…” Bunlar kulağa hoş gelse de gerçeklikle bir alakası olmayan, inandırıcılıktan uzak yaklaşımlardır. Üstelik bu yaklaşımı sergileyenler bugüne kadar kendilerini kimseye de beğendiremediler. Hele hele Avrupalılara hiç beğendiremediler.
Diğer bir grup ise tamamen reddedenler. Deve kuşu misali kafalarını kuma gömüp “Böyle bir şey yok, uydurmadır” şeklinde tepki gösterenlerdir. Örneğin “Hz. Aişe (r.anha) 9 yaşında değil aslında 19 yaşında evlenmiştir.” Şeklinde cevaplar verirler. Bunlara sadece şunu söylemek gerekir: Diyelim ki Hz. Aişe’nin (r. Anha) yaşını kurtardınız. Birçok sahabenin erken yaşta evliliklerini kurtardınız. Peki ninenizin yaşını nasıl kurtaracaksınız? Erken yaşlarda evlilik yakın tarihe kadar bir sorun olarak görülüyor muydu? Evliliklerde yaş farkının olması garipseniyor muydu? Mesela bugün 60 yaşındaki bir cemaat veya tarikat lideri 20 yaşındaki bir kızla evlenince şehvet düşkünü kötü birisi olarak damga yiyip çok ağır eleştirilere hedef olurken 1400 yıl önce böyle karşılanıyor muydu?
İnsanlar bugün bazı şeyleri yadırgıyorlar diye dinde yok mudur? Demeliyiz. Şu anda bazı Balkan ülkelerindeki Müslümanlara göre teyze kızı veya amca kızı ile evlenme kardeşle evlenme gibi değerlendirilmektedir. Böyle kabul ediyorlar diye haram mı kabul etmek gerekir?
Ayrıca uydurma olduğu gerekçesiyle konu hakkındaki rivayetlerin tamamını reddetmek demek, geçmişte hak üzerinde devam eden bir topluluğun olmadığını kabul etmek anlamına gelir. Oysa ki İslamın ilk asrından itibaren hep hak üzerinde devam eden, yeri gelince hâkim güce karşı muhalefet eden âlimler veya gruplar var olmuştur. Aynı zamanda Peygamberimizin (saa) hadisiyle de bu durum müjdelenmiştir. “Ümmetimden bir topluluk, hak üzerinde galip gelmeye devam edecektir.”[1]
Diğer bir gruba göre ise bütün anlatılanlar doğrudur. İnkâr etmiyoruz. Ancak bunlar geçmişte kaldı. O gün böyleydi. Günümüzde ise bu tür çözümler ihtiyacı karşılamaz. Dolayısıyla çağın ihtiyacına uygun yeni çözümler üretmemiz lazım. Soruna tarihselci bir yöntemle yaklaşıp kaynaklarımızda anlatılanları o güne iade edersek bu tür tartışmalar biter. Bu yaklaşım sahipleri tarihi gerçeği kabul etmeleri yönüyle daha rağbet görmekte ve ciddiye alınmaktadırlar. Diğer taraftan da çağdaş çözümlerin problemlerini görmezlikten gelmeleri yönüyle, olayları görmek istedikleri gibi yorumlayanlarla aynı kapıya çıkmaktadırlar. Sonuç olarak her iki grup da kendi dönemlerindeki insanların hoşlanacağı şeyler söylemiş oluyorlar. Çağdaş yaşamı asıl, geri kalanını fer kabul etmekte birleşiyorlar.
Eğer ki evlilik konusunda Peygamberimiz (saa) sadece Arap örfüne uygun çözümler üretmişse neden Arapların ağır eleştirilerine rağmen Hz. Zeyneb’le (r.anha) evlenmiştir. O dönemde bu evlilik öz evladının karısıyla evlenmek gibi çirkin karşılanıyordu.
Yukarıdaki bilgilerden sonra şimdi de 18 yaş sınırının sıkıntılı yanlarına değinmeye çalışacağım. Detaylarda görüş ayrılıkları olsa da hükümlerin istinbât yöntemi benzer metotlarla olduğu için konuyu toparlayarak vermekte bir sakınca görmüyorum. Çünkü temeldeki itiraz hükümlerin üretim yönteminedir. Tarihselcilerin en temel iddiası Kur’ân ve sünnet metninin o dönemdeki sorunlara göre şekillendiğidir.
Fıkıhta evlilik için, yaş sınırı yerine aklî ve bedenî yeterlilik şartı aranmıştır. Bu da büluğ çağıdır. Yani biyolojik olarak anne baba olma şartı aranmıştır. Yaş aldatıcı olduğu için esas alınmamıştır. Mesela 30 yaşındaki insan 50 yaşında, 50 yaşındaki de 30 yaşında görünebilir. Dolayısıyla 13 yaşında veya 9 yaşında büluğ çağına eren akıllı birinin evlenmesinde dinen bir sakınca görülmemiştir. Yaş sınırı, bedenî emareler görünmediği zamanlarda dikkate alınmıştır. Çağdaş hukuk ise 18 yaşını hukukî mesuliyeti yüklenme şartı olarak belirlemiştir. Halbuki bazı insanların biyolojik yaşı 15 iken aklî yaşı 40 olabilir. Bu tür insanlara sen henüz reşit olmadığın için evlilik sözleşmesi yapamazsın demek ne kadar doğru olabilir.
Fakihlerimiz akitle cimayı ayırmışlardır. Çünkü bazen cima haram olduğu halde nikah devam etmektedir. Örneğin oruçlu iken, hayız ve lohusa halinde, ihramlı iken, itikafta iken cima yasak olmakla birlikte nikah akdi devam etmektedir. Cima, nikahın semerelerinden birisi olduğundan dolayı ertelenebilir. Dinî emirlerde akit için herhangi bir yaş sınırı yoktur. Çocuğun lehine olmak kaydıyla kendisinin yeterli olmadığı durumlarda velisi onun yerine akit yapabilir. Çocuğun zararına olan akitler yapılamaz. Yapıldığı takdirde feshedilebilir. Dolayısıyla baliğ olmadan önce de nikah sözleşmesi yapılabilir. Ancak cinsel birliktelik bedeni yeterlilikten sonra mümkün olabilir.
Akit için yaş sınırı olmadığı için küçük yaşlarda dahi nikah akdinin yapılıp gerdeğin büluğ çağına ertelenmesine izin verilmiştir. Çünkü beşerî hukukta da küçük çocuklar lehine akitler yapılabilir. Çocuğun geleceği için faydalı olacağına inanılıyorsa nikahın, bir sözleşme olarak değerlendirilerek erken yaşlarda gerçekleşmesine izin verilmiştir. Ergenlikten önceki nikahların daha çok salih ve saygın insanlarla akrabalık kurmak vb. amaçları olmuştur. Bu noktada çocuğu için zararlı bir anlaşmaya imza atmayacağı düşünülerek babaya güvenilmiştir. Fakat nasıl ki çocuğun zararına olduğundan dolayı mübaşeretin gerçekleşmesi ertelenebiliyorsa, çocukluk dönemindeki söz kesmeler ve akitlerin zarar verme durumu varsa bunlar da yasaklanabilir. Çünkü dinde zarar verme ve zarara uğrama yoktur.
Dinen erkek kadın birlikteliği akitsiz olarak caiz görülmediği için cinsel birleşme ancak akitten sonra yani hukukî mesuliyet yüklenildikten sonra gerçekleşebilir. Oysa çağdaş hukuk bunda bir sakınca görmemektedir. Adeta “Git tabii ihtiyacını gidereceğin bir kafa dengini bul ve ihtiyacını gider” demektedir. İslam dininde ise bunun adı zinadır ve büyük günahlardandır. Hukuksuz cinsel birliktelik kabul edilmemiştir.
Fakihlerimiz akıl baliğ olma ile rüşdü ayırmışlardır. Akıllı birisi reşit olmadan büluğ çağına ermişse onun maslahatını gözeteceğine inanılan babası, dedesi gibi en yakınları veli olarak tayin edilir. Yani aklen takviye edilir. Ekonomik olarak kendini ve ailesini idare edecek akla sahip değilse evlilikten mahrum edilmez. Sadece hacr altına alınarak bir taraftan doğru kararlarına onay verilerek hayata hazırlanırken diğer taraftan zararlarına olan sözleşmelerine engel olunarak muhtemel tehlikelerden korunmaktadır. Hacrin ömür boyu süreceğini savunanların yanında Hanefi mezhebi gibi 25 yaş sınırı getirenler de vardır.
Haklı olarak şöyle bir soru gelebilir. Kardeşim hangi babadan bahsediyorsun. Bugün beş kuruş menfaat için insanlar neler yapıyorlar. Hangi babaya güvenerek masum bir çocuğun geleceğini teslim edeceğiz? Böyle endişelere gerek yoktur. Çünkü İslamda zararı önlemeye yönelik yeterli nas ve fâkihlerin ortaya koyduğu kaideler mevcuttur. Bunlara başvurularak sınırlar belirlenebilir.
Günümüzde 18 yaş sınırı dayatıldığı için Müslüman halk yaptıkları işleri hukukî zemine oturtmak için resmiyette tanınmayan, ancak halk arasında kabul gören imam nikahına başvurmaktadırlar. Böylelikle kendi hukukunu kendileri oluşturmaya çalışmaktadırlar. Hatta bu sorun şeriatla yönetilen dönemlerde resmi mezhebin dayatılması durumunda sık sık başvurulan bir yöntem olmuştur. Örneğin devlet, resmi mezhep olarak Hanefiliği seçtiğinde Şafii Mezhebinden birisi nikahını Hanefi fıkhına göre kıydıktan sonra içinin rahat etmesi için, eve gidip Şafii fıkhına göre tekrar kıymıştır. Diğer dini konularda da benzer çözümlere başvurmuşlardır. Resmiyette tanınmadığı için Müslüman halkın gayrı resmi çözümler aramasını yadırgamamak gerekir.
Şimdi fâkihlerin çözümlerini asrımızla bağdaştırmayanların şu sorulara cevap vermeleri gerekir.
Diyelim ki erken evlilik konusunda fıkıh eserlerindeki çözümleri bir kenara bıraktık. Geçmişteki insanların örfünde olan tarihî bir gerçek olarak kabul edip orada bıraktık. Şimdi hem beden gücü hem de maddî imkanları yerinde, 14 yaşındaki Müslüman bir genç size gelip zinaya bulaşmadan bir çözüm bulmanızı istiyor. Buna ne diyeceksiniz? Nasıl bir çözüm önereceksiniz? “Git karşılıklı rıza ile birini bul istediğini yap” mı diyeceksiniz? Yoksa “Bekle, sabret, imtihan dünyasındayız” mı diyeceksiniz? Ya da “Git resmi nikaha dair belgeni al öyle karşıma çık” mı diyeceksiniz?
Zaten başka da sunabileceğiniz gerçekçi bir çözümün olacağını düşünmüyorum. Eğer birincisini söyleyebilecek cesareti bulabiliyorsanız açıkça söyleyin. Şayet ikincisini söylüyorsanız. O zaman batılıların sakin oluşuna karşılık İslam toplumlarının hırçın ve saldırgan oluşundan şikâyet edip durmayın. Çünkü bastırılan duyguların bir şekilde patlamasına da hazır olmak gerekir. Ayrıca evlilik yaşını geciktirmenin sebep olduğu günahların dünyevî ve uhrevî sonuçlarından bir pay yüklenmeye de hazır olmanız gerekir.
Bize örnek olarak gösterip yere göğe sığdıramadığınız modern hukukun aileyi ne hale getirdiğini artık tahlil edebileceğimiz, laboratuvar olarak kullanabileceğimiz ülkeler mevcuttur. Bunlar üzerinde çalışmadan, aileyi ne duruma getirdiklerine bakmadan, Müslüman toplumları onlara doğru yönlendirmek ne kadar doğru olabilir. İnsanları kurtarma adına uçuruma yuvarlamaya gerek yoktur. Anlattıklarımızdan yola çıkarak geçmişteki ulemanın yaptıklarını kutsadığımız zannedilmesin. Bizim amacımız bir taraftan geçmişi yerin dibine sokarken diğer taraftan toplumları felakete götüren yaklaşımları yere göğe sığdırmamanın yanlış olduğunu savunuyoruz. Eğer bize bir çözüm sunuyorsanız en azından geçmişteki uygulamalara eşit veya daha ileri seviyelerde olmalıdır. Fakat bize örnek gösterdiğiniz ülkeler bu konuda zaten sınıfta kalmışlardır. Örneğin siz Almanya’da evlenmemiş dindar bir gencin neler yaşadığını biliyor musunuz? Ya da evlenen insanların neler çektiğini biliyor musunuz? Hiç boşanan bir çifti dinlediniz mi? Mesela boşadığı karısının hem nafakasını veren hem evinin üst katını veren ve o kadının dostu ile gelip üst katında vakit geçirdiğini size şikâyet edip çözüm isteyen birine ne dersiniz? Sizin ne diyeceğinizi bilemem. Ama aynı durumu yaşayan bir Alman’ın buna hazmetmeyip kanunlara isyan ettiğine şahit olduğumu söylemeliyim. Dahası siz Almanya’da kızınızı ya da oğlunuzu evlendirdiniz mi? 60 yaşındaki evli bir çiftin ne tür sorunlarla boğuştuğunu hiç dinlediniz mi?... Kısacası bize sunacağınız, dertlere deva olacak daha iyi bir çözümünüz varsa buyurun, başımızın üzerinde yeriniz vardır. Aksi takdirde sadece geçmişimize sövüp saymakla, olmaz demekle ne siz ne de insanlarımız bir yere varamazlar. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Ebu Dâvud, Fiten 1, 4252.