Yolları yürüyerek aşındıranlar
Orta Amerika ülkelerinden 7 bin kadar mülteci ABD’ye ulaşmak için günlerdir yürüyor. Bu insanlar en başta yoksulluk ve onunla beraber hayatı daha da yaşanmaz kılan baskı ve şiddet gibi gerekçelerle yollara düştüler. Özellikle bizler açısından dünyanın öteki ucu denilebilecek bir coğrafyada ortaya çıkan bu son gelişme nasıl yorumlanmalı? Bu yürüyüşün dünyayı ilgilendiren boyutu nedir, gelin bu sorulara birlikte cevap bulmaya çalışalım.
15. Yüzyıl’dan itibaren Batılılar tarafından sömürgeleştirilen Maya, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerin hayat bulduğu ve son 150-200 yıldan günümüze kadar da, Kuzey’in dominant etkisi karşısında hep kendisi olabilmenin mücadelesini veren artakalan Amerika coğrafyasından bahsediyoruz. Yani ABD’nin arka bahçesi diye bilinen toprakları konuşuyoruz. Sürekli darbelerle boğuşmak zorunda kalan, istikrarsızlıklarıyla meşhur(!), açlık ve sefaletin kol gezdiği ülkeleri tartışıyoruz. İşte çekilmesi zor şartlardan kurtulmak adına yürüyen bu insanlar, ülkelerinin zenginliklerini yağmalamaya devam eden ABD’ye hal diliyle, “Madem bizi bu hale sen getirdin, hadi şimdi bizi bu durumdan kurtar” mesajını vermeye çalışıyorlar.
Trump ise kendisini iyi tanıyanları şaşırtmayacak şekilde, bu yürüyüşe katılanları teröristler olarak tarif ediyor. Bir taşla iki kuş vurma düşüncesiyle aralarına “Ortadoğulu teröristler” de karışmış olabilir diyerek hedef saptırmaya çalışıyor. İşbaşına geldiği günden beri Meksika’ya duvar yapmak, bazı Ortadoğu ülkelerinin vatandaşlarına vize yasağı getirmek gibi uygulamalarıyla öne çıkan Trump, bu yürüyüşü de 6 Kasım’da ülkesinde yapılacak seçimler için propagandaya dönüştürmek istiyor. Çünkü bu seçim Temsilciler Meclisi ve Senato seçimleri olmasına rağmen 2 yıl sonra yapılacak olan Başkanlık seçimleri için önemli bir karine olacak. Şimdiden seçimi garanti altına almanın hesaplarını yapıyor.
Aslında 1823’te Başkan Monroe tarafından uygulamaya konulan “Monroe Doktrini” ABD’nin bu ülkelere karşı aldığı tavrı anlamak için önemli bir dönüm noktasıdır. ABD bu legal görünümlü illegal dayatmalarına genel hatları ile o tarih itibarıyla başladı. Bu illegal yaklaşım ile Orta ve Latin Amerika birinci öncelikte çıkar haritası olarak belirlendi, yani “Arka Bahçe” olarak ilan edildi. İşte bu yüzden ABD iki yüz yıldan beri o ülkelere rahat yüzü göstermiyor. Kendi çıkarını olumsuz yönde etkileyecek girişimlerin içinde olmasınlar diye her türlü kirli tezgâhı yapıyor. İç savaş planlamalarından tutun da darbe organizasyonlarına kadar doğrudan veya dolaylı her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Hatta Roosevelt zamanında bu uygulamaları öyle bir noktaya ulaştı ki “Big Stick” (Kalın Sopa) denilen yöntemle, Orta ve Güney Amerika’da ABD’nin güvenini kazanamayan (!) ülkelere müdahaleyi yasal hâle bile getirdiler.
Bugün insanların kaçmak için fırsat kolladığı bu ülkelere aslında varlık içinde yokluk çekilen topraklar da diyebiliriz. Çünkü buraların yeraltı ve yerüstü zenginliklerine rağmen, kişi başına düşen millî gelirlerinden tutunuz da, sosyal hayatlarındaki çıkmazlarına kadar, akıllarda hep sorunlu ülkeler izlenimi var. Kendisinden 10 bin km ötedeki Ortadoğu’yu ve dünyanın çeşitli bölgelerini işgal ve tecavüzleriyle rahat bırakmayan ABD’nin, iç içe olduğu yanı başındaki coğrafyayı yalnız başına bırakması elbette beklenemez.
Ancak her çıkışın bir inişi olduğu gibi her dönemin de bir sonu mutlaka vardır.
Şu gerçek unutulmamalıdır ki, mazlumun gücü mazlumluğundan gelir. Sonra bir de bakarsınız ki yollar yürüyerek aşınıvermiş. (Milli Gazete)