İslam'a Karşı Savaşan İki Kadim Dost
Bismillahirahmanirrahim.
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Maide / 51)
Yahudi ve Hristiyanlar; onlar birbirinin dostudur. Bu durum zamanla alakası olmayan bir hakikattir. Onlar hiçbir tarihte ve hiçbir yerde Müslümanlara dost olmamışlardır. Asırlar birbirini kovalamış fakat bu sözün doğruluğuna gölge düşmemiştir. Onlar, Allah Resulü ve Müslümanlarla savaşmaktan daima birbirlerinin dostu olmuşlardır. Bu kaide bir defa bile bozulmamıştır. Kur’an bu durumun ferdi bir hadise olmadığını daimi vasfıyla ortaya koyar. Ehli kitap olan bu iki kesimin her türlü haklarını garantiye alan İslam’dır. İslam toplumunda yaşayan ehli kitaba müsamahakâr ve iyilikle muameleye çağıran da yine İslam’dır. Fakat dostluk konusunda Allah Resulü (SAV)’nü ve Müslümanları dost edinmemizi emreden Rabbimizdir.
Onlar dinimizi terk edip kendilerine tabi olmadıkça hiçbir Müslümandan memnun olmazlar. Onlar İslam’a ve Müslümanlara karşı her şekilde savaşırlar ve savaşmanın yollarını ararlar.
Onlar değil miydi, iki yüz yıl boyunca haçlı seferleriyle İslam beldelerine saldıran? Filistin’deki Müslüman Arapları dağıtıp Yahudileri getiren? Bu işleri yaparken dinsizlerle ve materyalistlerle yardımlaşan, dünyanın her bölgesinde Müslümanları yurtlarından çıkarmaya çalışanlardır onlar. Onlar birbirinin dostudur...
Geçmişten günümüze doğru İslam’a karşı yapılan politikaları takip ettiğimizde, Hristiyanların başlattığı haçlı seferlerinin uzun zaman sürmesine rağmen istedikleri gibi yol kat edilmediğini gören, ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar iki ayrı koldan yeni savaş yöntemleri geliştirip uygulamaya başladılar. Yahudiler kurdukları mason localarında İslam’ı yok etmenin projelerini hazırlarken, Hristiyanlar da misyoner localarını kurup bu savaşı artık meydanlarda değil, projeleriyle istedikleri şekilde gerçekleştirecekti. Locaların yanı sıra kurdukları kulüp, vakıf ve derneklerle faaliyetlerini yaygınlaştırdılar. Özellikle İslam toplumlarını ifsat edip istedikleri gibi at koşturmaya başladılar. Yeri geldiğinde bu iki oluşum kendi menfaatleri için birbirini destekleyip koruma ihtiyacı hissederler. Çünkü ikisinin de düşmanı İslam’dır. Amaçları onu yok edip ortadan kaldırmaktır.
Misyoner olan Papaz Simon şöyle diyordu: “İslam birliği, Müslüman halkların emellerini bir araya getirir ve onların Avrupa egemenliğinden kurtulmalarına yardımcı olur. Misyonerlik ise bu birlik hareketinin gücünü kırmada önemli bir etkendir. İşte bundan dolayı misyonerliği kullanarak Müslümanların, İslam birliğine yönelik çalışmalarını başka tarafa yönlendirmemiz gerekmektedir.”
Evet, misyonerler temel düşüncelerine dayanarak halkı Müslüman olan ülkeleri tıpkı imamesi alınan bir tesbih gibi dağıttılar. Bu şekilde böl, parçala, yönet sistemiyle istedikleri gibi faaliyetlerini icra ediyorlar. Halkı Müslüman olan ülkelerin haline baktığımızda bu durumu daha iyi anlarız. Hemen yanı başımızda Irak, Suriye, Mısır, Yemen, Afganistan ve Arakan`da diri diri yanan kardeşlerimiz var. Bütün İslam beldeleri kan gölüne dönmüş bugün. İslam birliğimiz olsaydı böyle mi olurdu ümmetin hali?
Bir misyoner olan Samuel Zwemer 1935`deki Kudüs’ü Hristiyanlaştırma kongresinde şunları söylemişti:
“Misyonerliğin asıl görevi Müslümanları Hristiyanlığa sokmak değildir. Hakikatte bu onlar için bir hidayet ve bir şereftir. Sizin asıl göreviniz Müslüman bir kimseyi İslam’dan çıkarmak böylelikle Allah ile ilişkisi olmayan buna bağlı olarak da toplumların hayatlarında dayanaklarını teşkil eden, ahlak ile alakası bulunmayan bir varlık haline getirmenizdir.”
Sözlerinin devamında şunları söylüyor Zwemer: `”Sizler öyle bir kuşak hazırladınız ki; bu kuşak Allah ile ilişkinin ne olduğunu bilmiyor. Bilmek de istemiyor. Sizler Müslüman kimseyi İslam’dan çıkardınız onu Hristiyanlığa da koymadınız. Buna bağlı olarak yeni nesil emperyalizmin istediği gibi ortaya çıktı. Bunlar önemli işlerle ilgilenmeyen rahat ve tembelliği seven bir nesil oldu.”
20. asrın başlarında bir misyoner şöyle yazmıştı: “Müslümanlar Kur’an ve Kur’an ezberi, haftalık cuma toplantısı ve genel hac kongresinden ibaret olan bu dört esas üzerinde kalmaya devam ettikleri sürece; İslam da, bütün misyonerlik ve Hristiyanlaştırma çalışmalarını paramparça edecek sağlam bir kaya olarak kalmaya devam edecektir.”
Misyonerler birçok ülkede, Özellikle Müslümanların yaşadıkları ülkelerde zaman zaman kongre çalışmalarına devam etmekteler. Çalıştıkları diğer alanlar şunlardır; Eğitim ve öğretimde hedeflerine hizmet edecek şekilde insanları yönlendirirler. Okullar, kolejler açar ve yüksek enstitüler kurarlar. Aynı şekilde çocuk yuvaları, ilkokul öncesi çocuk bahçeleri kurarlar.
Yaptıkları bir diğer faaliyet alanı, kız ve erkek öğrencilere yurtlar açmak. Kulüpler kurmak, dinlendirici ve eğlendirici çalışmalara önem vermek. Bu işler için gönüllüler toplamak. Misyonerlik faaliyetlerini yayabilmek için yayınevleri kurmak. Geniş çapta gazetecilik alanını kullanmak…
1973 tarihinde yaptıkları bir toplantıda aldıkları kararlardan biri, özellikle Müslüman halkların arasında doğum kontrolünü yaygınlaştırmaktır. Bu görevi misyoner olan doktorlar üstlenmiştir. Misyonerler, savaşlar ve karışıklıkların ortaya çıkmasının teşviki için çalışırlar. Bununla amaçları Müslüman halkları zayıf düşürmektir. Afrika`da 38 ülkede bulunan misyonerlik heyetlerinin sayısı 111.000 civarındadır. Aynı amaca hizmet için Afrika ülkelerinde 64`ü yerel dille yaklaşık 2500 radyo istasyonu bulunduğu belirtilmektedir. Şu anda dünyada 220.000`den fazla misyoner bulunmaktadır.
Değerli Kardeşlerim! Bu konularla alakalı o kadar çok yazacak ve söyleyecek söz var ki burada yazmakla bitmez. Bir Müslüman olarak dostumuzu, düşmanımızı iyi tanımalı ve buna göre hareket etmeliyiz. Zira Allah Resulü “Bir mümin bir delikten iki defa ısırılmaz” diye –haşa- boşuna buyurmamıştır. Meselelere bakılırsa biz bu oluşumlar tarafından bir değil binlerce defa ısırılmışız.
Aziz İslam’a zarar veren ve yok etmek için asırlardır projeler hazırlayan ve hayata geçiren bu kesimleri iyi tanımamız için araştırmalar yapıp tarihi doğru kaynaklardan öğrenmeliyiz.
Kaynaklar:
Çağdaş İnançlar ve Düşünceler - Dr. Mani B. Hammad el-Cuheni
Fizilal’il Kur’an - Seyyid Kutup
Nurten Özer / Nisanur Dergisi - Mayıs 2015 (42. Sayı)