Trump Gazze’de ısrarcı ama işi pek kolay değil
Trump’ın Gazze’de yerleşik Filistinlileri söküp atma fikrine hemen herkes karşı çıktı/çıkıyor. Gazze halkının zorla sürülüp atılması yani etnik temizlik anlamına gelen bu saçma teklifin doğrudan muhatabı olan Mısır ve Ürdün kabul etmeyeceklerini defalarca açıkladılar. Bölgedeki diğer Arap devletleri Mısır ve Ürdün ile bir araya gelerek bu projeyi/düşünceyi reddettiler; ancak Trump bu konuda ısrarcı görünüyor.
Geçen hafta Vaşington’da misafir ettiği ilk yabancı devlet/hükümet başkanı olan Netanyahu ile görüşmesinde konu defalarca gündeme geldi ve Trump ısrarını sürdürdü. Ağzı kulaklarına değen Netanyahu tam tamına körün istediği bir göz Trump verdi iki göz dercesine Trump’ı fazlaca bir şey söylemeden dinledi; çünkü böyle bir teklif/proje İsrail’in kurulmasından bu yana bir Amerikan başkanından duyabilecekleri en güzel şeydi muhtemelen…
TRUMP VAZGEÇER Mİ?
Amerika ile onlarca yıldır gayet iyi ilişkiler içerisinde yaşayan Arap devletleri – Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar – Trump’ın bu konuşmaları karşısında şok olmuş bir görüntü sergilerken aynı zamanda açık kapı bırakmamak için ha bire kabul etmeyeceklerini söyleyip duruyorlar. Gelen eleştiriler karşısında Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray sözcüleri başkanlarının öyle demek istemediğini, Amerikan askerlerini Gazze’ye sokmak gibi bir niyetinin olmadığı açıklamaya kalkışınca Trump ‘beni düzeltmesinler’ dercesine aynı çizgisini sürdüren açıklamalarına devam etti. Bunun üzerine Beyaz Saray sözcüsü ‘Başkanımızın müzakere kabiliyetini hafife almayın’ anlamında yeni sözlerle medya mensuplarına cevaplar yetiştirmeye çalıştı.
Özetle söylemek gerekirse proje/teklif hatta belki de Amerikan politikası şu: Gazze’de İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük soykırıma tabi tutulmuş olan Filistinliler bölgeden boşaltılarak Mısır ve Ürdün’e yerleşecekler veya daha doğru bir ifade ile yerleştirilecekler. Ve Gazze Türkiye’de özellikle rant piyasasında sıklıkla kullanılan bir ifadeyle imara açılacak; Akdeniz’in en güzel kıyılarından birisini oluşturan bu bölgeye lüks rezidanslar, turistik tesisler vs. yapılacak ve bir manada Gazze 1960’lardaki Beyrut gibi olacak. Hatta sadece turizm değil aynı zamanda finans merkezi haline de dönüştürülebilir.
Beyrut 1975 yılında patlak veren iç savaşa kadar kültürel ve turistik manada Orta Doğu’daki Paris ve özellikle finans merkezi özelliğiyle de Londra gibiydi. Fakat 1975 yılında başlayan ve on beş yıl boyunca ülkeyi mahveden iç savaş ve İsrail’in sık sık yaptığı saldırılar ve işgallerle birleşince ülke bir daha o eski özelliklerini bir araya getiremeyecek derecede büyük bir çöküşe sürüklendi. Kıbrıs Rumlarının Beyrut’un yerini tutması için 1970’lerde yaptıkları Varoşa bölgesi ise Barış Harekâtı (1974) sonrasında Rumların gerçekçi bir federasyon çözümünü reddetmeleri yüzünden âtıl kaldı. Öyle anlaşılıyor ki, büyük çaplı emlak projelerinin adama olan Trump şimdilerde Gazze’ye öyle bir mantıkla yaklaşıyor. Damadı Jareed Kushner de kendisi gibi büyük çaplı emlak işiyle uğraşan birisi ve onun da Abraham anlaşmalarının kotarılması sürecinin mimarı olduğunu biliyoruz.
Fakat buradaki mesele emlak piyasasındaki ‘parası neyse verelim, alalım’ mantığıyla çözümlenemeyecek kadar çetrefil. En başta ortada iki milyonu aşkın bir nüfus var. Çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı denilmeden İsrail’in bombaladığı ve konuyu yakından takip eden bütün uzmanların açıkça soykırım olarak nitelendirdiği suç var ve bunun davası bir yandan Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) devam ediyor. Toprakları/vatanı için mücadele eden ve yaşadıkları soykırıma rağmen hiçbir yere gitmeyeceklerini, etnik temizliğe sonuna kadar direneceklerini söyleyen bilenmiş bir halk oradan nasıl sökülüp atılacak? Bunun için gerekirse Amerikan birliklerinin kullanılabileceğini ima eden Trump’ın bu sözünden hemen geri adım attığını not edelim.
Bu arada 7 Ekim 2023 Hamas saldırısının hemen sonrasında İsrail operasyonları başlarken bölgede 2.2 ila 2,3 milyon insan yaşadığı söylenirken şimdilerde toplam nüfusu önemsiz derecede az göstermek istercesine 1.7 veya 1,8 milyon kişiden söz ediliyor. Bu rakamlar da az olmamakla birlikte 2024 yılı ortalarında ünlü Tıp Dergisi Lancet’te yayımlanan incelemenin sonuçlarını ortaya koyan bir makalede Gazze’de ‘en azından’ 186.000 kişinin öldürülmüş/hayatını kaybetmiş’ olması ihtimalinden bahsediliyordu (https://x.com/hasanunal1920/status/1810247483836014928). O zaman çok dikkatimi çeken ve sosyal medya hesabımdan yayımladığım bu makalede sözü edilen ihtimaller acaba doğru mu? Başka bir ifadeyle Gazze’de ölenlerin/kaybolanların sayısı çok mu yüksek?
Şimdilik bunu bir ihtimal veya konuyu önemsizleştirme amaçlı ifade olarak kabul edip esas analize dönecek olursak, Gazze’nin boşaltılabilmesi korkunç bir savaş ve soykırımsal bir etnik temizlik ile mümkün olabilir. Buna İsrail veya Amerika’nın cüret edebilmesi ihtimali azımsanmayacak ölçüde olsa da bölgedeki dengelerin hepsini alt üst etme riskleri dolayısıyla söz konusu devletlerin girişmeleri şimdilik kaydıyla ‘zayıf’ ihtimal olarak düşünülmelidir. Burada Hamas’ın İsrail tarafından hiç de bitirilmemiş olduğunu, ateşkes görüşmelerine doğru İsrail’e saldırılarını artırdığını ve esir takası sırasında da varlığını kanıtladığını ayrıca not etmek lazım.
MISIR VE ÜRDÜN SEÇENEKLERİ
Gazze halkının Mısır’ın Sina yarımadasına ve Ürdün’e yerleştirilmesi ilk bakışta mümkün gibi görünmekle birlikte pek kolay olmayacaktır. Trump’ın, İsrail’in topraklarını haritada kalem ucu olarak göstermesi ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi Filistin Devleti kurulması şartına bağlayan Suudi Arabistan’a cevap verirken Netanyahu’nun ‘çok meraklılarsa Filistin devletini Suudi Arabistan içinde kursunlar; onların toprakları geniş’ demesi masa başında yapılan hesaplar açısından mümkün. Bu hesaba göre, Gazze halkının yarısı veya biraz fazlası Amerikan veya Körfez ülkelerinin finansmanıyla Sina’ya yapılacak yeni yerleşim merkezlerine kaydırılabilir. Aynısı Ürdün’de için de geçerli. Bu plana göre, bölge önce Amerika himayesinde yeni Beyrut olarak bir süre kalır, Gazze açıklarındaki doğal gaz ve deniz dibindeki diğer varlıklarla birlikte bir süre sonra İsrail’e devredilir ve olur biter…
GERÇEKLER FARKLI
Fakat alandaki gerçekler bu kadar basit değil. Öncelikle Gazze halkının zorla sürülmesi kolay olmaz. Sonra Mısır ve Ürdün’ün bu insanları bu şekilde kendi topraklarına kabul etmesi Arap dünyası açısından Filistin topraklarında iki devletli bir çözüm şartından vazgeçilmesi anlamına gelir ki, böyle bir durum Arap halklarının ortak gururunun ayaklar altına alınması anlamına gelir. Ve Batı ile çok yakın ilişkiler içerisindeki Ürdün ve Mısır yönetimleri dahi böyle bir projeye razı olamazlar. Harita üzerinde ve sayısal olarak bakıldığında kolay gibi görünen bu iş söz konusu ülkelerin toplumsal/siyasal yapılarını zora sokar ve mevcut yönetimlerin altını oyar.
Nüfusunun belki de yarısı Filistinli olan Ürdün özellikle sıkıntı yaşar. Ürdün’e yerleştirilecek görece radikal bir milyon Filistinli on iki milyonluk nüfus yapısı üzerinde epeyce etkili olur ve hatta Filistinlilerin 1970 yılının Eylül ayında yaptıkları gibi bir kere daha yönetimi ele geçirmek isteğiyle harekete geçmelerine sebep olabilir. Tarihte ‘Kara Eylül’ olarak bilinen o olaylarda Arafat liderliğindeki El Fetih örgütü yönetimi ele geçirmek amacıyla harekete geçince Ürdün Silahlı Kuvvetlerinin tepkisi sert olmuş ve binlerce Filistinli hayatını kaybetmişti.
Onlarca yıldır Batı dünyası ile oldukça yakın ilişkiler içerisinde bulunan Ürdün’ün istikrarsızlaştırılması ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca Batı Şeria’daki Filistinlilerin geleceği ne olacak? Hamas’ı bahane ederek Gazze’deki Filistinlileri önce soykırıma tabi tutup sonra da topluca etnik temizlik yapan zihniyet bile Batı Şeria konusunda zorlanacaktır. Orayı da Ürdün’e bırakma niyetinde olabilirler mi? Eğer öyleyse Ürdün’ü mevcut Haşimi ailesinin yönetimi altında tutmak kolay olacak mı? Filistin devletine dönüşen bir Ürdün mücadeleden tümden vaz geçer mi? Bütün bu insanlık felaketi karşısında Avrupalılar ne diyebilirler? Hala demokrasi, insan hakları, özgürlükler teraneleriyle durumu idare etmeleri mümkün olabilecek mi? Yoksa Amerika ile zaten bozuşmakta olan Avrupalılar bütün bu konularda ‘muhalif’ bir çizgiye mi kayarlar ve bunun olaylar üzerindeki etkileri nasıl olur? Ve en önemlisi içinde Filistinli olmayan bir Filistin oluşturulurken Arap devletleri istiflerini bozmadan durumu seyretmeye devam edebilirler mi?
Soruları artırmak mümkün ama gereksiz. Trump Ukrayna savaşını bitirme konusunda spekülatif laflar etse de silah ve mühimmat sevkiyatını durdurmak suretiyle savaşı bitirme konusunda önemli adımlar atmış görünüyor. Ve yaptığı gayet rasyonel. Grönland ve Kanada’yı isterken ve Panama’dan alırken de gayet rasyonel; ama İsrail lobisinin bitmeyen hırsları dolayısıyla Orta Doğu’da atmak istediği adımlar bataklıkla yürümek gibi. Ayrıca Trump’ın genel politikalarıyla ve Amerika’nın ulusal çıkarlarıyla da uyumlu değil; fakat başka bir yol belirlemesi de imkansız gibi… Eğer ısrarcı olursa, o bataklık kendisini de yavaş yavaş hatta belki de hızlı bir şekilde içine çekebilir. Bakalım… (harici)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.