O zor soru sorulmaya başlandı: Soykırımın suç ortağı kim?
Uluslararası Af Örgütü'nün (Amnesty International) geçen ay açıkladığı rapora göre İsrail, Gazze’de soykırım uyguluyor. Rapor, sol çevrelerde o en zor soruyu da gündeme getirdi: Bu suçun ortağı mıyız?
“İnkârın birçok biçimi vardır!”
Irkçılık araştırmaları ve eleştirel söylem analizine önemli katkılarda bulunan Hollandalı dilbilimci Teun van Dijk’a ait bir söz bu. İnkârın biçimleri arasında genellikle “falancaya karşı değilim” şeklinde başlayıp “ama” diyerek bağlanan cümleler, peş peşe sıralanan çekinceler, yumuşatmalar, örtmeceler, mazeretler, kurbanları suçlama, olguları tersine çevirme bulunuyor. Azınlıklar, göçmenler veya genellersek beyaz elitlerin dışındaki “diğerleri” hakkında olumsuz söylemlerde bulunurken, kendini olumlu sunmak da inkâr yöntemlerinden biri. Sükût ikrardan gelir derler, inkâr için tersi geçerli.
Yaklaşık bir yıldır Batı medyasında Gazze’de yaşananlara ilişkin verilen haberlerde, parlamento tartışmalarında, konferanslarda ve günlük konuşmalarda bu biçimlere pek çok kez başvuruldu.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ 'SOYKIRIM' DEDİ, İSRAİL REDDETTİ
Fakat bugün artık uluslararası hak örgütleri raporlarında ‘İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığını’ yazıyor. Son rapor, bundan bir ay önce Uluslararası Af Örgütü tarafından yayımlandı. Kurumun 295 sayfalık raporu için saldırılardan zarar gören Filistinlilerin ve tanıkların, Gazze'deki yerel yetkililerin ve sağlık çalışanlarının da aralarında bulunduğu 212 kişiyle görüşüldü.
Rapora göre, Gazze’de yaşanana ‘soykırım’ demek için kanıtlar yeterli: Hastanelere, su ve elektrik kaynaklarına, okullara ve yardım çalışanlarına yönelik saldırılar Gazze Şeridi'nde yaşamı imkânsız hale getirdi. On binlerce kişi öldürüldü, yüz binlerce kişi yerinden edildi, gıda ve insani yardım mallarının ithalatı defalarca engellendi. Kurbanların çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar, yani siviller oluşturuyor.
İsrail iddiaları reddetti, elbette. İsrail Dışişleri Bakanlığı, rapor için "tamamen yanlış ve yalanlara dayalı" dedi.
RAPOR TARTIŞMAYI BAŞLATTI: GERÇEKLİĞİN KOLEKTİF BİR İNKÂRI
Türkiye medyasında da haber olan rapora buradan ulaşılabilir. Niyetim raporu tekrar etmek değil. Niyetim, ‘devlet gereği’ olarak İsrail’i destekleyen ve İsrail’in güvenliğini kendi güvenliği olarak gören Almanya medyasında bu raporun başlattığı tartışmayı ele almak. Çünkü bu tartışma bize inkârın biçimlerine dair konuşma ve sürekli yeniden üretilen söylemi sorgulama fırsatı da veriyor.
Rapor yayımlandıktan sonra önemli yazılardan biri Die Tageszeitung (TAZ) gazetesinde yer aldı. Yazısına ‘Af Örgütü'nün Gazze savaşı raporu: Alman suç ortaklığı’ başlığı atan Daniel Bax, Almanların ‘gerçekliği inkâr ettiğini’ yazarak şu ifadeleri kullandı: “Soykırımdan bahsetmek istemeyenler bile bunu kabul etmeli: Almanya sessiz kalarak ve en azından ateşkes için kampanya yürütmek yerine İsrail'e silah sağlamaya devam ederek suç ortaklığı yapmaktadır.”
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un İsrail’e silah sağlamaya devam etmek istediğini de ekleyen Bax, şöyle devam etti:
“Bu, gerçekliğin kolektif bir inkârıdır. Uluslararası Adalet Divanı yargıçları, bunun hukuki anlamda soykırım olup olmadığı konusunda yıllarca nihai bir karara varamayacak olsalar bile - Almanya'nın İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarında sorumluluğu paylaştığına dair hiçbir şüphe yok.”
‘BU SON BİR UYANDIRMA ÇAĞRISI OLMALI’
Diğer önemli yazı ise Journalismus von Links ND’de (Soldan Gazetecilik ND) yer aldı. ‘Af Örgütü Soykırım Raporu: Şansölye kaçmaya devam edecek’ başlıklı yazıda, Af Örgütü’nün raporu için “Bu, Alman hükümetinin İsrail'e silah tedarikini durdurması için son bir uyandırma çağrısı olmalı” yazıldı. Yazıda şu ifadelere yer verildi:
“Olmalı. Ama olmayacak. Çünkü Olaf Scholz'un Almanya'nın uluslararası hukuka karşı yükümlülüklerinden ve hatta bir yıldır acılarını canlı yayında izlediğimiz Filistin halkından daha ‘önemli’ kaygıları var. Soykırım olsun veya olmasın, Şansölye'nin şu anki ana kaygısı seçim başarısı. Bunu da her şeyden önce CDU, FDP ve Springer medyasının haftalardır kendisini İsrail'e karşı sadakatsizlikle suçlamaya çalışmasının tehlikeye attığını düşünüyor. Bu yüzden Şansölye bir kez daha kaçıyor.”
MERKEZ MEDYA KONUMUNU KORUYOR
Af Örgütü’nün raporunu kabul eden ve adlı adınca “soykırım” tanımını kullananlar şimdilik sol, sosyalist yayınlar. Merkez ana akım medyadaysa rapora şüpheyle yaklaşıldı. “Tespit edildi” yerine, “Af Örgütü, İsrail’i suçladı”, “Af Örgütü iddia etti” gibi ‘objektif mesafeyi’ korumaya çalıştıkça taraf olmaktan kurtulamayan ifadelerle haber duyuruldu.
Merkez medyada “buna soykırım denir mi?” sorusunun peşinden hukukun lafzı tartışması açılıyor. Örneğin FAZ’daki Af Örgütü’nün duyurulduğu haberde, “Hukuk uzmanları, İsrail'in Hamas'a karşı yürüttüğü savaşta çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine göz yumması ve halka yeterli erzak sağlamamasının tek başına soykırım sonucunu doğurmayacağını defalarca dile getirmiştir”, “Soykırım unsurlarını yerine getirmek için ordunun Filistinlileri yok etmek gibi özel bir niyetle hareket etmesi gerekir”, “İsrail sürekli olarak savaşın tek amacının Hamas'ı yok etmek ve İsrail'in güvenliğini sağlamak olduğunu savunuyor”, “Çok sayıda sivil kaybın nedeni her şeyden önce terör örgütünün sistematik olarak sivillerin arkasına saklanan savaş yöntemidir” yazıyor.
ARTIK ÜST DÜZEY YETKİLİLER ‘NİYET’ AÇIKLIYOR
“Yaşananlara soykırım denilemeyeceğini” savunanlar, sürekli Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’in güneyine gerçekleştirdiği ölümcül saldırıyı hatırlatıyor. Bu saldırıdan beri Almanya’da Hamas’ı kınamadan Gazze’de Filistin halkının yaşadığı acılardan bahsedilemiyor. “Yani evet, Gazze’de yaşanan acıları görmezden gelemeyiz” diyenler bile İsrail’in saldırısının “askeri gereklilik” olduğunu, “savaşın Hamas'a karşı yürütüldüğünü” söylüyor.
Oysa Af Örgütü’nün dayanak noktalarından biri tam da bu: Artık üst düzey İsrailli politikacıların ve askeri yetkililerin açıklamalarında Gazze'deki Filistinli nüfusu sürme, topraklarına el koyma ve yok etme niyetlerini gizlemedikleri, bu yöndeki açıklamaların “soykırımı” kanıtladığı belirtiliyor.
Raporun bu ayırt edici hukuki sorumluluk yükleyen detayını Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard bunu şu şekilde açıklıyor:
“Raporumuz, İsrail’in, Gazze’de Filistinlileri yok etmeye yönelik özel niyetle Soykırım Sözleşmesi uyarınca yasaklanmış eylemleri gerçekleştirdiğini göstermektedir.”
Peki, Af Örgütü'nün raporu ve Almanya’da “suç ortaklığı” konusunda bizzat Almanya medyasında yapılan tartışmalar bir değişikliğe neden oldu mu? Hayır!
Rapor açıklandıktan sonra, Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği saldırının yıldönümü münasebetiyle Federal Meclis'te düzenlenen oturumda konuşan Başbakan Olaf Scholz, İsrail'e daha fazla silah sevkiyatı yapılacağını açıkladı. Scholz milletvekillerine yaptığı konuşmada, “Silah tedarik ettik ve edeceğiz” dedi.
Bu konuşmadan sonra, Der Spiegel dergisinin haberine göre, Alman hükümeti, son haftalarda İsrail'e toplamda 30 milyon euroyu aşan yeni silah ihracatını onayladı. Böylece Almanya, yıl boyunca İsrail'e toplam 160 milyon eurodan fazla silah ihracatına izin vermiş oldu.
Silah sevkiyatının durdurulmasını isteyen Journalismus von Links’te yer alan yazıda da denildiği gibi ‘evet, Af Örgütü'nün suçlamalarına rağmen, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin savaş suçları nedeniyle çıkardığı tutuklama kararlarına rağmen, BM'nin Gazze Şeridi'ndeki soykırım raporuna rağmen, Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail işgalinin hukuksuzluğuna ilişkin raporuna rağmen…’ (Semra Pelenk*, duvar) *Gazeteci-yazar
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.