"ABD, HTŞ’ye SDG’nin korunması karşılığında yatırım ve petrol vadedebilir"
ABD dış politikasının şekillenmesinde aktif bir rol oynayan Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) yayın organı Foreign Affairs: "ABD, birliklerini ülkeden çekerek Şam’ın kuzeydoğudaki tarım ve petrol zengini eyaletlerin kontrolünü yeniden kazanmasına izin vermeli."
Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale Washington’daki karar alıcılar ve üst düzey hükümet yetkilileri arasında sahip olduğu ağ sayesinde ABD dış politikasının şekillenmesinde aktif bir rol oynayan Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) yayın organı Foreign Affairs’te yayınlandı. Uzunca zamandır ABD’nin Suriye’den tamamen çekilmesi gerektiğini savunan Foreign Affairs, Esad yönetiminin devrilmesi sonrası HTŞ liderliğinde kurulan yeni hükümete bir “şans” verilmesi gerektiğini yazdı. Makaleye göre ABD’nin yapabileceği en iyi şey Suriye’den askerlerini çekmek olacak. Ancak bunu yaparken yeni hükümete belli şartlar koşması gerekiyor: “…öncelikle Washington’un Şara ve HTŞ’nin IŞİD’i kontrol altında tutacak kapasite ve iradeye sahip olduğuna ve yeni hükümetin Suriye’deki Kürtlerin güvenliğini ve katılımını garanti edeceğine, gerekirse bunu yapmak için Ankara ile arasına mesafe koyacağına dair güvenceye ihtiyacı var.”
***
Amerika’nın yeni Suriye’ye yardım etmesinin en iyi yolu
Washington, ABD askerlerini geri çekmek için gerekli koşulları yaratmalı
Steven Simon ve Joshua Landis, Foreign Affairs
Beşar Esad rejiminin İslamcı grup Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) eliyle şok edici bir şekilde aniden düşmesi, 13 yıl süren iç savaş ve onlarca yıl süren baskıcı yönetimden mustarip Suriyelilerde sevinç yarattı. Ancak Şam’da yeni bir hükümet şekillenirken, Suriyeliler ve yabancı gözlemciler bu hükümetin ne kadar kapsayıcı, temsili ve İslamcı olabileceği konusunda endişeli. Ülkenin fiili lideri Ahmed eş-Şara eski bir El Kaide militanı olmasına rağmen terörü reddettiğini iddia ediyor. HTŞ’nin kendisi de ABD’de terör örgütü olarak tanımlanıyor. Suriye’deki etnik ve dini gruplar arasındaki çözülmemiş gerilimlerin Şara’nın ülkeyi birleştirme ve iktidarını sağlamlaştırma çabalarını engelleyebileceğine dair endişeler var.
ABD’nin yakın vadede yapacağı tercihler, yeni rejimin Suriye genelinde otoritesini tesis etme ve yeniden inşa etme yeteneğini etkileyecek. Washington, hükümet değişikliğine nasıl yanıt vereceğini düşünürken, Suriye’nin yeni liderlerine bir şans verilmesi için nedenler var. Bunlardan biri savaşın yıkıma uğrattığı ülkenin vahim durumu: Suriyelilerin yüzde 70’inden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor, Suriye’nin GSYH’si 2011’den bu yana 60 milyar dolardan 10 dolara düştü ve yeniden inşa maliyetinin 400 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Aynı zamanda Şara yeni koşullara uyum sağlama becerisini de gösterdi. 2017’de Suriye’nin İdlib vilayetini ele geçirdikten sonra sıfırdan bir prototip devlet inşa etti, HTŞ’den birçok yabancı savaşçıyı sınır dışı ederek Suriye milliyetçisi bir gündemi benimsedi. Türkiye ve Katar’ın askeri ve mali desteğini kazanmak için önceki cihatçı hedeflerini terk etti; bu destek, HTŞ’nin sonunda Şam’a yürüyüşünü mümkün kıldı. Şara, ayrıca vilayetin küçük Hıristiyan ve Dürzi topluluklarına ulaştı ve kadınların eğitimini destekleyerek Batılı STK’lar ve hükümetlerden insani yardımın yolunu açtı.
Washington açısından en önemli husus, ABD’nin Suriye’deki hedeflerinin büyük ölçüde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Esad’ın yönetimi sona erdi. Rejimi destekleyen İran ve Rusya birlikleri ülkeden çekildi. Özellikle İran için Suriye’de dost bir hükümetin kaybedilmesi önemli bir darbe: Tahran, Lübnan’daki Hizbullah’a silah sevkiyatı için ana güzergahını ve dolayısıyla ciddi şekilde zayıflamış olan “direniş eksenini” yeniden inşa etme yolunu kaybetti. ABD güçleri ve Suriye’nin kuzeyinde üslenmiş bir Kürt militan grubu olan ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de IŞİD olarak da bilinen Irak Şam İslam Devleti’ne ağır hasar verdi. Washington’un artık askeri varlığını sürdürmesi veya başlangıçta Esad rejimini işlevsiz hale getirmek için tasarlanan ağır yaptırımları uygulaması için acil bir ihtiyacı yok.
Suriye ve komşuları için en iyi sonuç, uzun vadeli bölgesel istikrarı destekleyen, diplomatik anlaşmaları müzakere edebilen ve uygulayabilen birliğini sağlamış, üniter ve bütünleşmiş bir devlet olacaktır. Bunun alternatifi ise zayıf, bölünmüş ve çatışmaya meyilli bir Suriye’dir ki bu da bölgede uzun vadeli ve giderek daha maliyetli bir ABD askeri varlığı gerektirecek, Türkiye (ABD müttefiki) için sorun yaratacak, Irak’taki hassas yeniden inşa sürecini tehlikeye atacak ve yeni bir Suriyeli göç dalgasına yol açacaktır. Bu senaryodan kaçınmak için ABD yeni Suriye hükümetine bir şans vermeli. ABD, birliklerini ülkeden çekerek Şam’ın kuzeydoğudaki tarım ve petrol zengini eyaletlerin kontrolünü yeniden kazanmasına izin vermeli. Ancak öncelikle Washington’un Şara ve HTŞ’nin IŞİD’i kontrol altında tutacak kapasite ve iradeye sahip olduğuna ve yeni hükümetin Suriye’deki Kürtlerin güvenliğini ve katılımını garanti edeceğine, gerekirse bunu yapmak için Ankara ile arasına mesafe koyacağına dair güvenceye ihtiyacı var. Washington, Suriye’de yabancı yatırıma izin verecek ve hükümetin uluslararası bankacılık sistemine erişimini sağlayacak yaptırımların kaldırılması taahhüdü de dahil elindeki kozları kullanarak Şara hükümetini ABD ordusunun ülkeden ayrılmasını kolaylaştırmak için işbirliği yapmanın kendi çıkarına olduğuna ikna edebilir.
Eve dönüş
ABD şu anda Suriye’de konuşlu bulunan yaklaşık 2.000 askerini geri çekmeyi planlamalı. Ülke iç savaşa sürüklenirken ABD birlikleri birçok amaca hizmet etti: İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a ikmal yapmak için Suriye topraklarına erişimini engellediler, Esad rejiminin isyancıların elindeki petrol sahalarına erişimini kestiler, Türkiye veya vekillerinin SDG’ye yönelik saldırılarını caydırdılar ve Pentagon’un Aralık 2024’te yeniden teyit ettiği bir görev olan IŞİD’i yenmek için SDG ile birlikte çalıştılar. Bu çabalar aynı zamanda Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt bölgesinde yarı bağımsız bir devlet olan Rojava’nın kurulmasına da yardımcı oldu. Bu bölge, Deyrizor Valiliği ile birlikte, ABD güçlerinin 2019’dan beri kontrol ettiği Suriye’nin petrol ve gaz kuyularının çoğunu barındırıyor. Aynı zamanda burada yaklaşık 20.000 IŞİD savaşçısı ile 60.000 kadın ve çocuk gözaltı merkezlerinde tutuluyor. ABD’nin hedeflerinin çoğu gerçekleşti: İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’a erişimi kesildi, Esad devrildi ve IŞİD halifeliği yok edildi. Sadece Suriye Kürtlerinin kaderi belirsizliğini koruyor.
ABD güçlerini Suriye’den çekmek, ABD’nin genel askeri duruşunu fazla değiştirmez, çünkü Suriye’deki mevcut konuşlanma, ABD’nin 614.000 aktif ve yedek asker ve deniz piyadesinin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Eğer Washington, Suriye’nin zayıf ve bölünmüş kalmasını istiyorsa, 2.000 kişilik bir garnizon bunu sağlamak için ekonomik bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak, yeni Suriye hükümetinin mevcut insani krizi hafifletmesi, ülkenin sınırlarını kontrol etmesi ve yeniden inşa sürecine başlaması isteniyorsa, bu hükümetin arzularına aykırı bir şekilde asker bulundurmak ters etki yaratacaktır. Statükoyu korumak çekilmekten çok daha tehlikeli olabilir. Yeni hükümet ABD varlığının devamına karşı çıkarsa, Amerikan askerleri öldürülebilir ve Washington daha büyük bir konuşlanma yapmak zorunda kalabilir. Köşeye sıkışan Suriyeli yetkililer Türkiye ve hatta Rusya’dan yardım isteyebilir ve gerginlik tırmanabilir. Ancak Washington bunun yerine ABD askerlerinin çekilmesini içeren bir anlaşma yaparsa, yeni Suriye hükümetinden Suriyeli Kürtlerin güvenliği de dahil ABD’nin hedeflerini kolaylaştıracak tavizler koparabilir.
ABD’nin çekilmesi Suriye’nin ekonomik toparlanmasına da yardımcı olabilir. Bu süreç, petrol sahalarının kontrolünün yeni hükümete devredilmesini gerektirecek ve bu da üretimi artırarak ekonomik fayda sağlayacaktır. ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni petrol üretimini artırma çabalarına dahil edebilir; bu adım hem gelecekteki müzakerelerde Washington’un yararına olacak hem de petrol sektöründe ve buna bağlı diğer sektörlerde istikrarlı istihdam sağlayarak Suriye ekonomisini dönüştürecek ve Ürdün, Lübnan ve Türkiye’deki mültecileri anavatanlarına dönmeye ikna edebilecektir.
Diplomatik düğüm
Suriyeli Kürtlerin kaderi, ABD güçlerinin müzakere yoluyla ülkeyi terk etmesinde potansiyel bir tıkanma noktası. Esad rejimi düştükten sonra Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt yönetimi hızla muhalefet bayrağını çekti ve Şara, Kürtlere ülkenin önemli bir parçası oldukları ve zulüm görmeyecekleri konusunda güvence verdi. Ancak HTŞ’nin Ankara ile olan bağları ve bazı Suriyeli Araplar ile Kürtler arasındaki devam eden düşmanlık göz önüne alındığında, yeni Suriye liderliğinin Türkiye’nin SDG’yi bastırmak ve Kürt bölgelerini tahrip etmek için toplu bir girişimine izin verebileceği yönünde haklı endişeler var. SDG’yi savunanlar, ABD’nin Suriye’deki Kürtleri terk etmesinin Washington’un itibarına silinmez bir ahlaki leke sürmekle kalmayacağını, aynı zamanda stratejik bir hata olacağını, müttefiklerin ABD’nin güvenilirliğine olan inancını zayıflatacağını, Türkiye’nin bölgesel hırslarını ve IŞİD’in kalıntılarını cesaretlendireceğini savunuyorlar.
ABD, SDG’yi Suriyeli Kürtler için en iyi seçeneğin, Şara’nın da teşvik ettiği gibi, yeni Suriye hükümetiyle bütünleşmek olduğuna ikna etmeli. ABD’li politika yapıcıların Ankara’yı da bu sonucu kabul etmeye ikna etmesi gerekecek. Türkiye, SDG’yi, onlarca yıldır Türkiye’ye karşı savaşan ve hem Türkiye hem de ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantılı bir terör örgütü olarak görüyor. Ankara, kuzey Suriye’deki bu gruplarla bağlantılı militanların güvenliğine tehdit oluşturduğunu savunuyor ve bu endişeler göz ardı edilemez: Türkiye bir NATO müttefiki olduğu için ABD desteği üzerinde hak iddia ediyor.
ABD liderleri yıllardır IŞİD’e karşı mücadelede kritik müttefikler olan Suriyeli Kürtler ile Türkiye arasındaki barışı korumak için mücadele ediyor. Başkan Donald Trump ilk döneminde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesine boyun eğdirme sözü vermiş, daha sonra bu kararından dönerek ABD’nin Kürtlerin özerkliğine olan bağlılığını yeniden teyit etmişti. Trump 2020’de ABD askerlerini Suriye’den çekmeye çalıştı ancak Pentagon ve Kongre üyelerinden gelen tepkiler karşısında başarısız oldu. Aralık 2024’te, HTŞ’nin Halep’e ilerlemesinin ardından Trump, Truth Social’da “ABD’nin [Suriye] ile hiçbir ilgisi olmamalı. Bu bizim savaşımız değil” diye yazdı. İç savaş artık sona erdiğine göre, Trump’ın ülkedeki ABD birliklerini geri çekmeyi destekleyeceği varsayılıyor.
Herhangi bir çekilme planında, yeni rejimin Kürtleri, Türkiye’nin saldırılarından koruma taahhüdü karşılığında Suriye Kürtlerinin toprak kazanımları ve ABD’nin petrol sahaları üzerindeki kontrolü bir pazarlık kozu olarak kullanılmalı. Örneğin SDG’nin Kürt nüfus merkezlerine çekilmesi ve Kürt bölgelerinde henüz kurulmamış olan Suriye ulusal ordusuyla işbirliği yapması iyi niyetin önemli bir işareti olabilir. ABD de Suriye’nin petrol sahalarının Şam hükümetine iadesini, Şara’nın Suriyeli Kürtleri Türk saldırılarından korumaya istekli olduğunu ve petrol sahalarını IŞİD saldırılarından koruyabileceğini göstermesi şartına bağlayabilir. Ankara’ya da yeni Suriye hükümetinin, muhtemelen çok taraflı bir izleme ve doğrulama çabasının yardımıyla, topraklarındaki militanların Türkiye’yi tehdit etmesini önleyebileceği güvencesi verilmeli.
Riske değer
ABD’nin Suriye’den sorunsuz bir şekilde çekilmesi için gerekli koşulları yaratmak hiç de kolay bir iş değil. Şara ve HTŞ’nin IŞİD’e karşı askeri mücadeleyi devralması ve Suriyeli Kürtlerle bir çözüme ulaşması gerekeceği gibi, Washington’un taleplerini karşılamak için güçlü komşuların tekliflerini ve Suriye içindeki aşırılık yanlısı grupların taleplerini geri çevirmesi de gerekebilir. Uygulanabilir bir anlaşmayı kolaylaştırmak için ABD’nin Şam’a 1979’dan bu yana Esad hanedanına uygulanan yaptırımları hafifletmesi gerekecek. Diktatörleri sıkıştırmayı amaçlayan ekonomik tedbirler, elektrik ve temiz suya, ulaşım ağına, sağlık hizmetlerine, eğitime, işleyen bir tarım sektörüne ve zamanında insani yardıma erişimi olmayan sıradan Suriyelileri cezalandırdı. Yaptırımlar yürürlükte kaldığı sürece, ekonomik kalkınma ve istihdam engellenmeye devam edecek, bu da Suriye’nin yeni hükümetinin başarı şansını azaltacak ve şiddet içeren kargaşa, dış müdahale ve ilave göç olasılığını artıracaktır.
Esad rejimine yönelik yaptırımlar, HTŞ’nin terör örgütü olarak tanımlanmasına dayanan HTŞ ve Şara’ya yönelik yaptırımlardan ayrı. Washington, bu yaptırımların yürürlükte kalması ya da yenilerinin uygulanması için ekonomik baskıyı savunanların kaçınılmaz çağrılarını duymazdan gelmeli hatta mevcut kısıtlamalardan feragat etmeli. Bu arada, hükümetin olası insan ve sivil hakları ihlallerine karşı ABD, Suriye’nin yeni liderleri üzerinde nüfuz sahibi olabilecek bölgedeki diğer ülkelerle birlikte çalışarak rejimin intikamcı şiddeti bastırmanın ve laik ve azınlık Suriyelilerin haklarına saygı göstermenin hayati önemini anlamasını sağlamalı. Yeni hükümet iktidarını sağlamlaştırırken bir miktar kargaşanın kaçınılmaz olduğunu kabul eden ABD, korkunç bir vahşet yaşanmaması halinde, eski yaptırımları yeniden yürürlüğe koymaktan veya yenilerini uygulamaktan kaçınacağı altı aylık bir mühlet tanımalı.
ABD’nin yeni Suriye’deki ana aktörler üzerinde önemli bir kozu var. Şara, yönetimini meşrulaştırmak, istikrar ve yeniden yapılanma için gerekli kaynakları temin etmek ve Şam’ın Suriye’de kendi çıkarlarını gözetmeye çalışabilecek diğer ülkeleri geri püskürtmesine yardımcı olmak için ABD desteğinin ne kadar faydalı olacağının farkında. ABD’nin Suriye hükümetine karşı çalışması halinde ülke, Türkiye ve İsrail’in askeri baskısına karşı savunmasız kalacak, kendi ürettiği petrole erişemeyecek, profesyonel bir orduyu silahlandırmakta ve beslemekte zorlanacak ve ayrılıkçı bir Kürt bölgesiyle karşı karşıya kalacak. Türkiye ise ABD güçlerinin Suriye’de kalması halinde Ankara’nın Washington’la ilişkilerinin gerilmeye ve Suriyeli Kürtlerin fiili özerkliğinin Türkiye’nin güvenlik hedeflerini engellemeye devam edeceğini biliyor. Suriyeli Kürtlere gelince, top ABD’nin sahasında, ancak Washington amacının Kürt bölgesini, sakinlerinin hak ve güvenliğine saygı duyan Şam’daki merkezi bir hükümetin yetkisi altına bırakmak olduğu açıkça belirtilmeli.
Washington, Suriye’nin yeni liderlerinin iş birliğini sağlamayı, Suriyeli Kürtleri Ankara’nın tepkisini çekmeden korumayı ve Suriye’deki ABD varlığını azaltırken IŞİD’in güçsüz kalmasını sağlayabilse bile bu, bölgesel bir yangını önlemeye yetmeyebilir. İsrail ve Türkiye’nin her ikisi de Suriye’de kendilerine nüfuz alanları yaratmayı umuyor. Son birkaç haftadır yaşanan kaos ortamında İsrail ordusu 1973’te ilan edilen ateşkes hattının Suriye tarafındaki toprakların bir bölümünü ele geçirdi bile. Türkiye ise iki ülkenin ortak sınırının Suriye tarafında uzun bir tampon bölgenin kontrolünü ele geçirdi. Bu hamlelerin bağlamı endişe verici: Erdoğan Eylül ayında BM Genel Kurulu’ndan Gazze’deki tutumu nedeniyle İsrail’e karşı güç kullanımına izin vermesini istedi. Yeni Suriyeli yetkililer Türkiye’ye ülkedeki, özellikle de Şam ile Golan Tepeleri arasındaki askeri üslere erişim izni verirse, ki bu bölgenin İsrail güçlerine ve topraklarına yakınlığı göz önüne alındığında İsrail’in tehdit olarak göreceği bir hamle olur, bu durumda İsrail ile Türkiye arasında bir çatışma ciddi bir olasılık haline gelebilir.
Ancak Washington, ABD ordusunun Suriye’den çekilmesini mümkün kılacak şartları müzakere ederek başka bir felaketten kaçınabilir: ABD askerlerinin Suriye’de kalmaya devam etmesi, yeni Suriye hükümetinin istikrara kavuşmasına yardımcı olacak tedbirlerin alınamaması ile birleştiğinde, Washington’un küresel stratejik kaygılarının merkezinde yer almayan bir ülkedeki ABD misyonunun giderek daha maliyetli hale gelmesine yol açabilir. Çekilme, ABD’yi ikincil bir güvenlik sorumluluğundan kurtarabilir; yeni Suriye hükümetini İran, Türkiye ve hatta Rusya’nın müdahalesini kendi başına savuşturması için güçlendirebilir ve İsrail ile Suriye arasında on yıllardır barışı sağlayan resmi ve gayri resmi düzenlemelerin yürürlükte kalmasına yardımcı olabilir. Petrol üretiminin kontrolünü Şam’a devretmek, yeni hükümetin önemli sayıda mülteciyi geri kabul edebilecek bir ekonomiyi yönetmesine de yardımcı olabilir. Sınırlı bir geçmişe sahip bir rejime güvenmek bir kumar. Ancak Washington’un bahsi tutmazsa, sonuç -ABD’nin çok az temas kurduğu ve çok az etkiye sahip olduğu bir Suriye- statükoya geri dönüş olur ve bu durum, ABD’nin şu anki durumundan pek de farklı olmayacak. On yılı aşkın bir süredir devam eden düzensizlikten ve Suriyeli sivillerin çektiği tarifsiz acılardan sonra bu riske değer.
(Steven Simon & Joshua Landis, Foreign Affairs - Çeviri: Cansu Yiğit, harici)
NOT: Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Hürseda Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.