Müdahaleler Ülkesi
Türkiye kadar kurumların birbirine müdahale ettiği bir ülke var mıdır dersiniz? Türkiye tarihi darbeler, müdahaleler, baskınlar, operasyonlar, muhtıralar, e-posta duyuruları tarihidir dense yeridir. Bütün bu yapılanlar Türkiye ye ne kazandırdı, bunun ciddi bir muhasebesi yapılmış mıdır acaba? Görünen bir gerçek var ki, her olağanüstü durumla birlikte Türkiye geri vitese geçmektedir. Hukuk devletinde herkesin ve her kurumun görev, yetki ve sorumlulukları bellidir.
Kurumların çalışma alanları nettir. Bu kurumlarda görev yapma yolu herkese açıktır. İsteyen istediği alanı seçer ve o dalda kendisini geliştirir. Kurumlar arası diyalog vardır. Bir kişi veya bir kurum eksik veya yanlış yapıldığını gördüğü bir konuda, ilgili kurumla fikir alış verişi yapabilir. Ayrıca, devletin denetleme ve kontrol mekanizmaları da görevinin başındadır. Basın da bu kurumlar ve halk arasındaki doğru bilgi akışını sağlar. Fakat, bir kurum başka bir kurumun işine müdahale etmez. Uzmanlık ve ehliyete saygı gösterilir. Herkes kendi işine bakar.
Kurumların çalışma alanları nettir. Bu kurumlarda görev yapma yolu herkese açıktır. İsteyen istediği alanı seçer ve o dalda kendisini geliştirir. Kurumlar arası diyalog vardır. Bir kişi veya bir kurum eksik veya yanlış yapıldığını gördüğü bir konuda, ilgili kurumla fikir alış verişi yapabilir. Ayrıca, devletin denetleme ve kontrol mekanizmaları da görevinin başındadır. Basın da bu kurumlar ve halk arasındaki doğru bilgi akışını sağlar. Fakat, bir kurum başka bir kurumun işine müdahale etmez. Uzmanlık ve ehliyete saygı gösterilir. Herkes kendi işine bakar.
Türkiye de işler böyle mi yürüyor? Hayır! Bazı kurumlar, diğer kurumların işine karışıyor veya o kurumun görevlerini üstlenmeye çalışıyor. Tabiatıyla kaos ve gerilim bitmek bilmiyor. Bunun sonucu, dünyanın en güçlü ve en zengin imkanlarına sahip olan ülkemizin perişanlığı ortada.
5 ay kadar önce, bir gazete "AKP ve Gülen i Bitirme Planı" başlıklı bir haber yayınladı. O zaman haftalarca konu ile ilgili planın "Belge" veya "Kağıt parçası" olduğu konusunda yoğun tartışmalara şahit olduk. Yaz döneminin girmesi ve gündemin diğer yoğun konuları arasında olay unutulup gitmişti. Fakat, açılım süreci sonrası PKK lılardan 34 kişinin dağdan inmesi, davul zurna şovlarla kahramanlar gibi karşılanmalarının hemen arkasından; domuz gribi tartışmaları herkesi ilgilendirecek boyutta yoğun tartışma alanına çekildi ve ayrıca söz konusu plan yeniden piyasaya sürüldü. Bu gelişmeler karşısında F. D. Roosewelt in şu sözlerini hatırladım: "Politikada hiçbir şey tesadüfi değildir. Birşey vuku buluyorsa, o hadisenin önceden planlandığından emin olabilirsiniz."
Bu olayla birlikte, bir kavram daha literatürümüze girdi: Islak imza. Şimdi, "Islak imzalı metin", "Kayıp belge" gibi tartışmalar sonucu bir "Belge furyası" yaşanıyor. Genelkurmay da görevli bir Albay ın hazırladığı iddia edilen bu plan konusunda Güneri Civaoğlu şu ifadeleri kullanıyor: "AKP ve Fethullah Gülen i Bitirme Planı nın aslının savcıya gönderilmesi ve Adli Tıp ta plan altındaki imzanın gerçek olduğunun karara bağlanması Cumhuriyet tarihinin en önemli kilometre taşlarından birini oluşturuyor."(Milliyet, 27.10.2009)
Ben, Diyanet ve TSK yi en hassas ve üzerinde titrenmesi gereken kurumlar olarak görüyorum. TSK, ülkemizin dışa karşı güvenliğini sağlıyor. Varlığımız ve geleceğimiz için bundan önemli ne olabilir? Güçlü bir TSK Türkiye nin dıştaki itibarını artırır. Türkiye nin göz bebeği olan bu kurum her türlü şaibeden uzak tutulmalı. Kurum içinde ve kurum dışında TSK nın itibarını zedeleyen hiçbir tavra fırsat verilmemelidir. TSK nın kamuoyunda tartışmalı durumuna getirilmesi Türkiye nin yararına değildir. Mademki, sistemin demokrasi üzerine kurulduğunu söylüyorsunuz, "milli iradenin üstünlüğü" Anayasa da teminat altına alınmış. Öyleyse halkın tercihlerine saygı göstermek zorundasınız. Bitirme veya devam ettirme gibi şeyler tabii seyrinde ve halkın iradesiyle gerçekleşmeli.
Elazığ da bir teğmenin hissi durumunu yansıtan şu haber TSK nin güvenilirliğine zarar vermiştir: "Korkunç bir iddia. Teğmen pimi çekti. Bombayı verdi. 4 asker şehit oldu. Komutan, mevzide uyuyan askere kızdı. "Ders" olsun diye el bombasının pimini çekip eline tutuşturdu. 45 dakika pimi çekilmiş bombayla yardım isteyen askerin sonunda gücü kalmadı ve..." (Bugün, 27.08.2009)
TSK nın sivillere baskı imajı veyukarıdaki olay benzeri örnekler bu hassas kurumumuza uygun düşmemektedir. Çünkü, TSK aziz milletimizle en fazla bütünleşmesi gereken bir kurumdur. Devletin kurumları, sanki asker vesayetindeymiş gibi bir görüntüden uzak tutulmalıdır. Çünkü, bu görüntüdeki kurumlar hizmet ve çözüm üretmekte zorlanıyorlar. Yarım asırlık zamanını darbe, muhtıra, baskın gibi konuları konuşmakla geçiren Türkiye bundan çok zarar görmüştür. Türkiye müdahaleler ülkesi olmaktan çıkarılmalıdır. Sistem kendi bünyesinde ve demokrasi içinde kalarak çözümler üretmelidir. Çünkü, olağanüstü uygulamalar, çarpık ve arızalı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Üzerine gidilen kurumlar mazlum durumuna düşmekte, halk da psikolojik olarak mazlumun yanında yer almaktadır. Eğer böyle olmasa, halk yanlış ve yamuk gördüklerini bizzat kendisi bitirecektir.
Olağanüstü müdahalelerin ülkeye verdiği zararı,bu müdahalelerle mazlum duruma düşmüş bir ailenin çocuğu olan Aydın Menderes şöyle anlatmaktadır: "27 Mayıs 1960 tan itibaren ömrüm derin bir üzüntüyle devletin çöküşünü izlemekle geçti. Askerlerin bilir bilmez her şeye karışmaları, sivillerin yeteneksizliği, cesaretsizliği; siyasi tartışmaların ülkenin gerçeklerinden uzaklığı ve düzeysizliği; medyanın bu hale olabildiğince çanak tutması bu çöküşü hızlandırdı. Islak imzayla ilgili belge bir askeri müdahale planıdır." (Tercüman, 28.10.2009)
Milli Gazete