Diyar-ı aşk Kerbela
Takvim yaprakları 680 yılının Aşura gününü gösteriyordu. Tarih o gün aşkın en yalın haline şahitlik edecekti. Hayatını maşukuna adayan ve O’nun aşkı ile yanan bir âşık, kendisi ile maşukunun arasına girmeye çalışan kirli ellere karşı, tarihte eşine az rastlanır bir mücadele verecek ve bu yolda yine tarihte eşine az rastlanır bir barbarlıkla paramparça edilecekti. Zaman durmuş, İnsanlık donmuş ve Fırat hayretler içerisinde, tarihin kalbinin şehadetine şahitlik ediyordu.
İnadına aşk, inadına özgürlük ve inadına direniş günüydü. İnadına Hamza günüydü. Bu aşkın harareti çölü bile yakmış, asırlardır mağrur bir şekilde uzanan Fırat’ın başını önüne eğdirmişti. Tarihin kalbinin şehadetine tarih şahitlik ediyordu…
Bir mum ışığına sevdalı nazenin bir kelebek gibi, vuslatına sevdalı bir yiğit düştü toprağa bu bela gününde… Adı Hüseyin!
Kendi ailesinden ve yarenlerinden oluşan yetmiş iki kişi ile beraber, kocaman bir orduya karşı galebe çalan bir yiğit paramparça düştü toprağa. Adı Hüseyin!
Cehennemin karanlığına bulanmış kapkara, kirli eller saldırdı, aşktan nasip almayanlar, o mukaddes aşkı bir lahza bile teneffüs etmemiş bedbahtlar ürkek bir şekilde izledi! Kerbela utandı! Fırat kahroldu evladı peygambere yapılan zulümler karşısında. Güneş içten içe kavruldu ama bu hararet bile karanlıkla, kinle, nefretle kararmış kalpleri ısıtamadı. Yer titredi bu zulme ama sessiz kalan ümmetin kalbi ürpermedi.
Tarihin kalbi o gün Kerbela’da atıyordu. Tarih boyunca yaşamış en karanlık karakterlerin hepsi bir tarafta ve tarih boyunca karanlığa karşı sağlam bir irade ile dimdik ayakta duran İlahi nurun temsilcileri de bir taraftaydı. Tarih boyunca içindeki karanlığı biriktiren kapkara yürekler, o gün kusacaktı Kerbela’ya yüreğindeki bütün kini ve nefreti.
Bir tarafta Babası tarafından şımarık bir şekilde yetiştirilen, kalbinde merhamet ve hiçbir kutsala saygı bulunmayan, içki müptelası Yezit, Kalbi Hüseyin’den yana ama Rey valiliği hırsı için kılıcı Yezit tarafında olan Ömer bin Sad, yüreğinde insanlık ve güzellik adına en küçük bir zerrenin bile kalmadığı Şimr, kundaktaki bebeği oklamaktan çekinmeyecek kadar canavarlaşan Hermele ve kalbi Hüseyin’den yana olup da bu zulme karşı sessiz kalan Kufe halkı….
Diğer tarafta vuslata sevdalı, İsmail’i adanmışlığın temsilcileri olan aşk ehli… Evlad-ı peygamber… Tertemiz ve bereket membaı kucaklarda, tarihin tanık olduğu en mükemmel babanın, annenin ve dedenin bağrında büyüyen İmam Hüseyin (a.s), onun aile efradı ve İmam’a ölümüne sevdalı, kalbleri ve kılıçları İmam’dan yana olan, kalpleri de kılıçları da hür olan yetmiş iki yaren…
Karanlığın korkusu oldular. Tek bir ferdinin yüreğindeki iman bile yetiyordu karanlığın askerlerinin ürpermesine. Teker teker dikildiler karanlığın karşısına ve aldıkları her darbede dirilttiler öldürülmek istenen hakikati. Uyandırdılar ölüm uykusunda ki kalpleri. Susuz çölü kan ve gözyaşı işle suladılar. Ümmetin ölü ruhunu kan ve gözyaşı ile suladılar. Akıttıkları kanlar ile onlardan sonra binlerce Hüseyin, Abbas ve Zeynep yetişti ümmetin bağrından. Ve O gün bu gündür ne Hüseyin’ler bitti ne Zeynepler ne de Kerbelalar Yezitler…
Yezitlerin Hüseyinlere olan kini nefreti ve ihaneti hiç bitmedi. Değişen sadece isimler oldu. Hüseyin'ler hala mazlum. Hüseyinler hala mahkûm. Hüseyinler hala paramparça... O gün atlarla, kılıçlarla Hüseyin’in bedenini parçalayan Şimr’ler bu gün arabalar ile satırlar ile parçalamaya devam ediyor.Bu gün Kerbela hala Diyar-ı aşktır ve vuslata kavuşmak isteyen Hüseyinler için her meydan bir Kerbela'dır.
Dünya hırsı uğruna Peygamberin nadide gülünü Kerbela'da paramparça eden zihniyet, bu gün de Dünya hırsı uğruna Dünyayı Kerbela'ya çevirdi. Ve biz, iyi incelersek mutlaka buluruz kendimizi Kerbela’da ki karakterler arasında. Acaba Hangi taraftayız? Hangi karakteriz?
Allaha emanet olun.
(Ferit Gölgül)