En çok ihtiyacımız olan şey…
Hoca talebelerine sorar:
- Size göre dini anlamda en çok ihtiyacımız olan şey nedir?
Talebelerden, ‘Namaz kılmak’, ‘Oruç tutmak’, ‘Kuran okumak’ gibi cevaplar sıralanmaya başlar.
Hoca:
-Çocuklar, bu söyledikleriniz çok doğru ve kesin olarak yapmamız gereken şeyler. Ama öyle bir şey daha var ki, tüm bu söyledikleriniz ancak onunla değer kazanıp kabul görür. Onunla insan en yüce mertebelere ulaşabilir. Ve ahirette kurtuluşa erebilmek ancak onunla olur.
Talebelerden biri ‘İhlas!’ diye atılınca, Hoca beklediği cevabı almış olmanın memnuiyeti ile tebessüm ederek:
- Aferin evladım, peki sence neden ihlas?
Talebe:
- Allah-u Teâla bir ayet-i kerimesinde: ‘(Resulum!) Kitapta Musa’yı da an. Gerçekten o ihlas sahibi idi ve hem resûl, hem de nebi idi.’ Bunun gibi daha bir çok ayet ve hadiste ihlas zikredilerek, ihlasın önemine vurgu yapılmıştır. Allah Resulü de, ‘Her zaman amellerinizde ihlası gözetin; zira Allah sadece amelin halis olanını kabul eder’ diyerek bize amellerimizin hep ihlas doğrultusunda olmasını tembih etmiştir.
Hoca:
- Çok doğru söyledin evladım. İhlas ibadetlerin özü niteliğindedir. Rabbimiz katında içinde ihlas olmayan ameller kabul görmez. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyuruyor: ‘Ben en hayırlı şerikim (ortağım). Her kim yaptığı bir amelde bana bir başkasını şerik (ortak) kılacak olursa, ben sadece sırf halisane benim için olanını kabul ederim. Yani ihlassız yapılan her ibadet, her amel boşa çekilen kürek demektir. Bütün her şey ancak halis olursa sonuç verir. Yine imam Caferi Sadık’tan nakledilen bir hadiste, ‘Melek, kulun iyi amellerini sevinç içinde yukarı götürünce Allah (cc), bu amelleri siccine (cehenneme) atın, zira bu amellerde kulumun istemediği arzulamadığı tek şey benim’ denerek amellerin kabul şartının rıza-i ilahi olduğu ve ancak ihlas sahiplerinin Rableri katında değeri olduğu vurgulanmıştır. Bu sebepledir ki Zinnun Mısrî Hazretleri ‘Kulu halîkına eriştiren ancak sıdk ve ihlastır’ demiştir.
- Hz Ali efendimiz de şöyle buyuruyor: ‘En değerli, en faziletli ameller yalnızca Allah rızası için yapılan ihlaslı amellerdir.’ Bu gayenin dışında başka niyetlerin karıştığı ibadetler saf, halisane olmaz. Ameller, riya ve gösteriş arzusu ile kirletildiğinde anlamını kaybeder. Riya ve ihlas arasında çok ince bir çizgi vardır. Riya, ‘İnsanın başkasının kalbinde bir makam edinmek veya yanlarında ilahi bir maksat gözetmeksizin sadece iyilik, doğruluk, diyanet ehli bir kimse olarak şöhret kazanmak için iyi bir amelini yada hak inancını insanlara göstermesi,başkalarına gösteriş yapması’ demektir yani ihlasa zıttır. Allah Resulü ashabına, ‘Hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir’ diye buyurunca ashab ‘Küçük şirk nedir, ey Allah’ın Resulü?’ diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz, ‘Küçük şirk riyadır’ buyurur. Riya, amelleri heba eden büyük bir felakettir. Riya sadece belli başlı ibadetlerimizde düşeceğimiz bir tehlike değildir. Bu tehlikeye başka şekillerde de düşebiliriz. Mesela İslami davet çalışması. Şeytanın en nefret ettiği engellemeye çalıştığı amel olması hasebiyle şeytan davetçilerin ihlasını kırmak için büyük çaba sarfeder. Kutsi bir hadiste yüce Allah: ‘Kulumun bana yaptığı ibadetlerden en çok sevdiğim, ihlas ile başkasına yapılan nasihatlerdir’ buyurmuştur. Bu hadisten en çok nasibini alan Müslüman davetçilerdir. İhlas, davet yükünü sırtlamış bir Müslümanın olmazsa olmazı olmalıdır. Zira ihlası zedelenmiş bir davetçinin söylediği hiçbir söz muhatabında etki bırakmayacaktır. Böylece davetçinin daveti pek verimli olamayacağından davet çalışması sekteye uğrayacaktır. Ama ne yazık ki şeytanın da etkisiyle çoğu zaman amellerimize riyanın sızdığının farkına varamıyoruz. Çünkü şeytanın tuzaklarından biri de hata ve kusurlarımızı bize göstermeyip yaptığımız amelleri bize süsleyerek göstermesidir.
- Peki evladım, ihlasımızı zedeleyen bizi riyaya düşüren sebepleri de açıklayabilir misin?’
Talebe:
- Hocam ihlası zedeleyen bir çok sebep vardır. Ama bunların başında Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi ‘tul-i emel’ yani dünya sevgisi gelir.
Hoca:
- Evet evladım, dünya sevgisi bütün hataların başıdır. Öyle ki bir kalbe girdi mi o kalpte sarsılmalar başlar. Eğer önlem alınmazsa sarsıntının şiddeti gittikçe artar ve sonunda büyük bir yıkım gerçekleşir. İyiye doğruya yönelik ne varsa hepsi enkaz altında kalır. Geriye sadece yıkık dökük bir harabe kalır. İşte Böyle bir kalp, imani yönden zayıf düşer, dünyevi arzuların istilasına uğrar. Bundan sonraki amelleri de o istikamette olur. Böyle bir kalpte ihlasın barınması mümkün değilken, riyanın oluşması ise kaçınılmaz olur.
Diğer bir talebe araya girerek:
- Peki hocam, riya gibi bir tehlikeden korunup da ihlas-ı tammeyi nasıl elde edebiliz?
Hoca:
- Evladım, Hz.Ali (ra) şöyle demiştir: ‘Dünya insanın elinin altında yumuşak olan, ama içinde öldürücü zehir bulunan bir yılana benzer. Aldanan bilgisiz ona meyleder, akıllı kişi ise ondan çekinir.’ Nasıl ki dünya sevgisi kalbi öldürüp bizi yanlış yollara yönlendiriyorsa, kalbi dünya sevgisinden arındırmak da bizi doğru yola yönelterek kalbin dirilip, içinde ihlas çiçeklerinin açmasına vesile olur. Bu hakikate Üstad Bediüzzaman şu sözlerle değinmiştir: ‘Riyadan nefret veren, ihlası kazandıran rabıta-i mevttir.’ Yani ölümü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülahaza edip, bu şekilde nefsin desiselerinden kurtulmaktır. İhlas öyle bir anahtardır ki bu dünyanın ve ahiretin saadet kapıları sadece onunla açılır. İmam Ali Efendimiz ne güzel söylemiş: ‘Saadet yolu çok kısadır. Saadetin sırrı ihlasta gizlidir. Allaha ancak ihlasla gidilir ve engin ilahi lütuflara muhatap olunur.’ Akıllı bir Müslüman her zaman bunun idrakinde olmalı. Allah’ın zayıf kullarının kendisine göstereceği geçici, cüz’i bir muhabbet ve iltifatlar için sonsuz kerem sahibinin ebedi sevgi ve rızasından mahrum kalma gibi bir felakete düşmemeli. Riya gibi amelleri heba eden, bir tehlikeden sakınmalı. İhlası kazanma çabası içerisine girmelidir. Rabbim hepimizi bu lütuflara nail etsin, riyadan korusun. Bizi kendine ihlasla bağlanan kullarından eylesin. (Arzu AŞKIN)