Kerbela’da Bu kadar hınç kime? Kime bu öfke?
Peygamber Ailesine mi? Peygamber Efendimizin "Ebu Turab" diye seslendigi Hz. Ali’yi (r.a.) aşağılamak adına Ebu Turab diyenler onun bir Peygamber damadı Amcasının oğlu, Ensarla Muhacirler kardeş yapıldığı zaman kendisini kardeş seçtiği Hz. Ali (r.a.), küçüklüğünden beri Peygamber Efendimizin yanında olan, onun dizlerinin dibinde büyüyen kişi... Allah’ın (cc) evinde Kabe’de doğan...
Peygamber Efendimizin Hz. Muhammed’in (s.a.s) en çok sevdiği, en çok ona benzeyen, Kur’an-ı Kerim’de övülen 4 Mübarek hanımdan biri olan Fatimatüz Zehra’nın eşi...
10 yaşındayken Peygamber Efendimize (s.a.s) ilk iman eden... bizzat Habibullah’ın dilinden, “Ben ilmin şehri isem, Ali’de onun kapısıdır.” “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır.” Gibi bir çok övgüye mazhar olan Hz. Ali...
“Beni seven Hasanı, Hüseyini de (a.s.) sevsin, onları seven beni sevmiş olur... Onlar bendendir, bende onlardanım...” Hz. Hasan’ın dudaklarından, Hz. Hüseyin’ini de boynundan öpen Efendimiz Veda Haccında bize emanet olarak Kur’an-ı Kerim ve Ailesini emanet olarak bırakmıştı. Bu emaneti bırakırken de onlara sımsıkı sarılmamız gerektiğini böylece şeytanın bizi kandıramayacağını buyurmuştu...
Veda Haccından dönerken Gadiri Hum’da Hz. Ali’nin elini kaldırıp sözünü tekrarlamıştı, “Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır. Ali’nin bana yakınlığı Harun’un Musa’ya yakınlığı gibidir. Tek fark benden sonra Peygamber gelmemesidir.” diyerek işaret ettiği Hz. Ali’mi halifeliğe layıktı yoksa Muaviye mi? soruları...
Mekke feth edilmeye yakın zamanda bütün hayatını Peygamber Efendimizin Ailesini, Müslümanları yok etmek için tüm servesini gözünü kırpmadan feda etmiş, tüm savaşlara bire bir katılıp komutanlık etmiş bir baba... annesi hakeza... müşrik iki oğlunun ölümüne vesile olan Hz. Hamza’nın ciğerini söktürüp yiyen bir anne...
Mekke feth edilirken iman ettiğini açıkladığı Ümeyye ailesini bununla beraber tüm müşrikleri de affeden Peygamber Efendimiz Mekke topraklarının emin bir belde olmasını istiyor ki kan dökülmesin.
Ümeyye ailesinin oğlu Muaviye’yi Peygamber Efendimizin vefat etmeden son iki yıl öncesini Peygamber Efendimize vergilerle bakmak için katiplik yaptığını da kaynaklarımızda ismini görüyoruz...
Peygamber Efendimizin neredeyse yaşıtı olan Muaviye’nin neden isminin fazla duyulmadığı, oyaşa kadar neler yaptığı kaynaklarımızca fazlaca açıklanmaması da ayrı bir muamma...
Muaviyeyi helifeliğe layık görenler Hz. Ali’den sonra Hz. Hasan’ı da halifeliğe layık görmeyip Muaviye’nin halifelikte kalmasına karar kılmışlar...
Evet Hz. Hasan (a.s.) kendi hakkından feragat etmiş sırf Müslümanlar birbirine girmesin, kan dökülmesin diye hakkından feragat ederken, Muaviye’ye “Asla Allah ve Resulüne aykırı hareket etmiyeceksin ve kendinden sonra kimseyi halife olarak seçmeyeceksin.” Diye şart koşmuş ve bunda da Allah adına ondan söz almıştı...
Muaviye’yi halife görmekte ısrar edenler bir bir açığını kapatmaya çalışmış, çalışmasına ama vasiyet olarak Muaviye yerine kendisinden sonra içki içen, yoksullara zulmeden, saray da kadın dansöz oynatan oğlu Yezid’i başa getirince bu sefer zorlanıp bocalamışlar.. sonunda Mü’min hata yapabilir deyip işin içinden sıyrılmışlar...
Yezid’in açıktan yaptığı büyük günahlardan dolayı Halife diyememişler, kimseye de kabul ettirememişler. Bu soruna karşılık olarak en büyük engel olarak Peygamber torununun hayatta olmasını bellemişler...
Ne şartla olursa olsun Hz. Hüseyin’i (a.s.) Yezid’e biat ettirirlerse o zaman herşey kendilerince yerine oturacak, tarih sorunsuz, şüpheye mahal vermeden temir bir geçmiş yazacaktı...
Heyhat, unuttukları hesaba katmadıkları en önemli nokta Allah’ın planı olmasıydı...
Hz. Hüseyin Hak’dan yanaydı... Peygamber ardından Peygamber koltuğuna oturan Yezit liyakatsiz işler yapıyor, bununlada yetinmeyip Peygamber torunundan biat etmesini istiyordu... Yani Hz. Hüseyin biat ederse Yezit saltanatını sağlama alacak ve “görüyormusunuz Peygamber torunu da bana biat ediyor diyerek” gücüne güç katacaktı...
Hz. Hüseyin ise bu durumu bildiği için “haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytandan faksız olacağını bildiğinden” susmadı ve “Yezit sana biat etmem. Sen Zorbasın, Sen Katilsin, Sen İçki İçensin, Sen Köpek Oynatan ve Din derdi olmayan birisin, Sen Peygamber makamına layık değilsin” dedi ve bildiği doğru yoldan geri dönmedi... Hakla batıl savaşını görünürde batıl kazansa da, gerçekte hak kazanmıştır... 1400 küsür yıllık bir matem hak olmazsa bu kadar yaşatılabilinirmiydi?..
Bir insanın en yakını öldüğünde bile bir iki yıl sonra unutulur gider. Ama Hz. Hüseyin’in kanı 1400 küsür yıldır ilk gün ki gibi canlılığını korumakta, Yezit ise tarihin çöplüğünde yerini almıştır. Haksızlığa, Zorbalığa, Katilliğe başkaldıran Hz. Hüseyin şehadetiyle dünyaya çok önemli dersler vermiş ve vermeye de devam etmektedir... İnsanlık tarihinde örnek alınan yegane özgürlük örneği Hz. Hüseyin, tarihe bu sayede mesajını vermiş ve insanlığın haksızlık karşısında susmaması gerektiğini ortaya koymuştur...
Şüphesiz insanlık tarihinin her döneminin bizim için hayati mesajları, dersleri ve ibretleri vardır. Ancak bazı kesitler vardır ki adete insanlığın tarih mesirindeki cereyanının nicelik ve niteliğinin konsantresi gibidir.
Bu tür olaylar bu yönüyle insanlık tarihine hakim olan ana temaların sembolü ve somutlaşmış heykelleri mesabesindedir.
Mesela hak batıl çekişmesi tarihin bütün safhalarında gözlemlenebilir. Ancak bazı olaylarda bu çekişme çok daha net, detaylı ve zengindir.
Kuşkusuz Kerbela olayı en başta hak batıl çekişmesini ki tarihin en önemli kalıcı öğesidir ve onunla birlikte bir çok başka dini, insani ve felsefi hakikatı en güzel şekilde sembolize eden ve harikulade bir dille sembolize eden bir olaydır.
Sanki iyisiyle kötüsüyle bütün yaşamış ve yaşayacak olan insanlar bir araya gelmiş de hepsi içindeki iyilik ve kötülükleri ortaya dökmüşler ve her iki taraf bütün hünerlerini ortaya koymuş gibi…
Tarih, olayları fertler adına kayda geçse de aslında bütün fertlerin kalkış noktası aileleridir. Her zaman olmasa da bir çok zaman aktör bir kişi değil bir ailedir.
İmam Hüseyin’in (a.s) başında bulunduğu Peygamber Ailesi Kerbela’da örnekl bir sınav vermiştir. Bu sınavla hem bütün dünyaya Hz. Muhammed Mustafa’nın risaletinin hakkaniyetini tekrar ispat etmişler hem de İmam Hüseyin’in (a.s.) kıyamının hak, hakikat ve iman uğruna gerçekleşen onurlu bir başkaldırı olduğunu haykırmışlardır.
Hem şehit olanlar hem de geride kalanlar risalet hanedanına yakışır bir tavır sergilemişlerdir. Büyüklü küçüklü, kadınlı erkekli ister esir ister şehit, her biri Muhammedî ve Alevî bir duruş ortaya koymuş ve İslam pınarının kaynağı olan bu ailenin sadece sözde ve iddiada değil hakikatte ve özde de İlahi bir aile olduğunu ispat etmişlerdir.
İmam Hüseyin'in sözleri aslında her şeyi ne de güzel anlatmaktaydı: "Eğer Ceddim Muhammed'in dini kanımla ayakta kalacaksa; Haydi Ey Kılıçlar! Durmayın doğrayın beni!" (Gülistan Akdoğan)