Gençlerimiz; Emanetimizdir
Biismihi Teâlâ
“Allah’ı gazaplandırmak pahasına, insanları hoşnut edeni, ALLAH insanların eline bırakır. Allah’ı razı etmek pahasına insanları kızdıranlara karşı ise, Allah kâfidir.” (Tirmîzî)
Günümüzde, maddî nimetler bol olsa da bereket hâsıl olmuyor. Çünkü hayatımız, isyan ve şer bulutlarıyla çepeçevre sarılmıştır. Ne yazık ki genç nesil, günümüzün olumsuz şartlarında erimeye ve dejenere olmaya yüz tutmuş, çaresizlik ve çözümsüzlük içinde kıvranıyor olmuştur. İnsanlar, adeta ateşle barut arasında yaşıyorlar. Ahlak, göz göre göre hayat değirmeninde öğütülüyor. Gittikçe artış gösteren günah terkipleri her geçen gün biraz daha yükseliyor ve insanın varlığını tehdit ediyor.
Din ve ahlak eğitimini, alt seviyelere düşüren Laik sistem, çağdaşlaşma tasviri altında, dayatmalarıyla insanlara uçurumun kapısını gösteriyor. Kürt bir Atasözü der ki: “Gür dıkujın, qıjak dıxün
Yani , Kurt öldürür, karga yer..
İnanç ve değerlerinden taviz verenler ise kısa zamanda ölçüyü kaçırırlar da bunun farkına bile varmazlar.
Taviz , bir Müslüman’ın dikkat edeceği önemli bir husustur..Taviz, Şeytanı tetikleyen bir mekanizma gibidir.
Kurt/ şeytan onları öldürmüştür ve sistem/kargası da onu yem olarak kullanıyordur.. Bu kapana tökezleyenler, bugün kızlarının açık saçık gezmesine veya oğullarının hayasızlıklarına ses çıkaramıyor.. Dizginleyemedikleri çocuklarına “Uygarlık çağdaşlık” etiketi yapıştırıp bir kenara çekilmişlerdir...
Şu çok açık ki, beşeri sitemler , İnsana ve insanlığının sorunlarına ilaç olamadı.. ve olamayacak da.. Vahiy, ise insanlığın hayatına her açıdan olumlu yönde etki veren ve ezber bozan bir mesajdır.
Taklitçilik ve çağdaşlaşma modeli altında gençlerimiz, çocuklarımız dünya hayatına meyil eder hale gelmiş ise bu sistemin, bu çarkın yanlış döndürüldüğü de görülmelidir. Devlet ve hükümet , yetkililerinin, İnsanlara Müslüman’ca bir hayat sunamadığı; tam aksine Batı medeniyeti ile kafalarını bulandırdığı aşikardır..
Sistemin bu baskı politikaları yüzünden, ikiyüzlü nesiller yetişiyor. İnsanlar alçalıyor. İnsanlık büyük yalnızlığa ve ferdiyetçiliğe sürükleniyor.
Islah çalışmaları sözde kalıyor.. Gençlerimiz gün be gün şeytanın tuzaklarına düşüyor..
Aile reisleri kendilerini hayatın akışına bırakmış, bu gerçeği görmekten uzak kalmışlardır..
Çoklu hayatlar, tekli hayatlara dönüştürülmüş, aile içinde şiddet baş göstermiş, boşanmalar hız kazanmış, özellikle çocuklar büyük bir girdabın kenarına yaklaşmıştır. Farkında mıyız?
Başkalarını kazanalım derdinden önce gençlerimize/çocuklarımıza ilaç olabiliyor muyuz? Ne kadar önem veriyoruz? Sevgi ve saygının yitik olduğu bir zaman dilimindeyiz. Bugün; gençler çok çabuk asabileşiyor, sevgi ve hoşgörüden uzaklaşıyorsa bunun nedeni araştırılmalı ve çözümler aranmalıdır..
Nefreti ellerimizle besliyor, besili bir düşman haline getirip, sevginin karşısına dikiyoruz. Asırların ahlaki birikimi, tedbirsizlik ve taviz yüzünden bir çırpıda yok olmaya müsait hale gelebiliyor. Küçük görünen sorunlar aslında devasadır. Ve bu unutkanlıklara ve hafife alınmalara feda ediliyor.
Her şeyden önce çocukları kendi haline bırakmak vahiy anlayışına inancımıza terstir..
Sıkmadan , baskı yapmadan, sevgi ile onları beslemeliyiz..
Zorlaştırarak değil kolaylaştırarak yardımcı olmalıyız..
Öyle tuhaf bir zamanda yaşıyoruz ki, bazen ince detaylar bu kritik durumda belirleyici unsur oluyor... Hassas meselelerde bile, aklımızı kapı dışarı edip; hissi davranıyoruz. Bilgi sermayemiz az olsa da her konuda ahkam kesmek yerine bir bilene danışmayı düşünemiyoruz..
Özellikle büyük şehirlerde yaz mevsimi ile başlayan açıklık saçıklık, görsel ahlaksızlık hem bizler hem de gençler için dikkat edilmesi gereken önemli bir ikinci husustur.
AHLAK kriterlerinde ölçüyü vahiy olarak görmeliyiz.. Hayatımızın her anında bedenimizin her zerresinde bu inançla hareket etmeliyiz..
İslamiyet’in iki temel kaynağı vardır: Kuran ve Sünnet. Bunlar et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmaz iki temel unsurdur. Birini birinden ayırırsak dinin gerçek anlamını kavrayamayız.
Aile kavramı kutsaldır.. Çirkinliklerin, ahlaksızlıkların, bize veya ailemizin her hangi bir ferdine sirayet etmemesi için gayret sarf etmeli ve kayıtsız kalmamalıyız.
Kayıtsızlık ve kendi haline bırakma, yaşamdan çok daha değerli olan bir hadiseyi doğurabilir.
İman, yaşamın kendisinden daha değerli değil midir? Gerek nefsimize, gerek şeytana, gerek de İslam düşmanlarına ipin ucunu verdiğimiz anda, çaresizlik ve çözümsüzlük girdabında dolanıyoruz. Genç neslimize, söz geçirememenin ilk nedeni, kendi değerlerimizden ve inançlarımızdan verdiğimiz ödündür. Hem bu dünya da hem Ahiret’te, Allah’ı gazaplandırma pahasına insanlara keyif verenleri, insanları Kuran ve Sünnetten uzaklaştıranları elim bir azap beklemektedir.
Ama bu zor zamanda, hakkı ayakta tutmaya gayret edenleri ve genç nesli Allaha yakınlaştıranları da Allah (c.c.) sekiz cennet kapısını, onlara ardına kadar açık tutacaktır. Resulullah (s.a.v)’in, hayatını gençlere adadığını unutmayalım. O, Rahmet Peygamberi olarak gençlere sonsuz sevgi, şefkat ve hoşgörü ile muamele ediyordu.
O’nun getirdiği yüce dinin iman, cihad, takva, ihlas, ilim, ubudiyet ve medeniyet anlayışı, özellikle gençlerde derhal yankısını buluyordu. Gençler, İslam’ı kabul etmeye, yaşlılardan daha yakın idi. Üstümüze düşeni yaptığımız takdirde tasa yapmanın gereği olmaz. Verdiğimiz söze sadık kaldığımız müddetçe, asla zarara uğramayız.
Gençler hem bizim emanetimiz, hem de emniyetimizdir. Hem bizim gücümüz, hem de güvencemizdir. Hem gerçeğimiz, hem de geleceğimizdir. Gençliğe sahip çıkmamak ve hele onları kendi haline bırakmak büyük bir vebaldir.
Vesselam
(Tayfun HAK)