İsrail’le Yeni Provokasyon mu?
İsrail’in Mavi Marmara baskınının birinci yıldönümü yaklaşırken, seçim sath-ı mâilinde Türkiye ile İsrail’in yeni bir krizin eşiğine getirilmek istenmesi, dikkat çekici.
Bilindiği gibi, geçen yıl Gazze’ye insanî yardım götüren Türk bayraklı sivil gemiye İsrail askerleri baskın yapıp el koymuş; dokuz vatandaşın katledilmesinin, otuzunun yaralanmasının yanısıra yüzlercesi İsrail’e götürülerek günlerce psikojolik işkenceye tabi tutulduktan sonra iâde edilmişti…
Bunun üzerine tıpkı Davos’taki “one minute” çıkışı gibi Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, İsrail yönetimini hedef alarak Telaviv’in “mutlaka özür dilemesi, katlettiği dokuz vatandaşın yakınlarına tazminat ödemesi ve BM Komisyonunu raporunu kabul etmesi” gerektiğini tekrarlamıştı. Buna mukabil, başta İsrail Başbakanı Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Lieberman olmak üzere Telaviv hükûmeti bütün bu çağrıları geri çevirmişti.
Netanyahu, İsrail parlamentosunda Mavi Marmara saldırısını “meşru müdafaa” olarak tanımlayıp, Ankara’nın bütün taleplerini sert bir dille reddetmiş, aksine “Türkiye’nin özür dilemesini beklediklerini” açıklamıştı.
İşin garibi, bu süreçte AKP hükûmeti, halka karşı söylemlerin aksine İsrail’le tam kapasite her türlü stratejik işbirliğini arttırdı. Mavi Marmara baskını sonrası hiçbir anlaşma ve ihâle iptal edilmediği ğibi, bizzat Erdoğan’ın ifâdesiyle, “İsrail’le daha geniş çok yönlü işbirliği ve ilişkilerin resmen ve hukuken aynen devam ettiği” deklâre edildi. Ekonomik mutâbakat zabıtları, savunma sanayii işbirlikleri, silâh alım ihâleleri sürdürüldü. Millî Savunma Bakanı’nın ikrarıyla İsrail’le anlaşmaların sayısı 60’ı aştı; kriz içindeki İsrail ekonomisi ihya edildi…
YANLI BM RAPORUNA ANGAJE!
Bununla da kalınmadı, İsrail’e jestlere devam edildi. Türkiye, tek Müslüman üye olarak kararların oy birliğiyle alındığı OECD’ye İsrail’in alınmasını onayladı. İşgal politikalarını âdeta ödüllendirdi!
Akabinde Erdoğan’ın tâlimatıyla İsrail’deki “büyük yangın”a iki yangın söndürme uçağı gönderildi; karşılıklı “sıcak mesajlar” verildi. Ancak daha uçaklar İsrail’den ayrılmadan, Netanyahu, maktullerin âilelerine 100’ler milyon dolarlık tazminat verileceği haberini yalanladı.
Ve bu vetirede, Cumhurbaşkanı Gül, AKP iktidarında ilk kez Müslüman bir ülke Meclisine dâvet edilip koruşturulan “one minute” muhatabı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i “BM toplantısı
çerçevesi”nde Türkiye’ye davet etti. Meclis Başkanı Şahin’in de İsrail Meclisi Knesset’in Başkanı Reuven Rivlin’i aynı toplantı için İstanbul’a beklediğini bildirdi.
Bütün bunlara rağmen Telaviv, hâlâ ne Gazze saldırısından, ne “alçak koltuk krizi”nden ne de Mavi Marmara baskınından dolayı en ufak bir “özür” dilemiş değil.
Dahası Telaviv, Ankara’nın “İsrail’in baskını uluslararası sularda düzenleyerek uluslararası hukuku ihlâl ettiği” haklı iddiasını zayıflatan BM Soruşturma Paneli’nin Mavi Marmara baskınına dair “taslak raporu” kabul etmesini dayatıyor. Washington’u Türkiye üzerinde baskı kurmaya itiyor…
Şimdi Ankara, İsrail’in “özür dilemesi” bir yana, âdeta Türkiye’nin “suçlu” sayılarak, İsrail’in korsanlığını ve hukuku ihlâlini “meşruyet” kılıfına sokan İsrail yanlısı “rapor”u kabulle karşı karşıya.
Buna, Dışişleri’nin baştan beri “İsrail’in BM raporunu kabul etmesi gerektiği” yanlış politikasının sebebiyet verdiği ortada. Hükûmetin, içinden neyin çıkacağını kestiremediği, uluslararası arenadaki küresel çıkar hesaplarıyla hazırlanan raporu peşinen esas aldığını deklâre edip angaje olması, Türkiye’yi sıkıntıya sokuyor. Haklıyken haksız duruma düşürüyor…
“İKİNCİ MAVİ MARMARA” KRİZİ Mİ?
Bütün bunlar olurken Türkiye ile İsrail’in arasında “seçim malzemesi olmaması için” Mavi Marmara saldırısının yıldönümü olan 31 Mayıs yerine, 30 Haziran’da yola çıkacağı söylenen 15 gemilik “Gazze filosu”nun yollanmasına daha bir buçuk ay varken Türkiye-İsrail-ABD hattında “yeni Mavi Marmara krizi”yle “ikinci filo” geriliminin fitili ateşleniyor.
Amerikan Kongresi’nin 36 üyesinin Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektubun ardından harakete geçen İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gaby Levy, açık açık “Yeni filo da provokasyon amaçlı. Benzer bir durum ortaya çıkarsa, gerekeni yaparız!” diyor.
Bu arada İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın Mavi Marmara’ya baskınıyla ilgili soruşturma kapsamında Dışişleri Bakanlığı’ndan, İsrail Adalet Bakanlığı’ndan operasyona katılan askerlerin ve operasyon kararını veren yetkililerin kimlik bilgilerini ve ayrıca olayla ilgili bilgi ve belgelerin verilmesini istemesinin yeni bir “kriz işâreti” olarak yorumlanması, akla yeni istifhamlar getiriyor.
Peki, daha en ufak bir “özrü” dahi kabul etmeyen, üstelik Türkiye’yi suçlayan İsrail’e, peşinen reddedeceği belli olan böyle bir “talep”te bulunulmasının ve “ikinci filo”nun gündeme getirilmesinin amacı nedir?
(Yeni Asya)