İffete Düşen Gölge
Zulmün canhıraş çığlıklarıyla kocayan bir nesil… Yönsüz uçuşlara mahkûm dimağları çevreleyen dar bir alan… Kapitalist ruhlu aktörler ve sergilenen ukubet oyunlar! Bu birkaç cümle anlatmaya yeter mi bilemiyorum ama ancak böyle özetleyebildim günümüz toplumunu…
Düşündükçe aklımın cidarlarını zorlayan bir hale bürünüyor tüm olanlar, yaşananlar!
Ardı arkası kesilmeyen seçkin turfalar… Şeytana rahmet okutturacak nitelikte, vesveseci masa başı görevlileri… Şaibeli işlerin onurlu adamları… Kaltaban kişilikli büyük şahsiyetler ve entrikalar!
Sermest bünyelerine sarman acıları peyderpey yediren madde bağımlısı bir gençlik doğurdu tüm bunlar… Neyi neden istediğini bilmekten bile aciz, kof beyinli sinik yürekli, adeta maslûp bir taravet!
Hayatı behimi bir takım isteklerden ibaret gören, geleceğe salt nakdi gözle bakan vasıfsız eleman hüviyetinde deli mi deli bedenler! Abartıyor ya da biraz haksızlık ediyor olmak isterdim açıkçası… Zira özünden bihaber yaşamaya çalışan herhangi bir kesim ne kendisine ne de muhitine fayda sağlayabilir… Telefata gark edeceği şüphe götürmez bir hakikattir hatta… Ancak gün gibi ortadadır ki toplumumuz –ekseriyetle gençler- bataklığa meyyal bir haldedir! Dahası bu durum, hassasiyet membaı birkaç oluşum dışında hiçbir çevrece önemsenmemekte bilakis onarıma yönelik hamleler de mat edilmek istenmektedir… Tüm bu olanlarda kimin ne menfaati olduğunu ve bunu nasıl güttüğünü varın siz düşünün!
Kapitalist zihniyetin para harcama kaçıklığına bir yenisi daha eklenmiş durumda… Her bir durumu kendince değerlendirmeye çabalayan madde bağımlıları; ahlaksız bir yığın birlikteliği saf sevgi duygularını sömürerek meşrulaştırmaya yönelik oyunlarını her 14 Şubat’ta olduğu gibi bir kez daha sergileme telaşındalar! Ceplerine indirecekleri meblağın yanı sıra şaklabanlık hanelerine eklenecek hayâ ve namus perdelerini yırtma uğraşıları ve maalesef başarıları da iştahlarını kabartmakta şu günlerde!
Sergilenen mülemma bir oyun! Senaryo Roma kodlu… Yapımcı İngiliz kamalı… Yardımcı Amerika kökenli… Sahne İsveç başta olmak üzere tüm dünya… Ve Müslüman(!) bir ülke; Türkiye!
Peki ya bu oyunun bir parçası olup olmadığımızı irdeledik mi hiç? Kaçımız eşinden ya da tertemiz duygularla bağlandığı sözlüsünden, sevdiğinden bugüne dair bir beklenti içerisinde oldu ve bunu ifşa etti, düşündük mü hiç?
‘Sevgililer günü’ adı altında her yıl kutlanan bu günde ‘‘sevgimizi tazelemeye yada belirmeye yönelik tatlı bir sözün veya küçük bir hediyenin ne gibi bir zararı olabilir ki!?’’ gibisinden sitemleri duyar gibiyim… ‘‘Allah aşkına bu kadar da katı görüşlü olmayın! Birbirini seven iki insanın böyle özel bir güne duyarlılık göstermesinde ne gibi bir kötülük olabilir ki!?’’ tarzı olası tepki ve sitem sahiplerini 14 Şubat Sevgililer Günü kutlamalarının tarihçesini daha detaylı öğrenmeye davet ediyorum…
Her konuda hazırcılıktan kaçınan, kendisine sunulan bir iş-oluş karşısında ivedi davranmayıp inancı doğrultusunda değerlendirme yoluna giden ve hâlihazırda her kutlamaya balıklama atlamayan pak dimağlar inanıyorum ki bilmekteler…
14 Şubat sözüm ona sevgililer günü birbirlerini evvelden tanımayan kadın ve erkeklerin kura yoluyla ‘çift’leştikleri ve bu birlikteliği de bayram addettikleri süre boyunca devam ettirdikleri mahiyete sahip! Öyle ki kaynağı olan ‘batı’ dahi bu çirkefi taşımaktan utanç duymuş ve uygulamalar kilise tarafından önce kısıtlanmış ileri ki dönemlerde ise bu tarih kilise takviminden düşürülmüştür! Buna ilişkin birkaç rivayetin söz konusu olduğu aşikâr… Ancak hangisi baz alınırsa alınsın ortaya çıkan tek şey iffetsizlik ve hayâsızlık…
Sevgi mefhumunu aslından koparıp şehevi arzulara mağlup etmeye yönelik bir operasyon aslında!
Bu günün ‘sevgili’lere iltifat olmaktan ziyade tam anlamıyla bir hakaret niteliği taşıdığı gün gibi ortada!
İffet timsali Müslüman gençliğin; cibilliyetiyle örtüşmeyen bu tür meçhullerden beri durup şahsiyetini muhafaza etmesi asli vazifelerinden olmakla beraber onu erdemli kılan bir eylemdir…
Haliyle bir takım çevrelerin uğraşılarını boşa çıkarmanın ve heveslerini kursaklarında bırakmanın zamanı geldi de geçiyor bile… Lügatimizden ve takvimimizden silip yok etmemiz gerekenleri belirlemeye devam edelim… Sevgimizi de ilgimizi de değerlerimiz ölçüsünde gösterelim… Nefasete ancak ve sadece membaından varabileceğimiz ve içimizde saklı letafetin de ancak zarafet ile ayyuka çıkabileceği hakikatinden bir an bile gafil olmayalım… Güzellik; güzelliğe, güzellikle galebe çalar mı demeyin! Zira güzelin dilinden ancak güzele mücehhez güzel anlar…
İffete saye düşüren spotları bertaraf edecek erdemi kuşanmak duasıyla!
(YÜKSEKOVA AJANS)