Yalnızca Sen Ol; Eşinin Sırrına Vâkıf Olan!
Bir dizi gönül kırıklığıyla; zamanın en nadide çiçeğine ve onun hoyratça koparılışına değdi nazarım! Kendi vahim sonunu kendisi hazırlıyor bunlardan bazısı, farkında bile olmadan... İçine düştüğü ve çırpındıkça daha çok battığı bataklığa bile bile bulaşıyor kimisi de, boyundan büyük sözler sarfederek üstelik...
Ansızın zihnimde beliren bu cümle ince bir sızı düşürdü iliklerime...
‘‘Biz kimsenin namusu değiliz!’’
Sahi neydi bu ‘namus’ dedikleri! Asıl manasını mı yoksa özgürlük figüranlarının esa-basi-ret perdesini mi yüklemişlerdi bu kavrama? Cüzzamdan sakınır gibi sakın-dırıl-maya çalıştıkları bu mefhumu ben mi yanlış biliyordum yoksa onlar mıydı algılamaktan aciz olanlar? Öte yandan ‘namus’u kuşanması icab eden sadece ‘kadın’mıydı ki ellerinde ‘namusa dair’ türlü pankartlarla basın açıklamaları yaparak kınama, özgürlük ve kadın-erkek eşitliği söylemleriyle sokağa dökülüyordu kadınlar? Erkekler neredeydi ki! Namus, onlar için geçerli bir kavram olamamışmıydı hiç ya da kendini(kadınlığını) bilmez bir güruhta ‘namus ateşi’ni fitillendirip ‘arka plan’a mı saklanmışlardı? İrdelememek elde değil doğrusu!
Namus kelimesinin din, iffet, edep, doğruluk, nizam, emniyet gibi daha başka manaları da var! En mühimi de bir kimsenin mahrem-gizli sırları olup ta bu sırların iç yüzüne vâkıf olan kimseye onun namusu denir...
Hayırlara ait gizli hâllere vâkıf olana da bu kavram kullanılır! Cebrail (a.s) diğer meleklere bildirilmeyen vahyin sırlarına vâkıf ve mahrem olması cihetiyle O’na; Namus-u Ekber denilmiştir... Allah’ın dinine, İslamiyet’e Namus-u İlahi de denilmektedir...
Öte yandan Ramazan-ı Şerif ayı İslam dininin namusudur! Aşikâre oruç yiyen bir kimse bu aya hürmetsizlik ederek İslamiyetin namus perdesini yırtmış olur...
Bir bayanın; eşine sırdaş olmak istememesi, kocasının kendisinden başka kadınlara meyletmesine rıza göstermesi, kendisinin bir başka erkekle beraber olmasına müsaade edilmesini istemesi ve gönül sırlarını da bedeniyle birlikte ifşâ etmesi onun kocasının namusu olmadığını gösterir! Hal böyleyken ‘Ben kocamın namusu değilim!’ diyen bir kadın aynı zaman da ‘Ben eşimin sırlarını bilmek istemiyorum ve onları ifşâ etmekte bir beis görmüyorum!’ demiş olur...
Bir erkeğin; eşine sırdaş olmak istememesi, karısının başka erkeklerle olan ilişkisine sınır koyması gerektiğini ‘yobazlık’ olarak nitelendirmesi, kendisi yabancı kadınlarla eğlenirken bu duruma karşı çıkıp onu kıskanan eşini ‘gericilik’le itham etmesi ve karısının mahrem yerlerini ve duygularını yalnızca kendisine özel kılması durumunda şiddete başvurması namusuna sahip çıkmadığını gösterir! Haliyle böyle bir erkek ‘namussuz’ ve şereften yoksundur...
Namusun neleri ifade ettiği şayet bilinmiyorsa bile günümüz şartlarında namus ve namussuzluğa dair daha izahatlı bilgilere ulaşmak hayli kolay olmasına rağmen; bir takım kimselerin ellerine tutuşturulan metinleri okuyup meseleye dair yüzeysel de olsa düşünme gereği duymadan, özgürlük narâları atmaya başlamaları ve tabiri caizse hariçten gazel okumaları eğitim düzeyi, toplum bilinci ve ahlaki değerler bakımından hayli üzücü ve hatta endişe uyandırıcı bir durumdur!
Evet, bu cümle Müslüman bir kadın tarafından bilinçli bir şekilde söylenemez! Aynı şekilde Müslüman bir erkek de böyle bir söylemin öncüsü ve destekçisi olamaz! Bu gayrı İslami, gayrı ahlaki durum ancak; kadın_erkek eşitliği gibi koca bir haksızlığa ve ‘kadın yalnızca kendisinin namusu’dur çarpık anlayışına sahip zihniyete yakışır...
Evet, doğrusu ansızın zihnimde beliren bu cümle kopkoyu bir hüzün doluşturdu içime... Eseflenmemek, toplumun temel yapı taşına aile kurumuna enjekte edilmeye çalışılan ahlaksızlıklar karşısında üzülmemek mümkün mü!
Eşler birbirleri için bir ‘sakin liman’ hükmünde ol-a-mazsa; ev ve el işinin, çocuk bakımının bazen bunaltan havasından sıyrılmak için kadın kime yanaşacak? Erkek yoğun bir günün ardından soluğu nerde alacak? Eşitlik zırvalarıyla kadına erkek rolü biçilince; baba yuva da, çocukta ve yemekte bulamadığı sıcaklığı nasıl telafi edecek? Anne, zaten narin ve nazik olan bedenine birde ‘bütçeye katkı’ yüklenince nazını kime hangi arada geçirecek? İman sinelerde yer edinip de muhabbetle dokunmazlarsa eşler, birbirlerinin gönül teline; günahlar parmak uçlarından nasıl dökülecek ki başka türlü...
Ya ‘‘Biz kimsenin namusu değiliz!’’ diyen o diller; hâyadan, imandan, nizamdan, doğruluktan kısaca ‘namus’tan mahrum yetişen bir neslin hesabını Allah’a nasıl verecekler!
(ELİF YÜKSEK / YÜKSEKOVA AJANS)