İslam Davasını Yalnızlaştırma Projeleri
İslam davetçileri, belli başlı üç büyük iftira ile yalnızlaştırılıyorlar.
1- Davetçinin hâkimiyeti ele geçirmek ve saltanatını genişletmek iftirası.
2- Davetçinin kavmine çağırdığı; yani kavmiyetçilik yaptığı iftirası.
3- Davetçinin mezhebine çağırdığı; yani mezhepçilik yaptığı iftirası.
İslami Davet bu üç iftiradan münezzehtir. Ancak İslam düşmanları bu üç gerekçeden biri veya bir kaçı ile kapıları davetçilere kapatıyorlar.
Örneğin Yunus 78. Ayeti kerimesinde: Onlar da: “Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizi döndüresin de, bu ülkede üstünlük ve hâkimiyet yalnızca ikinizin olsun diye mi geldin? Hayır, hayır, biz ikinize de inanacak değiliz” dediler. Firavun ve işbirlikçilerinin bu iftirası çok açıktır. Güya Musa (as) ve Kardeşi hâkimiyeti ele geçirip saltanat sürmek peşindelermiş!. Tarih boyunca Peygamberlerin izinden giden İslam davetçileri bu şekilde hükümdarlık, saltanat peşinde gibi gösterilerek karalanmışlardır.
Merhum şehit Şeyh Said’in davası kuşkusuz “İslam” idi. Ama onu yalnızlaştırmak için proje sahipleri “Kürt” olmasını bahane ederek hareketini Kürtçülükle itham ettiler. Onun Kürdistan devletini kurup burada hâkimiyet sürmek peşinde olduğunu söylediler. Bu yolla davasının İslam’la alakasının olmadığını dolayısıyla Kürt olmayan Müslümanların böyle bir davaya destek olmalarının gerekmediğini ifade ettiler. Bu yolla Şeyh Said’i yalnızlaştırdılar.
Şeyhin davası Osmanlıdan bir parça koparıp Kürdistan kurmak olsaydı kuşkusuz Osmanlıyı parçalamak isteyen mütegallibe ona destek çıkardı. Çünkü onlar ırkçı ve mezhepçi örgütlere desteklerini esirgemiyor Firavunun yaptığı gibi Müslümanları fırkalara ayırıp kolayca sömürmek istiyorlardı. Ancak onlar da çok iyi biliyorlardı ki bu hareket İslami bir hareketti ve bunu nedenle karşı cepheye destek verdiler.
İran İslam Cumhuriyeti de tıpkı Hz. Musa (as) ve Şeyh Said’in maruz kaldığı iftiralara maruz kalıyor, tüm kapılar yüzüne kapatılarak yalnızlaştırılıyor. 13 Ocakta Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safdi, üst düzey ABD hükümet yetkilisi ile Ürdün ve tüm bölgeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüşmeler yapmak üzere bulunduğu ABD ziyaretinin sonunda, şu açıklamada bulunmuştur: “Arap-İran ilişkilerinin bozuk olma sebeplerinden biri İran’ın Arap bölgesine müdahalesidir ve Arap-İran ilişkilerinin inşası için bu müdahale durdurulmalıdır.”
Araplar, İran İslam Cumhuriyetine her üç gerekçe ile itiraz ediyorlar. Hem Farsların üstünlüğünü savunduğu, hem tarihi Pers hegemonyası peşinde olduğu, hem de Şii mezhebini yaymaya çalıştığı iftiralarını ileri sürüyorlar.
Oysa İslam Cumhuriyetine yöneltilen bu üç iftira da somut hiçbir delile dayalı değildir. İslam Cumhuriyetinin Müslümanlarla ilişkileri Kuran ve Sünnete dayalı İslam kardeşliği üzerinedir. Hiç kimsenin de iç işlerine karışmamaktadır. Ancak bu Müslüman kavimlerin yaşadığı topraklar İslam düşmanlarının işgali altındadır. Filistin adeta açık hapishanedir. Dünyanın her yerindeki Müslümanların bu toprakları işgalden kurtarma sorumluluğu mevcuttur. Bu sorumluluğu “İran İslam Cumhuriyeti” devlet olarak yerine getirmeye bu topraklar üzerindeki küfrün hâkimiyetini kırmaya çalışmaktadır.
Zamanımızda Firavunun büyücüleri rolündeki, Küresel Siyonizm’in etki ajanları ısrarla İslami hareketi ırkçı, mezhepçi ve hâkimiyet alanını genişletme peşinde göstermeye çalışarak yalnızlaştırıyorlar. İslami İran; Türk, Arap ve Kürt milliyetçilerinden aldığı tepkinin çok daha fazlasını Farslardan almaktadır. Onlar da kendi milli kaynaklarının Şii ve Fars olmayanlara harcanmasına şiddetle tepki gösteriyorlar. Bir bakıma onlar da kapıları kapatıp İslami İran’ı yalnızlaştırıyorlar.
Buna mukabil nasıl ki kendi ırkından aşiretinden olmayanlar efendimizin davasına desteğe koşmuşlarsa İslami İran’ın desteğine koşan farklı ırk ve mezheplerden davetçiler de mevcuttur.
Biz bütün bu muhasarayı, kapıları kapatmayı, yalnızlaştırmayı hakikat üzere olmanın işaret taşları olarak kabul ediyoruz. Vesselam (Emin Güneş - Hürseda Haber)