İslam Barış Dini midir?

İslam S-L-M harflerinden türemiş bir kelime olup barış huzur güvenlik esenlik gibi anlamlar içerir. İslam’ın nihai hedefi bütün insanlığa barış, huzur, güvenlik ve esenlik getirmektir.
Ama Nasıl?
İslam ve Küfrün felsefi temelleri birbirine zıttır.
Küfürde hakkın temelinde GÜÇ vardır. Güçlü isen haklısın. Bu güç sayesinde çıkarın olan her şeyi ele geçirmen, zapt etmen, gasp etmen senin en tabii hakkındır. Normal şartlarda bir devletin ordusu kendi sınırlarını müdafaa ve muhafaza ile görevlidir. Oysa bu Amerika, İngiltere ve benzeri devletlerinin milli sınırları dışındaki asker, silah ve teçhizatı kendi sınırlarındakinden fazladır. Bunlar binlerce kilometre uzaktaki devletlere asker konuşlandırıyor, üsler kuruyor, çıkarlarına muhalefet eden yönetimleri keyiflerine göre değiştiriyor, onlara uşaklık eden yöneticilere muhalefet edenleri esir alıp işkence uçakları ile istediği yere götürüp işkencelerle öldürüyorlar. Bu zalimlere ve işbirlikçilerine: “bunların buralarda ne işi var” denildiğinde verdikleri cevap: “çünkü oralarda çıkarları var” olacaktır.
Oysa İslam’da “Hak” (El Hakk) kelimesi aynı zamanda Allah’ın cc esmasındadır. “Hak”, Hak Teala’nın verdiklerinden ibarettir. Bir şeyin hak olabilmesi için bütün hakların mutlak sahibi olan Allah cc tarafından (gerçek veya tüzel) kişiye verilmiş olması gerekir. Neyin hak olup olmadığında ölçü budur. Bir yetki veya eşya Allah tarafından bahşedilmiş ise onun üzerinde tasarruf hak, değilse batıldır. Hak sahibinin yanında Hak Teala vardır. Haklı demek yanında Allah cc olan demektir. Haksız da yanında Hak Teala olmayan demektir. Bu nedenle Müminlere “güçlü olan kimdir?” diye soruduğunda “haklı olandır” cevabı verilir. Mutlak güç sahibi Allah’ın cc yanında olduğu kişiden daha güçlüsü düşünülemez. Güçsüz olan da haksız olandır. Allah’ın cc vermediği bir “hak” üzerinde tasarrufta bulunanın, tasarrufu batıldır. Bu eylem Allah’ı cc karşısına almaktır.
Kısaca İslam’da gücün kaynağı ‘Hak’, Küfürde hakkın kaynağı ‘güç’tür.
Küfür bu felsefi anlayışı nedeniyle güçlü olduğunda saldırganlaşır, zayıfların yeraltı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirmeye çalışır. Buna itiraz edenlere, izzetini ve servetini korumak isteyenlere karşı savaşlar çıkartır. Bu savaşların sonunda zayıfları ezer, kanlarını döker, analarını ağlatır, çocukları öksüz bırakır. Bazen kullandığı kimyasal, nükleer ve biyolojik silahlarla tabiatı bozar, hayvan ve bitkiler için yaşanmaz hale getirir. Bunları yaparken az veya çok kendi askerleri de ölür, onların da anaları ağlar, çocukları öksüz kalır.
Kâfirler güçlü olunca sadece Müslümanlara değil birbirlerine de saldırırlar. Nitekim 2. Dünya savaşında birbirlerinden 60 milyon insan öldürdüler. Oysa İslam Güçlü olduğunda Kâfirler sadece Müslümanlara değil birbirlerine de saldıramazlar. Çünkü Müslümanlar zalim kim olursa olsun onun zulmüne mani olmayı görev kabul eder.
Demek ki küfür İslam’dan güçlü olursa dünya barışı bozulur, huzur ve güvenlik kalmaz, her iki taraf için kan ve gözyaşı kaçınılmaz olur.
İslam’da ne kadar güçlü olursanız olun Allah’ın cc size vermediği bir şeyde hak iddia edemezsiniz. Kâfir devletlerin yer altı ve yer üstü zenginlikleri, Allah’ın cc onlara lütfudur. Diledikleri gibi tasarruf edebilirler. Onların servetine göz dikmek onu batıl yollarla ele geçirmek hak değil, haramdır. Bir Müslüman kavim karşı tarafın zayıf oluşundan istifade ile iştahı kabarıp onların elindekini almaya kalkışırsa haksızlık etmiş olur. Bu eylemi ile Kâfir devletin fiilini işleyerek Hak Teala’yı karşısına almış olur. Sonuç itibarı ile bunlar kendilerini Müslüman olarak tanımlamış olsalar da Allah’a teslim olmayan gasıp ve zalimdirler. Aziz İslam onların eylemlerinden beridir. Zira İslam açıkça anlaşmalara sadakati ve mütecaviz olmamayı emreder.
İslam, Küfürden güçlü veya eşit olduğunda kâfirler için CAYDIRICI olacaktır. Kâfirler, korktukları için Müslümanlara saldıramayacak, sürekli sulh anlaşmaları imzalama gayreti içine gireceklerdir. Müslümanlar da Allah’tan cc korktukları için saldırmayacaklar ve dünya barış, huzur, güvenlik ve esenlik yurduna dönüşüp emniyetle dolacaktır.
Dünyanın bu gün içinde bulunduğu kaos Kafirlerin Müslümanlardan daha güçlü olmalarından kaynaklanmaktadır. Bütün Müslümanların hem kendilerini hem de insanlık ve tabiatı korumak için İslam’ı güçlendirmeye çalışmaları farz-ı ayndır. İslam’ın izzeti, Müminlerin ırz, namus ve iffetleri ancak bu yolla korunabilir.
Bu gün direniş cephesi: “Ey mü’minler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir ve hiçbir haksızlığa uğramazsınız.”(Enfal 60) uyarınca hem bütün gücü ile KUVVET hazırlıyor hem de muhtelif cephelerde savaşıyor.
Direniş cephesinin elindeki silahların çeşitliliği ve birçoğunun sürpriz olması İsrail’i caydırmaktadır. Zira Gazze’ye her saldırdığında farklı bir füze çeşidi ile karşılaşmış ve daha ne tür füzelerin mevcut olduğunu bilemediğinden artık saldırma cesaretini kaybetmiştir. Karadan saldıramadığı gibi hava saldırılarında da istediği sonucu alamamaktadır. Direnişin bu caydırıcı gücü İsrail’i Arzı Mevu’d hayalinden caydırmış, tarihinde yaşamış olduğu iki büyük yıkımdan sonra üçüncü yıkım korkusu ile uykularını kaçırmıştır. Çünkü direniş açıkça İsrail’i kanser uru ilan etmiş bir ameliyatla koparılıp ümmet coğrafyasının dışına atılacağını dünyaya ilan etmiştir.
Bütün kâfirlerin ve işbirlikçilerinin direniş cephesi karşısında konum almaları bu gücün İSLAM GÜCÜ olduğuna delalet emektedir. Direnişin en az kâfirler kadar ve daha fazla bir güce ulaşması dünya barışının teminatı olacaktır. Savaş, kan ve gözyaşı istemeyen Müslim/gayrimüslim her vicdan sahibi direnişe destek olmalıdır. Nitekim direniş cephesi içinde ve yanında her din, mezhep ve kavimden insanların varlığı bu gücün aynı zamanda insanlığa hizmet eden bir güç olduğunu göstermektedir. Vesselam. (Emin Güneş - Hürseda Haber)