Yahudi-Leş-Miş Devletlerimiz
1978 yılında S.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih bölümüne başladım. Eski çağ tarihi dersimize Prof. Dr. Firuzan KINAL geliyordu. Çoğumuzun ilk kez gördüğü Prof. hocamıza bir arkadaş şöyle bir soru sordu: - Hocam nasıl Prof. olunur, biz de Prof. olabilir miyiz?
Hoca: - Prof. olmanın bir şartı var, o olmazsa ne yaparsanız yapın olamazsınız. “Ya aslen Yahudi olacaksınız ya da Yahudileşmiş” olacaksınız.
Ben: - Hocam siz hangisindensiniz dedim. İkincisi dedi.
Dünyada Aslen Yahudi bir devlet var ama İktidara gelmek ve iktidarını korumak için Yahudileşme şartı olduğundan Müslüman devletler (halklarını tenzih ederek söylüyorum) maalesef YAHUDİLEŞMİŞLERDİR.
Buna "Yahudileşmek" yerine “NORMALLEŞME” diyorlar.
Bize “2 milyara yakın nüfusunuzla, elli küsur devletinizle neden 2 milyona yakını Müslüman, 9.5 milyonluk ve dünyada bir tek biricik olan Yahudi devleti ile baş edemiyorsunuz” diyenlere diyoruz ki “yanılıyorsunuz, aksine bir tek biricik İslam devletimizle, milyarlarca Siyonist ve onlarca Yahudileşmiş ülke ile savaşıyor, elhamdülillah baş da eğmiyoruz.”
İsrail işgal rejimi, buz dağının görünen kısmıdır. Suyun altında kalan asıl gövde Amerika, Avrupa ve doğalgaz ile petrol zengini gerici Arap rejimlerinden oluşmaktadır.
Bu ana gövdenin İsrail’le birlikte hareket etmesi yeni değildir. Bunlar, Nemrudun Hz. İbrahim’i, Firavunun Hz. Musa’yı beşikteyken öldürmeye çalıştıkları gibi bizim devletimizi doğarken boğmak istediler. Amerika ve Avrupa her türlü konvansiyonel ve kimyasal silahları, gerici Arap rejimleri milyarlarca petrodolarları ile Saddam öncülüğünde bu devleti daha bebeklik çağında öldürmeye kast etti. İslam devleti 1 Şubat 1979 da doğmuş, 22 Eylül 1980 de vahşi yamyamların saldırısına maruz kalmıştı.
Yahudileşmiş devletler, halen emir ve direktifleri ile hareket eden vahşi terör örgütleri aracılığıyla biricik devletimizle savaşıyorlar. Bu yolla bizim kan kaybımıza neden olurken İsrail’e kan pompalıyorlar.
Mavi Marmara olayından sonra iyice köşeye sıkışan İsrail, özellikle Türkiye’nin ilişkilerini kesmesi ile adeta can çekişiyordu. Hava yolları şirketleri iflasın eşiğine gelmişti. Direniş cephesinin Golan’a yığınak yapması, askeri hazırlıklar ve tahkimatlar sonucu İşgalcinin bir üfürüklük canı kalmıştı.
Tam da bu sırada Amerika ve Avrupa’nın öncülüğünde Yahudileşmiş devletlerden oluşan koalisyon İsrail’in imdadına yetişmiş, ona can suyu olmuştur. Çünkü her Yahudileşmiş devletimizin İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmamak gibi öncelikli bir görevi olduğuna dair asli Yahudilerle yazılı taahhütleri mevcuttur.
Şehit Seyyit Kutup yıllar önce “Şu gördüğünüz Arap ordularının varlığı İslam’ı ve Müslümanları korumak ve onları savunmak için değildir. Tam aksine bu ordular sizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı öldürmek için var olmuşlardır. Yahudi ve kâfirlere tek kurşun dahi sıkmazlar.” Demiştir.
Yoksul halkın boğazından kesilen servetlerle yapılan yüksek teknoloji silahlar, İHA/SİHA’lar maalesef NATO envanterine kaydedilmekte Afganistan’da olduğu düğün konvoylarımızı bombalayan Amerikan askerlerine koruma görevi üstlenmektedirler. Gazze bombalanırken kimse bu gurur kaynaklarımız(!) nerede ne işe yarar demiyor veya diyemiyor.
Bu nedenlerle Müslüman ülkeler başlarındaki emperyalizmin kuklası rejimlerden kurtulmadıkça devletlerimiz kâmil manada İslam devletine dönüşmedikçe bize yöneltilen ithamları haksız ve yersiz buluyor ve reddediyoruz.
İsrail ile savaşmayı göze alamayan devlet, İslam devleti olamaz. Bizim belki de öncelikli görevimiz Yahudileşmiş yönetimlerimizle hesaplaşmak, onları İsrail ile savaşan Aziz İslam cephesine başka bir ifade ile direniş cephesine çekmektir, vesselam. (İslamianaliz)