Arabuluculuk ve Tarafsızlık
Yaşadığımız topluluk içerisinde iyi durumların yanında sorunların da her zaman var olması, kabul edilmesi gereken bir gerçekliktir. Çünkü beşerin olduğu yerde mutlaka yanlışlar, hatalar ve sorunlar olacaktır. İnsan olmamız hasebiyle sorunun varlığını da normal karşılamamız gerekir.
Sorunun varlığını kabul ettikten sonra asıl önemli olan şey, soruna olan bakış açımız, sorunu çözme adına adım atıp atmadığımız ve süreç konusundaki samimiyetimizdir. Tabii bu işe soyunanların yükümlülüklerine de dikkat etmeleri gerekir. İş adım atmakla bitmiyor. Takip ve işi sonuca götürmedeki ısrar çok önemlidir.
Toplum olarak karşılaştığımız sorunların tarafları şahıslar, eşler, aileler, aşiretler, cemaatler, örgütler hatta devletler dahi olabilir. Gözden kaçırılmaması gereken bir ilke daha var ki, arabuluculuk işlevi sırasında tarafsızlık ilkesi asla gözardı edilmemelidir. Fakat iş sonuçlandığı zaman, haksız taraf üzerine düşeni yapmadığında arabulucular "tarafsızlık bitmiştir" deyip, haklı olan tarafın safında yer alıp, haksız olan taraf ile mücadele etmelidir.
Bu ilke biz insanların keşfettiği bir şey değildir. Yüce Allah(cc) Kur'an-ı Kerim'de bu ilkeyi bir emir olarak bize bildirmiştir. Şimdi sorunlara karşı yaklaşımımız bu olması gerekirken, son zamanlarda bir düşünce modası gelişmiş ve bazıları da bu rüzgara kapılmışlar maalesef. "Efendim, İslam'ın günümüzde yeniden yorumlanmaya ihtiyacı vardır. Günümüzün gerçekliklerini gözardı edemeyiz." diyorlar. Günümüzdeki bu dar kafalı okumuş cahillere verilecek bir cevap vardır. O da şudur: İslam'ın hiç bir zaman bizim aklımızın, düşüncelerimizin süzgecinden geçirilmeye ihtiyacı yoktur. Tam tersine her zaman ve her yerde bizim aklımızın ve düşüncelerimizin İslam'ın süzgecinden geçirilmeye ihtiyacı vardır. Kur'an ve Sünnet olmaz ise dünyanın hiçbir yerinde sorunlar tam anlamıyla çözüm bulmayacaktır.
Çözüm demişken, biliyorsunuz ki ülkemizdeki en sıcak gündem Çözüm Süreci denilen bumeranga dönüşmüş olan süreçtir. Öyle bir hal almış ki, taraflar halkı düşünmeyi bir tarafa bırakmış ve kendi çıkarlarının peşine düşmüş. Bu meselede konuşulacak çok şey var. Fakat benim vurgulamak istediğim konu farklı.
Çözüm sürecine destek olmak istediğini söyleyen bazı taraflar, her yerde tarafsız olduklarını söylüyorlar ve sürekli sağduyu çağrıları yapıyorlar. İyi de kardeşim bu süreçte haksız olan, yanlış yapanlar yok mu? Neden onlara karşı sesinizi yükseltmiyorsunuz diye sormaz mı halk.
Haksızlığın olduğu yerde tarafsızlık olmaz.
Ne olursa olsun çözüm süreci devam etmeli diyenler, hem pkk/hdp kanadına ve hem de hükümet/devlet kanadına karşı "Evet çözüm süreci devam etmeli, fakat herşeye rağmen değil" diyebilmeli. Her iki tarafa da haksızlıklarını dile getirmeli ve haklı olan halk kitlesinin(tarafın) yanında yer almalı. Çözüm sürecinde de "Kürt meselesi ile Pkk meselesini" ayrıştırıp bunu deklare etmeli.
Pkk ve hdp kanadı halka zulmederken, insanların evini ve işyerini yakarken ve en kötüsü de insanları katlederken, aman çözüm süreci zarar görmesin demek, tarafsızlık değil göz göre-göre taraf olmaktır. Zalimi savunmaktır.
Tarafsızlık ilkesinin temelinde haksızlık olmasın, haksızlık ortadan kalksın düşüncesi vardır. Bu insanlık tarihinin en doğru stratejisidir. Fakat haksız taraf belli olduktan sonra da tarafsızlığa devam etmek ise bu ilkenin ruhuna terstir. Bunu bize Kur'an-ı Kerim söylüyor.
Tabii ki bu hitap biz Müslümanlaradır. Gayri müslimlere söylenecek söz yoktur. Benim de buradaki sözlerim Müslüman kardeşlerimizedir. Lütfen haksızlığa karşı sesimizi yükseltelim ve hak adına haklının yanında yer alalım. (Emin Özaslan)