"Türkiye’de mukaddesatçı yayınlar İsrail'in kara propagandasını yapıyor"
Oda TV yazarı Soner yalçın Türkiye'deki "mukaddesatçı" yayınlarla bilinen camianın İsrail'le aynı çizgide buluştuğunu yazdı.
Sabiha Sultan, Vahdettin’in küçük kızıydı. Denilene göre güzelliği dillere destandı ama bu sebepten çok babasının padişah olması nedeniyle talipleri çoktu: Rauf Orbay, Mahmut Kamil Paşa, Babanzade Fuat Bey ve hatta Mustafa Kemal…
Bir talibi de İran’dan vardı: Ahmet Şah…
Gerek babası Muhammet Ali Kacar ve gerekse Ahmet Şah, Sabiha Sultan’ı babasından istedi. Vahdettin kızının Tahran Sarayı’na gelin gitmesini istemedi, “maalesef nişanlı” yalanını söyledi. Niye böyle gerekçe uydurduğunu -Ulviye’nin kocası- damadı İsmail Hakkı’ya şöyle açıkladı:
-"Bütün Sünnilerin halifesi olan ben, nasıl olur da kızımı Şii hükümdara veririm?"
Gerçekten halifelik ile ilgisi var mıydı? Çünkü ayrıca Vahdettin, şeyhliğini Ömer Ziyaeddin’in yaptığı Gümüşhanevi Dergahı’na bağlıydı. Ki burası Nakşibendiliğin -Süleymaniye kökenli- sofu Halidi koluna bağlıydı.
(Kavalalı soyundan gelen Sünni Kral Fuat, kızı Fevziye’yi İran Şahı Muhammet Rıza Pehlevi ile evlendirmekte sakınca görmedi.)
Şuraya geleceğim:
***
Hiç kabul etmeseler de; Türkiye’de mukaddesatçı yayınlar mezhepçi.
Geçen hafta bir kez daha yaşadık: Filistin eski başbakanı, Hamas Siyasi Büro şefi İsmail Haniye, Tahran’da -muhtemelen- MOSSAD CIA ortak operasyonuyla öldürüldü.
Ülkemizdeki muhafazakâr yayınların çoğu gerek haberlerinde gerekse yorumlarında hedefe İran’ı koydu! Yayınlardaki “mezhep virüsü”, küresel medyanın bile yapmadığı şekilde İran'ı suçladı. Biri bile suikastin “asıl niyeti” üzerinde durmadı.
Öyle ya, Hamas’ın en barışçıl ismi hem de Tahran’da niçin katledildi? Hiçbiri İran-Hamas ilişkileri üzerinde durmadı. Sanki bu ittifaktan rahatsızlar gibi…
Geçmişe dönük güçlü bağı var. Humeyni 1979’da İsrail’in Tahran Büyükelçiliğini kapattı ve yerine Filistin Büyükelçiliği açtı. Cadde isimlerinden askeri birliklere kadar Kudüs ve Filistin temalı kavramları sembolleştirildi…
Humeyni’nin ilk ziyaretçilerinden biri Yaser Arafat oldu. (Parantez açmalıyım: İran, 1950’de Türkiye’den sonra İsrail'i tanıyan ikinci Müslüman devlet oldu. Şah yönetimi bölgede İsrail'in en önemli müttefiki durumuna geldi. Petrolü millileştiren Başbakan Musaddık, İsrail’deki İran konsolosluğunun kapatılmasına da karar verince CIA darbesiyle düşürüldü. İslam devrimi bu ABD himayesindeki politikayı alt üst etti.)
Sovyetler Birliği dağılıp ABD “küresel imparatorluk” haline dönüştüğünde Filistin'e Arap ülkelerin desteği azaldı. Bu süreçte İran'ın, -silah gibi- maddi desteği ise arttı. İran-Hamas ilişkileri yoğunlaştı. Hamas, Tahran’da büro açtı. İran, Hamas militanlarını eğitmeye başladı…
Bunun tarihsel anlamı şuydu:
“Şiiler ile Sünniler Ortadoğu'da ABD-İsrail siyasetine karşı ittifak kurdu.”
***
Ne İran ne de Hamas mezheplerini / teolojilerini öne çıkarmaktan çok siyasi ittifaklarını güçlendirdi. Oysa, Müslüman Kardeşler ilk başlarda Humeyni rejimine karşı çıktı, eleştirel yaklaştı. Sadece dini ayrılık değil, İran'ı Arap düşmanı da olarak gördü. Ve fakat:
ABD liderliğindeki “yeni dünya düzeni” Hamas'ın lideri konumundaki Şeyh Ahmet Yasin’i ilk kez İran’a yaklaştırdı. Arkası hep geldi. Hamas lideri Halit Meşal, İran’daki camilerde konuşmalar yaptı. Vs. Uzatmayayım:
Şii İran-Sünni Hamas ittifakı kimleri rahatsız ediyor?
Türkiye’deki mukaddesatçı yayınların psikolojik harbe yönelik propagandalarının gizli maksadı ne?
Oysa saflaşma belli:
Bir yanda İran, Suriye, Yemen, Hizbullah, Hamas var, diğer yanda İsrail, Suudi Arabistan, Mısır, ABD var.
Türkiye’deki siyasal İslamcıların gözünde mezhep örtüsü bulunmaktadır. Vahdettin’e kutsallık vermeleri de bundan!(Soner Yalçın/Odatv)