Molla Mustafa’nın Aziz Hatırasına…Musa Duman yazdı
"Molla’nın “balıklar” hariç hiçbir canlıyı incittiğine şahit olmadım. Kimseye karşı art niyet taşımazdı. Hep güleryüzlüydü, mütevaziydi, sevgi doluydu. Hep iyiyi ve güzeli öğütler, günahtan ve münkerden sakındırırdı."
Vefatından üç gün önce yanına gittiğimde onu son görüşüm olduğunu bilmiyordum, son kez birbirimize baktık ve dudaklarından şu sözler döküldü “Musa ben yolun sonuna geldim.” İkimizin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Bu köşede gündeme dair çok haberler yaptık, çok yazılar yazdık. Ancak bugün farklı bir konuyu sizlerin dikkatine sunacağım. Bu satırları kaleme almayı tarihe not düşmek bakımından kendime bir vefa borcu biliyorum.
Türkiye Müslümanları, hususen de Sakaryalılar 28 Ekim’in ilk saatlerinde “Molla”larını kaybetti. Asıl ismi Mustafa Özavcı olan Molla Mustafa Hoca, kurra hafızı olduğu için “Molla” lakabını bir ömür gururla taşımıştı.
73 yıllık hayatı boyunca Sakarya’da yüzlerce genci Kur’an tedrisatından geçirmişti. Bu gençlerden biri de bendim. Ortaokul yıllarımdan itibaren senelerce ondan eğitim aldım, kelimenin tam anlamıyla yanında büyüdüm. İçinde Molla geçmeyen cümle kurmazdım, herhalde Molla ile olan anılarımı tek tek anlatmaya kalksam ortaya kendi biyografim de çıkacaktır.
Onunla birlikteyken kendimi hiç olmadığı kadar mutlu ve huzurlu hissederdim. Bize karşı muhteşem bir sevgi ve şefkat beslerdi. Benim sürekli soğuk olan ellerimi benden çok dert ederdi. Veciz ifadeleri ile bizi gülmekten kırıp geçirirdi.
Balık tutmak en büyük hobisiydi. Benim ezberlerime güvenir, bazen can kulağıyla dinlemezdi. Bir seferinde sabah namazı saatlerinde yaptığımız ders sonrası arkadaşlarıyla balık tutmaya gideceği için ben daha ezberin yarısındayken ışıkların kapandığını ve karanlıkta kaldığımızı hiç unutmam. Böylesine heyecanla beklerdi balık organizasyonlarını.
Molla’nın “balıklar” hariç hiçbir canlıyı incittiğine şahit olmadım. Kimseye karşı art niyet taşımazdı. Hep güleryüzlüydü, mütevaziydi, sevgi doluydu. Hep iyiyi ve güzeli öğütler, günahtan ve münkerden sakındırırdı. Kimseyle tartışabilecek, kavga edebilecek bir karakteri yoktu. Dosdoğruydu, hinlik asla kitabında yoktu.
Çarşamba Pazarı’ndaki esnaf arkadaşları ona “Humeyni” diye hitap ederlerdi. O da bundan fevkalade mutlu olurdu. Rahmetli İmam’a ve İslami direnişe sevdalıydı, İmam gibi basit yaşardı.
Yemen’deki Suudi Arabistan işgali onu hüzne boğardı. Maddi, manevi Yemenliler için çırpınırdı. Son Aksa Tufanı Savaşı, amansız hastalığına teşhis konulduğu zamana denk gelse de, tedaviden ilk fırsat bulduğu zaman yasağı delerek eylemlerde, kermeslerde yerini alırdı.
Nasrallah’ın ve Yahya Sinvar’ın şehadet haberini hasta yatağında almak zaten yorgun olan bedenine çok ağır gelmişti.
Son dönemlerinde sürekli dava arkadaşlarını özlediğini söylerdi. Mahzundu, ama sırat- müstakim üzere bir hayat sürdüğü için kendinden de emindi.
*****
Takvimler 28 Ekim’i gösterdiğinde ise acı haber gelmişti. Molla gece yarısı gözlerini yummuştu.
Molla için vuslat vaktiydi. Benim yüreğim ise yangın yeriydi. Vefat haberi gelmeden birkaç saat önce eski fotoğraflarımıza bakıyordum. Gözümün önünden bir film şeridi gibi son 15 sene geçiyordu. Ne kadar anı biriktirmişiz Molla ile. Bugüne kadar ilk kez bu denli yoğun teşrik-i mesaimin olduğu bir insanı kaybediyordum. Donatım’ın sokakları, “İkram Aperatif” hatıralarımıza şahitti.
Vefatının ardından üç gün geçti. Ben hala onun ölümüne alışabilmiş değilim. Sanki telefonum çalacak ve ekranda “Molla” yazacak veya bir yerden çıkıp gelecek beklentisi içindeyim.
Sen beni hiç kırmadın bu fani dünyada mollam, ben de seni kırmadığıma inanıyorum.
Güle güle git, bize hakkını helal et! Seni hiçbir zaman unutmayacağız…(Musa Duman/İslami Analiz)