Bu Mücadele Ne Petrol Ne Mezhep Ne De Kavim Mücadelesidir
Bölgedeki işbirlikçi rejimler bu güne kadar efendileri tarafından hiç bu kadar aşağılanmamıştı. Bu alçak hainler işledikleri cinayetlerde de hiç bu kadar pervasızlaşmamışlardı. Bunların saray mollaları hiç bu kadar itibarsızlaşmamışlardı.
Melun İsrail otoritesinden izin almadan kuşatma altındaki mazlum Gazze halkına yardımı uygun bulmayan Hocaefendi(!) ile İhvan mensuplarının vahşice katledilmelerine fetva veren Ali Cuma ikilisine; bütün dünya Müslümanlarının şecere-i melune-i habiseden kral Selman’a itaat etmelerini isteyen Sudeysi soytarısı da eklendi.
Öncülüğünü Hocaefendi(!), Ali Cuma ve Südeysi gibilerin oluşturduğu cephe zamanımızda kavuştuğu güce hiçbir dönemde ulaşamamıştır. Bu zihniyetin sembol ismi Hocaefendi(!)’nin şahsına düşmanlık edilse bile ülkemizde onun “fikirleri” maalesef hiç olmadığı kadar hararetle savunulmaktadır. Bu saray soytarılarının düşman olduklarına istisnalar hariç bütün müderris, muharrir, müteşeyyihler düşmanlık etmektedirler.
Bunların ortak özelliği aşırı derecede iktidar yalakası olmaları, güce tapmaları hakkı değil kuvveti meşruiyetin kaynağı olarak kabul etmeleridir. Bunlar “küresel güçlerin çıkarlarına çomak sokanları” bölgenin huzurunu bozmakla “fitne” çıkarmakla itham ederler.
Sırtını İsrail’e dayadıklarını utanmadan sıkılmadan açıklayan Suud yetkililerini, İsrail’in güvenliği için Suud’a ihtiyaçları olduğunu itiraf eden ABD yetkililerinin açıklamaları izliyor. Buna rağmen Haremeyni şerifin Kuds’ü şerif gibi İsrail’in eline geçmesini “küresel Siyonizm’in çıkarlarına çomak sokanların” eline geçmesine tercih eden anlayış hâkimiyetini sürdürmektedir.
Bu anlayış bizi şaşırtmıyor çünkü biz bu anlayışla ilk defa karşılaşmıyoruz. Bu sapkın anlayış Mesela Sıffında Ammar b.Yasir (ra)’ın şehadetinden Muaviye’yi değil Hz. Ali’yi (kv), sorumlu tutmuştur. Kerbela faciasından ümmetin yüzkarası Yezid’i değil, meşru otoriteye başkaldırdığı iddiasıyla Hz. Hüseyin’i(ra) sorumlu tutmaktan çekinmemiştir.
Adamlar kendilerince haklıdırlar! Kırk yıl kadar önce Batıasya (Ortadoğu) gerçekten huzur ve sükûnun hâkim olduğu bir coğrafya idi!?. İsrail ve ABD çıkarlarının devletler tarafından korunduğu, ülkelerin iç dış siyasetlerinde bu iki ülkenin belirleyici olduğu bir düzen vardı. ABD ve İsrail’in istediği ülkenin iktidarlarını değiştirebilecekleri, iktidarlarını korumak için her devletin onların sağmal ineği olmayı gönülden kabul ettiği düzen, karşı cephenin direnişi ile bozulmakla yetinilmemiş bu iki ülkenin kendi güvenlikleri dahi tehlikeye düşürülmüştür.
Kim ne derse desin bu mücadele ne petrol ne mezhep ne de kavim mücadelesidir. Bu mücadele HAK BATIL mücadelesidir. Hak batıl mücadelesinde “tarafsızlık” bal gibi de batıl taraftarlığıdır.
Bize Sıffını Kerbela’yı kurcalamayın fitneye sebep olursunuz diyenler bu gün de bu konuları irdelemeyin Fitne olur diyorlar. Biz de tam aksine bu konuları örtbas etmek hakkı batıldan ayırmamak daha büyük fitnedir diyoruz.
Allahım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et. (Hacı Hisarlı - HÜRSEDA)