O ne güzel dost idi...
Mehmet’le farklı kaynaklardan doğup aynı nehre dökülen iki pınar gibiydik. Tanıştıkça ne kadar çok ortak yönümüzün olduğunu fark ediyor, aynı hedefe programlandığımızı anlıyorduk. Camiayı yakından tanımama vesile olanlardan birisi idi. Birbirimize pınarlarımızın kaynaklarından bahsettikçe aslında aynı havzadan aynı kaynaktan beslendiğimizi anlıyorduk. O benden farklı olarak Risale-i nurdan epeyce gıdalanmış ben de bir dönem tasavvuf ile haşir neşir olmuştum.
Esen sert rüzgârlar birilerini sağa sola savursa da o hiç savrulmadı, rüzgâr karşısında eğilmeden dimdik durabildi. Bu anlamda birbirimize iyi destek oluyorduk.
Vahdete vurgu yapması mezhep taassubunu reddetmesi İşbirlikçi körfez ülkelerine yönelik sert eleştirileri fanatik mezhepçilerin dikkatinden kaçmamıştı. Öyle ki, yazdığı gazeteye “O, artık bu gazetede yazmasın” talepleri iletiliyordu.
Kudüs’ün özgürlüğünü şiar edinmiş Gazze’ye yönelik saldırıların yoğunlaştığı dönemlerde O da duygusallaşır duygu yoğunluğu yaşardı. Çünkü O antisiyonist cephenin ön saflarında mücadele veren bir mücahit idi.
Ümmetin dertleriyle içten ve samimiyetle ilgilenmesi nedeniyle kendisi ile aynı çizgide olmayanlar da O’nu kendi camialarının bir kaybı gibi değerlendirdiler. Buna herkesle barışık olmak diyorlar. Gerçekten Mehmet başta kendisi ile ve herkesle barışık bir kardeşimizdi.
Tam da herkesin bir biri ile kavgalı olduğu bir dönemde Mehmet Yavuzlara ne kadar muhtaç olduğumuzu anlıyoruz. Bu yüzden rabbimizden yeni Mehmetler ikram etmesini istedik.
En çok beni etkileyen tarafı davetteki sabrı idi. En ufak bir umut ışığı gördüğünde saatlerini hatta günlerini bir kişiye harcamaktan kaçınmazdı. Daha açık bir ifade ile benim bunda hayat yok! Bunda dava adamlığı belirtisi yok! Dediğim kişileri ustalıkla davaya kazandırmasına şahit olmuştum.
Bende hayranlık bırakan yönü hararetle savunduğu bir düşüncesinin yanlışlığını anladığında derhal vazgeçme erdemliliğini gösterebilmesi idi. Her zaman hakikatin öğrencisi konumunu koruyordu. Hakikatin kimden geldiği onun için önemli değildi.
Onu yakından tanıyanların hayatından çıkaracakları en büyük ibret; içinde yaşadığımız düzenin ne denli zalim olduğu, masum ve mazlum insanlara ne denli gaddar olduğunu anlamak olacaktır. İyilik ve fedakârlık abidesi insanların tağuti düzende nasıl işkencelere maruz bırakılıp zindanlara tıkıldığının numunesi idi.
Halen her biri birer Mehmet Yavuz olan kardeşlerimizin zindanlara hicretlere maruz bırakılmış olması Devlet millet ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor. Milletin arakasından hüzne kedere boğulduğu abilerimiz (Merhum Erbakan) ve Mehmet Yavuz gibi kendini milletin menfaatlerine adamış kardeşlerimiz neden devletin gadrine uğrarlar. Devlet ve millet daha ne zaman birbiriyle barışacak.
Ol merhuma havz-ı kevseri, nebilerle sıddıklarla şehitlerle haşrolmayı, kıymetli eşine oğlu İbrahim ve bacılarına hepimize sabrı cemil diliyorum. (Hacı Hisarlı - HÜRSEDA)