Ümmetin Geleceği Açısından İnkılabın Önemi
İnkılap öncesi ümmetin şöyle bir beklentisi vardı; Ümmet bir araya gelecek, 1.5 milyar Müslüman tükürse işgal rejimi tükürüğe boğulacak falan filan. Şimdi gördük ve anladık ki bu bir ham hayalden ibaretmiş. İşgal rejimine karşı kurulmasını hayal ettiğimiz ve “İslam ordusu” olarak adlandırılan 38 ülkenin katılımı ile oluşan 200 bin kişilik ordu maalesef işgal rejimine kalkan olma amacı taşıyordu. Sonradan Arap Natosu olarak adlandırılan bu ve benzeri yapıların asıl hedefi İşgal rejiminin güvenliğini sağlamaktı. Yani Üçüncü yıkımı engellemek yani Hizbullah’ı durdurmaktı.
Esasen biz 1967 harbinde İşgal rejimi ile adeta ümmet olarak savaşmıştık. Dört anlı şanlı ülke Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün aynı anda saldırıya geçmişlerdi. Hem de 2006 Temmuz harbindeki İşgal rejiminin onda bir gücündeki terör şebekesine karşı. Altı günde İşgal rejimi topraklarını dört misli arttırdı. Dört koca devlet Hizbullah kadar başarılı olamamışlardı. Zira moloz yığınına dönüştürülmüş bu kitlenin büyüklüğü bir şey ifade etmiyordu. 1.5 değil 15 milyar olsalar da sonuç değişmeyecekti.
Gördük ve anladık ki bizim bir avuç Hizbullahi mücahidimiz koca koca ordulardan çok daha mükemmel iş çıkartıyor, Zira bir avuç kendini Allah’a (cc) adamış insanı tıpkı Talut Calut olayında olduğu gibi Bedirde olduğu gibi Allah(cc) düşman karşısında yalnız bırakmıyor. Vadettiği gibi onlara yardım ediyor, gaybi ordularıyla destekliyordu.
Bundan sonra da ümmetin umudu bu cephenin ön saflarındaki Hizbullah ve arkasındaki İslam inkılabı ile dünyanın dört bir yanındaki fedailerdir.
40 yıldır süren boykotlar, ekonomik ambargolar, içerden ve dışardan yürütülen ifsad faaliyetlerine rağmen İnkılab elhamdülillah dimdik ayakta ve daha nice 40 yıllara gideceğinin işaretlerini veriyor. Bu zorlu süreç İslam inkılabını başta askeri donanım olmak üzere bilim sanayi ve teknoloji alanlarında şaşırtıcı derecede hamleler yapmasını sağlamıştır.
Hala batı ve uşakları ekonomik ambargolarla sonuç alacaklarını umuyorlar. Geçen kırk yıla rağmen zayıflasa da umutlarını kaybetmiyorlar. Bundan umudunu kesenler de maalesef dehşet bir akıl tutulmasına yakalanmışlar. Bir süre önce Gaziantep’te Üniversite öğrencilerimizle buluştum. İlahiyat öğrencilerinden biri bana Prof. Unvanlı bir hocalarının sorduğu soruyu yöneltti. Soruyu duyduğunuzda siz de şaşıracaksınız. Soru şu ABD neden İmam Humeyni’nin devrimine müsaade etti de neden Mısırda Mursi’ye müsaade etmedi. Korkunç değil mi? Adamda ki inanç ve kanaat şu “ABD haşa Kadir-i Mutlaktır”. O nun izni olmadan yaprak kımıldamaz. İslam İnkılabının ABD’ye rağmen olması imkânsızdır. Bu zavallı yaratıklardan son zamanlarda giderek bir artış görüyoruz. Bu fikir fukarasına sorsan FETÖ’cülüğe karşı olduğunu da söyleyecektir. Ama bu düşünce maalesef FETÖ’nün kırk yıllık çabasının bir ürünüdür ve son zamanlarda bayağı revaçtadır. O da şöyle demiyor muydu? Dünya dümeninde ABD olan bir gemi gibidir. Gemiden atılmak ve okyanuslarda boğulmak istemiyorsan kaptanla iyi geçineceksin. Bu sapkın düşünceye Allah(cc) dümenin kimin elinde olduğunu gösterdi ama Basireti olmayan göremez.
Bu gafiller ve ahmaklar ABD’nin İran’a saldırıp şahı geri getireceği hayalini kuradursunlar. Bu hayal ile yaşayan bir yazar biliyorum yıllardır ABD bu yaz saldıracak ilkbaharda saldıracak son baharda saldıracak der durur. Her yılın dört mevsiminde yapılacağını beklediği saldırıların sayısı yüzleri geçmiştir herhalde.
Biz de ABD ve İşgal rejiminden böyle bir aptallık yapıp üçüncü yıkımın fitilinin ateşlenmesini azad Kuds-ü Şerifte namaz kılacağımız günü sabırsızlıkla bekliyoruz vesselam. (Hacı Hisarlı - HÜRSEDA)