İttihad-ı İslam
İçinde bulunsak da bulunmasak da, çabalarımız olsa da olmazsa da Tevhid mücadelesi devam ediyor. Aslında yeryüzünde Hz. Âdem ile birlikte başlayan Tevhid Mücadelesi kimi zaman zayıflasa da terk edildiği, bütün yeryüzünü küfrün teslim aldığı, muvahhid Müslümanların yeryüzünden silindiği bir dönem olmamıştır. Günümüzde olduğu gibi çokları dünyanın debdebelerine dalsalar ya da kurdukları küçük dünyalarına gömülseler de, Allah Teâlâ’nın dinine hizmet için kendilerini adayan Müslümanların İslami mücadeleleri hiçbir zaman sona ermedi ve ermeyecek.
Tevhidi mücadele aynı zamanda İttihad–ı İslam mücadelesidir. Müslümanların vahdet içinde olmaları Allah Teâlâ’nın emri olup, birliklerinin muhafazası ve izzetlerini korumaları buna bağlanmıştır.
“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın…” (Al–i İmran, 103)
Son iki asırdır İslam ümmeti büyük sıkıntılar yaşıyor. Parçalanmışlık, dağılmışlık, vurdumduymazlık, duyarsızlık ve bütün bunların neticesinde zillet İslam ümmetini perişan hale getirdi. Bunlar yaşanırken sıkıntıları aşma veİslam ümmetini bir kez daha ayağa kaldırma çabaları aralıksız devam etti. Ancak, verilen mücadelesıkıntıları aşmaya ve yaşanan büyük krizi sona erdirmeye yetmedi. Mücadele saflarını daha fazla güçlendirme, daha geniş çaplı çalışma ve Müslümanların vahdet içinde hareket edip omuz omuza düşmanlarına karşı mücadele etmeleri gerekiyor.
Müslümanların en büyük sorunlarından biri İslami mücadeleyi dağınık ve perakende şekilde yapmaları, ittihad-ı İslam için üzerlerine düşen sorumluluklarını yerine getirmemeleridir. Diğer bir ifadeyle, kendileri için kurdukları dünyanın içinde seyreden fert ya da toplum bazındaki birçok Müslüman’ın diğer Müslümanlarla vahdeti sağlamak için gerekli çabayı göstermemesidir. İslam düşmanlarına karşı sert, Müslümanlara karşı yumuşak olması gereken Müslümanlardan önemli bir kısmının, Müslümanlara karşı sert ve katı olmalarıdır. Müslümanlara kardeşçe yaklaşma gibi bir çabanın içerisinde bulunmamaları, yüz iyiliğe karşı bir iki kusurlarını öne çıkarıp bunları sürekli gündeme getirerek kardeşlerini karalama çabalarını yoğun şekilde sürdürmeleridir. Oysa söze gelince Müslümanların kardeşliğinden, vahdetin gerekliliğinden ve sıkıntılardan kurtuluş yolunun ittihattan geçtiğini söylemeyi de ihmal etmiyorlar.
“Dinlerini parça parça eden ve fırka fırka olanlardan (olmayın)! Her grup kendi ellerindekiyle sevinmektedir.” (Rum, 32)
İslam düşmanları, ittihad-ı İslam’ın gerçekleşmemesi, Müslümanların güç ve kudretlerini birleştirip İslam düşmanlarına karşı omuz omuza hareket etmesini engellemek için şeytani oyunlardan geri durmamaktadırlar.İslam ümmetinin ayağa kalkışının, İslam medeniyetinin yükselişinin biricik yolunun Müslümanların vahdeti olduğunu bildiklerinden, Müslümanların küçücük kusurlarını büyük göstererek, İslam ve Müslümanlara karşı toplumların zihinlerinde kötü algı oluşturarak vahdetiengellemeye çalışmaktadırlar.
Müslümanların zilletten kurtulmalarının biricik yoluvahdet, yani ittihadı İslam’dır. Son iki asırdır gelmiş geçmiş İslam mütefekkirlerinin önemli bir kısmı bunu dile getirirken, Müslümanların çözümü başka yerlerde aramamaları gerektiğini ifade etmiş, güç ve kudretinvahdetle gerçekleşeceğini, bununla düşmanlarına karşı ciddi bir direniş sergileyebileceklerini ve İslam medeniyetini bir kez daha ayağa kıldırabileceklerini dile getirmişler.Cemaleddin Afgani ile başlayan, Hasan el Benna ve Muhammed İkbal’lerle devam eden İttihad-ı İslam fikriyatını savunanlarının düşünceleri günümüze kadar varlığını sürdürürken, İslam için yüreği yanan bütün mütefekkirler Müslümanların kurtuluşunun İttihad-ı İslam temelinde gerçekleşebileceğini savunmuşlardır.
İtihad-ı İslam, Müslümanların güç ve kuvvetlerini birleştirip, düşmana karşı durmaları, İslam’ın mukaddesatını birlikte savunmaları, İslam coğrafyasını düşmanın saldırı ve tecavüzünden kurtarmak için imkânlarını seferber etmeleridir. İslam düşmanlarına karşı omuz omuza mücadele ederken, Müslümanların onur ve izzeti için çalışmaları ve İslam medeniyetinin inşası için seferber olmalarıdır.
İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesinin ilk adımı Müslüman fert ve toplumların fedakârlık yaparak, şahsi ve grupsal menfaatlerini gözardı etmeleri, Kur’an ve sünnet perspektifinde İslam’ın hâkimiyetini hedefleyen diğer Müslümanlarla birlikte hareket etmek için harekete geçmeleridir. İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesi için büyük fedakârlıklara ihtiyaç vardır. Fedakârlık yapmayanlar, menfaatlerinden vazgeçmeyenler İttihad-ı İslam şemsiyesi altına giremezler.
(Hürseda Haber)