İslami Mücadele Uzun Solukludur
Tevhidi mücadele uzun solukludur. İnsanları Allah Teâlâ’ya kulluğa davet etmek, Allah Teâlâ’nın çerçevesini çizdiği sınırlar içinde yaşamalarını sağlamak için çabalamak, kula kulluğun ortadan kalktığı ve sadece Allah Teâlâ’ya kulluğun olduğu bir ortam oluşturmak için çalışmak her Müslüman’ın vazifesidir.
Hz. Âdem’le başlayan bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Tarihin değişik evrelerinde Allah Teâlâ’nın insanları hak yola davet etmek için gönderdiği peygamberlerin ortak özelliği tevhidi mücadeleyi sürdürmeleridir.
Allah Teâlâ’nın Kur’an–ı Kerim’de numune olarak zikrettiği peygamberlerin hayatına baktığımızda, İnsanları Allah Teâlâ’ya kulluğa davet ettiklerinde büyük sıkıntılara maruz kaldıkları, ağır bedeller ödedikleri, uzunca yıllar insanları davet ettikleri halde kavimlerinden şiddetli tepki gördükleri, eziyetlere maruz kaldıkları ve çok az bir topluluğun davetlerini kabul ettiğini görürüz.
İnsanlar, gaflete meyillidir. Nefislerinin arzu ve isteklerinin ardına takılıp sorumluluklarını ıskaladıkları, duygularının ardına takılıp akıl ve mantıktan istifade etmedikleri sıkça görülür. Fıtratlarından uzaklaştıklarında tutturdukları yolun doğru olduğu zannına kapılırlar. Hakikat olduğuna inanıp savunmaya başlarlar. Artık ne daveti dinler, ne uyarıcılara kulak verirler. Hayatlarını kaybedenlerle karşılaştıkları halde bir gün ölümün kapılarını çalacağını, tabutun içinde kendilerinin taşınacağını ve Allah Teâlâ’nın hesap soracağını akıllarına bile getirmezler. Bunları dile getirenlere aldırmadan bildiklerini okurlar. Geçici zevklerin her zaman devam edeceğini, yalancı şehvetin sona ermeyeceğini düşünürler. Ölüm meleği kapıya dayandığında ve can boğaza geldiğinde işin hiç de düşündükleri gibi olmadığını anlamaya başlarlar. Ancak her şey için çok geçtir. Geri dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. Son pişmanlığın bir faydası kalmamıştır.
Bu mücadele baştan beri iki sınıf arasında devam ede gelmiştir. Hak taraftarlarıyla batıl taraftarları mücadelenin karşıtları olarak her zaman çekişme halindedir. Hak taraftarları, yalana, tuzağa ve oyuna gerek duymadan davetlerini saf ve berrak ifadelerle sunmaya çalışırlar. Batıl taraftarlarına gelince, onlar için hedefe götüren bütün yollar meşrudur. Kimi zaman iyi bir Müslüman görüntüsü verirken, kimi zaman şiddetli bir İslam düşmanı portresi çizerler. Amaç hedefe yürümektir. Yalanla, dolandırıcılıkla, ikiyüzlülükle, faşistlikle, dindarlıkla, kısaca hangi yol olursa olsun amaç hedefi tutturmaktır.
Müslüman’ın tebliğinde yalan ve uydurma yoktur. İnsanları kandırma söz konusu değildir. Burada hedef Allah rızasını kazanmaktır. Hedef hakkı insanlara anlatmaktır. Hedef insanların batıldan uzaklaşması için çabalamak, Allah Teâlâ’ya kul olmaları için gayret göstermektir. Müslüman, açık burhanlarla tebliğini ortaya koyup muhatabını ikna etmeye çalışır. Kabul ederse kendi faydasınadır, kabul etmeyip batıl üzerine yürümeye devam ederse sonucuna katlanacaktır. Davet vazifesini yerine getirdiği için Müslüman’ın sorumluluğu kalmamıştır. Ancak davet vazifesini hakkıyla yerine getirmemişse, muhatabının anlayacağı dilden davetini sunmamışsa sorumluluğunu yerine getirmemiştir.
Henüz kıyamet saati gelmediğinden Tevhidi mücadele devam etmektedir. Hz. Resulullah’tan sonra peygamber gelmeyeceğinden, İslami mücadele O’nun ümmetinden muvahhid Müslümanların sırtında yükselmektedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, ırkı ve rengi ne olursa olsun önemli olan bu mücadelenin yürütülmesidir.
Teknolojinin geliştiği, dolayısıyla şeytani vesvese ve tuzakların her zamankinden fazla olduğu günümüzde, tevhidi mücadelenin zor ve sıkıntılı olduğu görülmektedir. İnsanların zihinlerini meşgul eden cazibeli şeyler hakikate yönelmesinin önünde büyük engeller haline gelmiştir. Cezp eden ve etkileyen vasıtaların gün geçtikçe artış göstermesi ve insanların kendilerini bunlara kaptırmaları İslami daveti zor ve sıkıntılı hale getirmektedir.
Ülkemizde tevhidi mücadelenin uzunca bir geçmişi bulunmaktadır. Kimi zaman Allah Teâlâ Müslümanlara büyük fırsatlar vermekte ve mücadeleye katkı sunmaları için devasa imkânlarla donatmaktadır. Ancak kimileri, bütün bunları kendi maharetlerine bağlayıp, fırsatları gereği gibi kullanmadan ve imkânlardan istifade etmeden heder edebiliyorlar. Bu da ciddi kayıplara ve telafisi zor zararlara neden oluyor.
Parti yoluyla da olsa, dernek yoluyla da olsa bütün çabalar Tevhidi mücadelenin gereği gibi yerine getirilmesidir. Bu yolun yolcuları tebliğ vazifelerini hakkıyla yerine getirdiklerinde, kapı kapı dolaşıp hiçbir ihmalde bulunmadan hakkı anlattıklarında ve bunu defalarca yaptıklarında sonuç ne olursa olsun görevlerini yerine getirmiş, vazifelerini yapmışlardır. Ancak daveti gereği gibi yapmamışlarsa ve ihmalkâr davranmışlarsa olumsuz sonuçlardan sorumludurlar.
Ülkede siyasi alanda ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. Bütün davet ve çağrılara rağmen Müslüman halk, İslam düşmanlarının oyun ve entrikalarına kanarak onların ardına takılmakta ve onlardan görünmeye çalışmaktadır. Müslüman bir halkın bu türden tercihi üzüntü vericidir. Ancak bize düşen tebliğ yapmak, hakkı gereği gibi anlatmaktır. Kimsenin vekili değiliz. Vekil ancak Allah Teâlâ’dır.
Görevimizi hakkıyla yaptığımızda sonuç nasıl olursa olsun kazanan biziz. Bizim sorumluluğumuz hakkı anlatmak ve İnsanları hakka davet etmektir. Davete kulak verip hakka yönelen kazanır, kulak vermeyip batılın ardına düşenler ise kaybederler.
(Hürseda Haber)