Beyaz Tenli Mavi Gözlü Çocuklarla Gün Yüzüne Çıkan Kirli Savaşlar
Günlerdir Rusya Ukrayna savaşı üzerine yapılan Türk usulü haberleri, akademisyen ve stratejistleri izliyoruz.
Türkiye haberciliğinin,akademik tesbitlerin ve askeri strateji uzmanlarının ne denli taraflı ve nato fikri etrafında kenetlendiklerini bir kez daha gördük.
Abd, batılı yaşam tarzı ve Natonun sözkonusu olduğu her meselede haklı olan ve hukuku gasp edilen sürekli batı bloku olurken,
Saldıran Abd ve Nato ittifak güçleri olduğunda ise kendini, ülkesini, namusunu koruyan herkes terörist olarak görülüyor.
Yaşam felsefesini batı doktrinleri üzerine inşa eden ,avrupai yaşam tarzını benimseyen her fikir, askeri olarakta mutlaka Nato kafalıdır.
Türk entellektüelizminin içinden çıkamadığı bu doğmatik fikir putçuluğu, bugün Türkiye fikir dünyasının en önemli çıkmazlarından biridir.
İslam coğrafyası olarak bu savaşın sloğanlaştırdığı en etkileyici retorik kuşkusuz 'şarışın, beyaz tenli, mavi gözlü çocuklar' ifadeleri oldu bizler için.
Bu ifade artık bir felsefenin adıdır. Dünyanın ikiyüzlülüğünün simgesidir.
Batı medeniyetinin kafatasçılığıdır.
İnsan Hakları perdesi altında gizlenmiş çağdaşlığın çirkin yüzüdür.
Avrupanın gelişmişliğinin bastıramadığı bilinç altındaki deri faşizmidir.
Evet..
Avrupa kültürüyle entegrasyona inanmış bir entelektüelin, düşüncenin saygınlığı ve itibarı adına bu kültür ve medeniyete paradoksal bir yaklaşım da gösterebilmesi de gerekirdi.
Oysa ki 1991 körfez harbinde, 2001 de Amerika nın Afganistanı, 2003 de Irakı işgali ve 2011 de Suriyede dizayn edilen ABD yapımı son savaş tekniği olan hibrit savaşında, Türk medyası ve akademisyenlerinin odaklandıkları tek söylemin ABD nin sunduğu saçmasapan işğal gerekçeleri olduğunu hep gördük.
Irak, el kaideye destek verdiği gerekçesi ile , 91 de imha edilen neredeyse askeri noktalarının,hava saldırı araçlarının tamamına rağmen kimyasal silahlar gerekçesi ile, Afganistan terör yuvası olduğu iddiaları gibi saçma gerekçelerle milyonlarca sivil katledilirken kimse işğal kelimesini bile telaffuz edemedi çoğu kez.
Neredeyse her saldırıda bir nakarat gibi terennüm edildi işğal gerekçeleri.
İşlenen onca savaş suçuna karşın hiçbir politikacı yada aydın uluslararası lahey sözleşmesini, viyana sözleşmesini, insan hakları anlaşmalarını hatırlatma gayretinde bile bulunmadılar.
Harb esirleri hakkında tatbik edilecek muameleye dair 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi, ABD tarafından işgal edilen her beldede bir çöp kadar değer görmediği halde dünya bu ihlalleri sadece seyretti.
Irak hapishanelerindeki esirlere kadınlara yapılan insanlık dışı işkenceler neredeyse canlı yayınlarla izlettirldi tüm dünyaya.
Guantanamo ve CIA ya bağlı olduğu iddia edilen ve dünyanın birçok yerinde olduğu iddia edilen gezgin esir kamplarında tutulan insanların nasıl bir yargılanmaya tabi tutuldukları bir muamma olarak kalırken, 2002 yılında CIA'nın gizli cezaevlerinde tutuklulara uyguladığı işkenceler açığa çıkmış ve derin bir yankı uyandırmıştır. Mahkûmlara su işkencesi, dayak, zorbalık, çıplak bırakma, hücrede tutma, yüksek ses kullanarak sağırlaştırma, uyku yoksunluğu, elektronik aygıtlarla işkence uygulandığı basına ve raporlara yansımıştır.
2007 yılında Avrupa Konseyi Polonya ve Romanya'nın Amerikan merkezi haber alma teşkilatı CIA'nin terörle savaş zanlısı olarak adlandırılan kişileri sorguladığı gizli cezaevlerine ev sahipliği yaptığını kanıtlandığını açıklamıştır.
2.dünya savaşından sonra gerçekleşmiş en büyük katliam olarak kabul edilen Bosna Hersekteki Srebrenitsa da NATO askerleri gözetiminde Sırp vahşilerce 10 binlerce sivilin cesetleri paramparça edilirken, hemde tamda Avrupanın göbeğinde medeni dünya hep görmezden geldi.
BM barış güçlerinin denetiminde olması gerken sabra şatillada gerçekleşen katliam ve tüm bunlar ABD ve Batının iki yüzlülüğünün sadece birkaç örneği.
Evet...
Bugün ABD nin işlediği cinayetler tabiki Rus tarihindeki kıyımları yok saydıramaz. Ve konu da bu değildir.
Biz zikrettiğimiz emperyal NATO faaliyetlerini Rusya gözlüğü ile değerlendirmediğimiz gibi, Natonun genişlemesinin Rusyaya vereceği zararla da ilgilenmiyoruz.
Biz gerek Türkiye için gerekse İslam toplumları için birinci öncelikli tehdidin ABD ve Nato dan geldiğini belirtmek için bu durum tesbitinde bulunuyoruz.
Bu gün bile Ukrayna - Rusya ile açığa çıkan güçler savaşında Rusyayı tahrik eden asıl etken NATO'nun verdiği sözleri tutmayıp genişleme stratejisidir.
Rus lider Putin, ABD ve NATO'nun güvenlik garantisi vermeyi reddetmesi halinde Rusya'nın askeri uzmanların tavsiyelerine dayanarak çeşitli önlemler alabileceğini söyledikten birkaç ay sonra Ukraynaya müdahalesi Natonun geri adım atmamasındandır.
Putin'in aynı açıklamada "biz mi ABD sınırlarına Füzeler yerleştirdik. 90 lı yıllarda bize doğuya doğru bir milim ilerlemeyecekleri sözünü verdiler. Nato şimdiye kadar 5 dalga genişledi. Şimdide Romanya ve Polonyaya füze sistemlerini yerleştirdiler. Bunu seyretmemiz mümkün değil".
Bu gün ABD nin planladığı bir yepyeni süreç ile dünya nükleer silahların telaffuz edildiği bir savaşa doğru sürükleniyor.
Bu tehdit ABD nin uluslararası krizlere yol açan ne ilk girişimidir nede son olacaktır.
Tarihler 1962 yi gösterdiğinde tarihe 'Küba Füze Krizi' olarak geçen ve Sovyetlerle ABD yi karşı karşıya getirip sıcak çatışma ya varılmadan karşılıklı tarafların geri adım atması ile bir felaketin eşiğinden dönüldü.
ABD nin 1961 de Türkiyeye 'jüpiter ' füzelerinin yerleştirildiğinin istihbaratını alan Sovyetlerin, Batista rejimine karşı destekleyip devirdiği Küba ya, misilleme olarak füzelerini yerleştirmesi iki süper gücü nükleer savaşın eşiğine getirmişti.
Amerikanın başlatıcı hamleler ile sebep olduğu bu savaşın kuşkusuz derin bir ABD aklı ile yürütüldüğü görülüyor.
Rusyayı tek bir seçeneğe mahkum eden üst akıl uzun vadede Doğuda ve Orta Doğuda Rusya otoritesini zayıflaymayıda tasarlıyor.
Büyük Ortadoğu Planı çerçevesinde yeni savaş konsepti ile yürütülen Suriye çatışmalarında Rusya ve ABD fiili olarak karşılaşmasada Rusyanın oyun bozucu gücü büyük israil projesinde bir tehdit olarak görülüyor.
Ortadoğuda ABD varlığını iki ana başlık altında toplayacak olursak birincisi İsrailin güvenliği ve genişlemesi, ikincisi ise İslam topraklarındaki yeraltı kaynaklarını sömürmesi olarak görebiliriz.
Bu iki durumdada askeri müdahale karşısında gördüğü en büyük tehdit Rusyadır. Özellikle bölge ülkeleri ile Rusya arasında gelişen diplomatik ilişkiler göz önüne alındığında Rus tehdidinin bir şekilde zAyıflatılması ve tarafsız kalacağı bir noktaya getirilmesi için Rusyaya karşı yıpratıcı bir soğuk savaşın verilmesi gerekli görülmüş olma ihtimali yüksek.
Kuşkusuz ABD nin tek bir kurşun sıkmadan, günlüğü milyar dolarların Rusyaya mal edildiği ve yıkıcı bir ambargonun Rusyada kalıcı ve telafisi çok zor yaraların açacağı muhakkak.
Sovyetler gibi devasa bir süper gücü ekonomik soğuk savaş taktikleri ile yıkan ABD NATO birlikteliğinin Rusya içinde aynı akıbeti düşünmemiş olması olasılık dışı görünüyor.
ABD nin her işgal ve politikasında ekonomik bir kazanç düşündüğü kapitalist aygıtında, Rus tehdidi realitesi üzerinde gerçekleştireceği silah ticaret hacmi ise tasavvur edilenlerin çok üzerinde olacağıda bir gerçek. (İdris Yamaç - Hürseda)