Yönetenleri Değil Yönetim Şeklini Seçen Halk Özgürdür
Evet...
Erdoğan için yakından ilgilendiği futbol terimi ile söyleyecek olursak, gerçektende topu kaleden çevirmeyi başardı.
Hemde bana göre son 3 ayda yaptı bunu.
22 yıldır Türkiye siyasetine yön veren Erdoğan'ın politika yapma tarzını bilmeyen yok artık.
Elindeki her imkanı hiç acımadan, en ağır söylemlerle kullanmaktan çekinmeyen bir lider profili her seçim öncesi Erdoğan'ın bilinen bir tarzı haline geldi.
Kendi yönetim kadrolarının dahi 'artık yolun sonuna geldik' diye düşündükleri bir ruhsal çöküşten, kazanamazsa dahi bir sonraki seçime kazanma ihtimali en yüksek aday olarak girecek.
Kuşkusuz Erdoğan'ı bu denli uçurum kenarına getiren en temel konu, halkın ekonomisindeki amansız çöküştü.
Ve yine kuşkusuz Erdoğan'a14 mayıs seçimlerinde %49 u yakalatanda yine son 3 ayda yaptığı ekonomik hamleler oldu.
İnsanoğlunun tarih sahnesindeki ilk varlığından beri su kenarlarında ve para üzerinde medeniyetler kurduğu düşünüldüğünde, Erdoğanın tüm bunları hesaplamıyor olması zaten Erdoğanın doğasına aykırı bir haldi.
2002 öncesi ekonomisi harap olmuş bir ülkeyi teslim alıp, belli bir refah seviyesine getiren, kendi seçkin oligarklarını yaratıp, sıfırdan %30 kemik bir kitle oluşturmayı başaran bir Erdoğan'ın, başına gelebilecek en kötü senaryo, ekonomik bir krize sebebiyet verdiği için gitmesi olacaktı ki olmadı.
Zaten buna müsaadede edemezdi.
Gerekirse başkanlık yetkileriyle devletin tüm imkanlarını kullanarak bu çıkmaz sokaktan bir yol inşa etmeliydi.
Ve etti.
İşte bütün çevresi kaybetme sonrası senaryolara yoğunlaşmışken, Erdoğanın son dakikaya kadar soğuk kanlı kalabilmesindeki sır, ekonominin kitabını yazmış olması değil, ekonomik olarak 'insan - para ' ilişkisini iyi okumasından kaynaklanıyordu.
Çok farklı bir yol izlemedi Erdoğan.
Sadece kasanın ağzını açtı.
İşte işin tek sırrı burda yatıyordu.
Ne dehasal bir liderlik, nede karmaşık bir bilmece.
İnsanların en hassas oldukları noktalarına yani ceplerine bir dokunuş yaptı sadece.
Özellikle bin yılın depremi felaketinden sonra bile, devletin aciz kaldığı Binbir türlü kurtaramama operasyonlarına rağmen bunu kendi lehine çevirmeyi bildi.
Muhalefetin çok başlı olmasına rağmen iyi bir beyinle yönetilememesi Erdoğana herzaman büyük kozlar verdi.
Açık söylemek gerekirse Erdoğan, seçim öncesi uyguladığı düzenlemeleri hayata gerçirmeyip birer seçim vaadi olarak sunsaydı, % 30 ları aşabileceğini hiç sanmam.
Eyt, emekli zamları, işçi zamları, asgari ücret, doğal gaz dağıtımı, toki yatırımları, deprem yardımları, deprem bölgelerinde hızlı toki temelleri, togg, kızıl elma, gemi vs... Tüm bunlar seçmen nezdinde Erdoğana hep yüzdelik artış olarak yansıdı.
Yanına terör, güvenlik ve milli duyguları oturtan bir Erdoğanın kaybetmesi zaten mümkün değildi.
Sanırım bu seçimi kazansa bile ki yüksek ihtimalle kazanacak, önünde son yirmi yılda görmediği çok kötü süreçler var.
Ne kadar yüksek bir liderlik gösterseniz bile algılar gerçekler karşısında ilelebet sürdürülebilir olamaz.
Ya çok sağlam para kaynakları ile var olan ekonomik krizi minimize edecek, yada seçim sonrası yağmur gibi yağacak özel ve resmi zamlarla politikayı bıraksa bile yönetiminin son 10 yılını halkına ekonomik hüsranlar yaşatarak siyaseti noktalayan bir lider olarak tarihe geçecek. Ki bunu algısal olarak bertaraf etmesi pekte mümkün değil.
Genel analistlerin seçim sonrası yorumlarını terör, güvenlik, suriyeliler ve milliyetçilik üzerine oturtmaları ekonomik krizin olmadığı toplumlarda karşılık bulabilir ama emin olun ki ekonomisi berbat bir insan için ne terörün nede Suriyelilerin bir kıymeti yoktur.
Erdoğan'ın dünyada en iyi bildiği şey yol, köprü ve paranın açamayacağı kapının olmadığıdır.
Peki konuyu dine, dindarlığa, maneviyata getirecek olursak, 21 yıllık dindar bir Erdoğan yönetiminin, milli ve dini değerler olarak halka kattığı yüksek bütçeli TRT dizileri dışında ne var? Sorusunun bir a4 kağıdını dolduracak kadar cevabı olabilirmi?
Aklıma sadece 2 satılık bir cümle kurabileceğim şeyler gelir.
Okullarda başörtüsü serbest oldu. Ve başörtülüler memur olabildi.
Öte taraftan Milliyetçilik ve Kemalizm, Deizm ve Ateizm, çürütülen ailevi ve toplumsal bağlar, ahlak dışı ilişkilerin yükselişi, dinin sosyal hayatta cazibesini kaybetmesi ve daha pek çok konuda sıradan bir akla sahip bir düşünür sanırım en az bir kaç saatlik konuşma yapabilir.
Kuşkusuz Ak Parti Hüda Par ile seçim ortaklığı yapmakla laik, kemalist, milliyetçi ve apocu bir Meclise dini bir renkde kattı.
Bu, bence uzun bir zamandır sıkışmışlık yaşayan Hüda Par için bir sıçrama tahtasına dönüştürülebilir mi bunu zaman gösterecek.
90 lı yılların başında ilk olarak İnönü SHP sinin meclise taşıdığı 18 HEP li milletvekilinin sırtında yükselen legal kürt hareketi, dini rengiyle Hüda Par üzerindede başarılabilecekmi zaman gösterecek.
Sanırım Hüda Par öncelikle görsel medyada kendi gündemini kendi belirlemeli. Cevaplamak zorunda bırakıldığı kör ve zorlama sorular onu kendi misyon ve dava partisi söylemini baskılıyor.
100 yıllık 10'larca tabusu olan bir Devlet in meclisinde dava gütmek belkide olabilecek en zor şeylerden biri olsa gerek.
Hüda Par iki durum ile karşı karşıya.
Birincisi hdp kadar temsiliyetti ve kabulü olmadığı için keskin söylemler ona zarar verir.
Sol cenah hem onu hemde AKP'yi yıpratmak için Hüda Par vekillerini sert ve kendi kutsallarına saldırıya provake edecekler sıklıkla.
Hülasa bir tür cahiliye döneminin hüküm sürdüğü Türkiyede dini ve milli kırmızı çizgiler gittikçe silikleşecek. (İdris Yamaç - Hürseda Haber)