Ortak Politikalar Mutabakat Metni: İnsanın ve Toplumun Dönüşümü
Altılı Masa 30 Ocak 2023 tarihinde Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni yayınladı. Önsöz dâhil 230 sayfadan oluşan metin 9 ana başlık, 75 alt başlık ve 2300 küsur maddeden oluşuyor. Metnin Önsöz’ü “Ortak Politikalar Mutabakat Metni’miz altı siyasi parti olarak destekleyeceğimiz Ortak Cumhurbaşkanı Adayı’nın Seçim Beyannamesinin ve seçimlerden sonra uygulanacak Hükümet Programının ana omurgasını oluşturacaktır.” vurgusunu yapıyor.
Metni bir bütünlük içinde anlayabilmek amacıyla metnin tamamını okudum, notlar aldım. Amacım bu yazıda sistematik bir inceleme yapmak değil, metne yön veren bakış açısını yansıtmak ve kısa bir değerlendirme yapmak.
NATO’ya Bağlılık Devam Edecek, Siyonist Rejimle İlişkilerde Değişiklik Olmayacak
Metin tahmin edileceği gibi ABD’yi Türkiye’nin “müttefiki” olarak takdim ediyor ve ülkemizi NATO’cu konseptte tutmayı vaat ediyor. “NATO ulusal güvenliğimiz açısından sağladığı caydırıcılık bakımından kritik önem taşımaktadır.” (s. 230) denildikten sonra 232. Sayfada şöyle yazıyor: “ABD ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtacak, müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerleteceğiz.”
Metinde tabii ki ABD’nin bölgemizde teröre verdiği destekten söz edilmiyor. Diğer taraftan metin Siyonist rejimin varlığını kabul etmekle kalmıyor, bu terör rejimiyle Filistin’i eşitliyor: “ İsrail-Filistin sorununa BM kararları çerçevesinde ve iki devlet esasına göre kalıcı bir çözüm bulunması için bütün ilgili taraflarla görüşecek, Filistin konusunda Türkiye’nin güvenilir bir kolaylaştırıcı olarak masadaki yerini almasını sağlayacağız.” Metin İsrail’in uyguladığı terör ve katliamlardan söylem düzeyinde dahi olsa bahsetmiyor. Ayrıca metinde ne Kudüs’ün ne de Mescid-i Aksa’nın isminin zikredilmediğini de belirtelim.
Metnin Söyledikleri, Söylemedikleri ve Gizledikleri: İstanbul Sözleşmesi Metnin Neresinde?
Aslında her ana başlığın ve altında yer alan maddelerin çok yönlü ve kapsamlı bir değerlendirmeye ihtiyacı var. Bazı kavramlar teknik içerikleri sebebiyle uzmanlık gerektiriyor. Metinler arası bir okuma yapılmadığı takdirde insanımız ve toplumumuz için planlanan derin ve travmatik dönüşümün anlaşılması pek kolay değil diye düşünüyorum. Örneğin metin boyunca sık sık atıf yapılan Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği sözleşmelerinin ya da “uluslararası sözleşmelerin” içerikleri bilinmeden metnin ne anlatmak istediğini kavramak mümkün değil. Yine mutabakat metninde “dijitalleşme” ve “yeşil dönüşüm” gibi sık vurgulanan kavramların gönderme yaptığı insan ve çevre modeli üzerinde ihtiyatla ve titizlikle durulması gerekiyor. Diğer taraftan metnin özenli bir şekilde söylem analizini yapmak; sadece söylediklerini değil söylemediklerini de hesaba katarak bir değerlendirme yapmak önemli diye düşünüyorum. Örneğin metinde “ahlak” ve “maneviyat” kavramlarının bir kez bile geçmemesi dikkat çekici.
Metin “İstanbul Sözleşmesi”, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “cinsel yönelim” gibi kavramları doğrudan kullanmasa da bu kavramların uygulanmasını başka bir dil kullanarak teminat altına alıyor. Örneğin “Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmamız ve Anayasamızın gereği olarak, AİHS’ne ve Konsey’in diğer hukuki belgelerine uyum sağlayacak [Not: İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi Sözleşmesidir], AİHM kararlarını uygulayacağız.”(s. 230) “Kadına yönelik şiddetle etkin şekilde mücadele edecek, şiddetin önlenmesi adına uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat hükümlerini etkili şekilde uygulayacağız.” (s.216) diyerek İstanbul Sözleşmesi isim zikredilmeden metne yerleştiriliyor. Mutabakat metni ayrıca kamuoyu tarafından pek bilinmeyen ama “toplumsal cinsiyet” temel alınarak hazırlanmış “ILO 190” gibi sözleşmelere atıfta bulunarak sözü edilen kavramları teminat altına alıyor. Mutabakat Metni’nin 195. sayfasında şöyle deniyor: “Çalışma hayatındaki şiddet ve taciz olaylarına karşı başta kadınlar olmak üzere dezavantajlı tüm kesimleri korumak amacıyla ILO 190 sayılı sözleşmesini onaylayacak ve buna uygun alt mevzuat hazırlayacağız.”
ILO 190’ın “Temel İlkeler” başlığının ilk maddesi ise şöyle: “Sözleşmenin 4ncü Maddesinin 2nci fıkrasında belirtilen kapsayıcı, bütünleşik ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımın kabul edilmesi ve uygulanması konusunda, Üyeler işgücü ve istihdam, iş sağlığı ve güvenliği, eşitlik, ayrım gözetmeme hukuku ve uygun olduğu hallerde ceza hukukunda çalışma yaşamında şiddet ve tacizi ele almalıdır.”
Türkiye’nin Geleceğini Avrupa Mevzuatı Belirleyecek
Ortak Mutabakat Metni’nin kanaatimce en önemli yönü “Avrupa Mevzuatını” Türkiye’nin geleceği olarak kurgulamasıdır. “Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizdir.” (s.230) denilen metinde “Avrupa’yla uyum” en sık tekrar edilen kavramlardan biri. Birkaç örneğe bakalım:
*“Hâkimlerin terfilerinde, kararlarını verirken özenli davranmalarını sağlamak amacıyla, verdikleri kararların Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyumunu temel ölçütlerden biri olarak kabul edeceğiz.” (s.50).
*“KÖİ sözleşmelerini Kamu İhale Kanunu kapsamına alacak, Avrupa Birliği’nin imtiyaz sözleşmelerinin ihale edilmesine ilişkin direktifine uyumlu hale getireceğiz.” (s. 83).
*“Dijital ürün ve hizmetlerin kullanımına ilişkin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’daki hükümleri, e-para ve e-ödeme mevzuatını AB mevzuatına uyumlu hale getireceğiz.” (s. 107).
*“6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nu, Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Yönetmeliğiyle uyumlu hâle getireceğiz” (s. 108).
*“Türkiye’nin doğalgazda bir “Merkez” olması için gerekli projeleri hayata geçirecek, enerji mevzuatının özellikle AB ile uyumlu, istikrarlı ve güvenilir olmasını sağlayacağız.” (s. 130).
“5646 Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü İcralar ve Fonogramlar Andlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanunu Avrupa Birliği mevzuat ve direktiflerine uyumlu hale getireceğiz.” (s. 155).
“Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlamak için “Yeşil Ekonomiye Geçiş Programı”nı yürürlüğe koyacağız.” (s. 160).
“İç mevzuatın AB mevzuatına uyumlu olmasını sağlayacağız.” (s.235).
Sadece “uyum” kelimesinin geçtiği yerlerde değil başka pek çok yerde de Batıcı perspektifi görmeniz mümkün. Bunlardan birinin hayli önemli olduğunu söyleyebiliriz. Hukuk, Adalet ve Yargı başlığının altında şöyle deniyor: “Görevini kötüye kullanmak suretiyle, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararına sebep olup devleti tazminata mahkûm ettiren ve zarara uğratan hâkimlere ve savcılara bu tazminat ve zararın rücu ettirilmesini sağlayacağız.”. Meali şu: AİHM’nin devlete kestiği para cezasını savcı ve hâkimden alacağız.
Metnin ruhunu “Batıcılık” ideolojisi oluşturuyor. Metin bu açıdan Batı’nın felsefesine, değerlerine ve normlarına bağlı bir Türkiye vaat ediyor. Aslında metin bunu gizlemiyor da. Sadece seçmenin duyarlılık kazandığı noktalarda biraz daha ihtiyatlı bir dil kullanıyor. Ancak “İstanbul Sözleşmesi” ifadesini kullanmayarak “ihtiyatlı” davranan metin toplumun henüz pek haberdar olmadığı “Lanzorete Sözleşmesi”ni açıkça zikretmekte bir beis görmüyor. Şöyle deniyor metnin 212. Sayfasında: “Çocukların şiddet, cinsel istismar ve sömürüsüne karşı her türlü tedbiri alacak, çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (Lanzorete Sözleşmesi) yükümlülüklerine uyacağız.”
Batıcılık ideolojisinin var ettiği körlüğün trajik bir örneğidir bu. Hâlbuki 28 Ocak 2016’da Lüksemburg’da kabul edilen “Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismardan Korunması Terimler & Kavramlar Kılavuzu”nda Lanzorete Sözleşmesi çocuk cinselliğini teşvik ettiği gerekçesiyle eleştirilmektedir.
Dijital Devrim ve Yeşil Dönüşüm: Silikon Vadisine Büyükelçi Atanacak
Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin üzerinde önemle durduğu “Dijital devrim” ve “Yeşil Dönüşüm” kavramları ayrı bir yazıda ele alınmayı gerektirecek kavramlar. Farklı kullanımlarını dikkate almadığımızda bile (örneğin “yeşil yatırım”, “yeşil finansman” “yeşil vergi” s. 82) “yeşil dönüşüm” kavramı metinde 19 kez geçiyor. Bu arada metin “yeşil dönüşümden olumsuz etkilenebilecek çalışanlar”dan söz etse de bu olumsuzlukların ne olduğunu açmıyor. Sadece “yeni istihdam” alanlarında iş bulmalarına yönelik onlara “beceri kazandırma” programları uygulayacağını belirtiyor (s. 93). “Dijital” kavramı ise farklı kombinasyonlarıyla 125 kez geçiyor. Bunun dışında metnin pek çok yerinde “Akıllı turizm”, “Akıllı destinasyon”, “Akıllı şehir”, “Akıllı oteller”, “Akıllı ilaç”, “Akıllı ürünler”, “Akıllı yollar”, “Akıllı ulaşım sistemleri” gibi kavramlara rastlamak mümkün. Metin ayrıca fiber/optik uzunluğunu da en kısa sürede 2 milyon kilometreye (s. 20) çıkaracağını belirtiyor ve internete erişimi “temel bir insan hakkı” (s. 21) olarak tanımlıyor.
Altılı Masa’nın “dijital bir ülke” var etmek istediği açık. Metnin “dijital” vurgusunu Davos Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schawb’ın “Dördüncü Sanayi Devrimi” kitabıyla birlikte okumak söylenmek/yapılmak isteneni daha açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Nitekim metinde “Küresel firmaların ve yabancı akademisyen ve araştırmacıların Ar-Ge faaliyetlerinde bulunacağı teknoloji ve inovasyon ekosistemleri yaratacağız.” (s. 98), “Türkiye’nin su, toprak, orman, atık ve enerji yönetim politikalarını Büyük Veri ve Endüstri 4.0 stratejileri eşliğinde planlayıp yöneteceğiz.” (s.100) deniliyor. Bu noktada metnin, ilginç bir vaadine değinmek istiyorum. Altılı Masa Silikon Vadisine “büyükelçi” atamaktan bahsediyor. 102. sayfada şöyle yazıyor: “Silikon Vadisi gibi küresel ölçekte başarılı girişimcilik ekosistemlerinin bulunduğu yerlere Özel Temsilci/Büyükelçi atayacağız.” Metinde geçen diğer bir ilginç ifade ise “tüm Türkiye’nin” bir teknoparka çevrileceğinin vaat edilmesi: “Teknopark teşviklerini fiziksel mekândan bağımsız hale getirerek tüm Türkiye’yi teknopark yapacağız.” (s. 20). Metinde “dijital devrim”e ilişkin yer alan şu maddeleri de dikkatinize sunmak istiyorum (s. 104-105):
*Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve OECD, ITU ve GSMI başta olmak üzere; dijital dönüşüm ve girişimcilik alanında faaliyet yürüten Yapay Zekâ Küresel Ortaklığı ve EuroHPC gibi uluslararası kurum, organizasyon ve ortaklıklarda aktif rol alacağız.
*Dijital Oturma İzni programı başlatarak Türkiye’de teknoloji girişimi kurmak isteyen veya Türkiye’deki bir girişimde çalışan yabancı profesyonellere oturma izni vereceğiz.
*Avrupa Birliği “Digital Europe” programına katılım sağlayacağız.
*Türkiye’nin Avrupa Tek Dijital Pazarı’na dâhil olmasına dönük çalışmalara hız vereceğiz.
Çocuk Hakları, Hayvan Hakları ve Doğa Hakları
Metinde dikkat çekici önemli bir ayrıntı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın isminin değiştirileceğinin söylenmesi. Altılı Masa’nın önerdiği değişik şöyle: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını ‘Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı’ şeklinde yeniden yapılandıracağız.” (s. 59). Çocuğa yapılan vurguyu Batı’da yenilerde geliştirilmeye başlanan Childism (“çocuk düşmanlığı” olarak Türkçeye çevrildi) kavramıyla birlikte değerlendirmekte fayda var. Metinde tahmin edileceği gibi kadına yönelik şiddetle ilişkili pek çok madde yer alıyor. Ancak bu bölümde, şiddetin en önemli risk faktörleri arasında yer alan “alkol” ve “kumar”dan söz edilmediğini belirtelim.
Ortak Politikalar Mutabakat Metni “hayvan hakları yasasını” çıkaracaklarını ve hayvan haklarını “anayasal güvence” altına alacağını da belirtiyor. Ancak “başıboş köpek sorunu” hakkında herhangi bir ifade yer almıyor. Metinde “haklar” vurgusunun insandan hayvan ve doğa haklarına doğru kaydığını söylemek mümkün. Nitekim metnin alt başlıklarından biri de “İklim Değişikliği, Doğa Hakları ve Çevre.”.
Sonuç ve Kısa bir Değerlendirme
Metinde ele alınması gereken daha pek çok madde olduğunu belirtmeliyim. Örneğin metin “zorunlu eğitimi” 13 yıla çıkarmayı vaat ediyor (s.32): “Zorunlu eğitimi 1 yılı okul öncesi eğitim, 5 yılı ilkokul, 4 yılı ortaokul, 3 yılı ise lise olmak üzere 1+5+4+3 şeklinde uygulayacağız.” Ama bundan da önemlisi eğitim müfredatının “girişimcilik” esasına göre kurgulanacağı söyleniyor (s. 102): “Eğitim müfredatını ve felsefesini dinamik girişimci ekosistemin ana ayaklardan biri olarak kurgulayacağız.”. Yine “tüm çocuklara kreş imkânı” sağlanacağı (s. 213) ve “Kreş Ekosistem Modeli”ne geçileceği (s. 180); “6-25 yaş arasındaki tüm öğrencilere ve gençlere aylık 5 GB internete bedava erişim hizmeti” (s. 106) sağlanacağı belirtiliyor.
Girişte de ifade ettiğim gibi amacım sistematik bir değerlendirme yapmaktan ziyade metnin temel bakış açısını yansıtmaktı. Metin elimizdeki haliyle Batılı normlara uyarak, “teknoloji” aracılığıyla “kalkınma ve refah” vaat eden klasik “sağcı” bir metin görünümünde. Nitekim Eğitim ve Öğretim bölümünün hemen başında “Muasır medeniyet seviyesine çıkmak için eğitimi toplumsal ve ekonomik kalkınmanın temel unsuru olarak tüm paydaşların katılımıyla yapılandıracağız.” (s. 179) denilmektedir. Muasır medeniyetten kasıt açıktır. Türkiye’nin Tanzimat’tan, hatta daha öncesinden beri devam eden ülküsüdür bu; Batı’ya bağımlı kalmanın diğer adıdır. Metinde nasıl bir “insan” sorusunun cevabının yer almaması şaşırtıcı değildir. Çünkü Batıcı perspektif buna hiçbir zaman kafa yormaz. Nasıl olsa bu sorunun cevabını Batılı filozoflar vermiştir ve bizim de yapmamız gereken onların ortaya koyduğu insan ve toplum modeli seviyesine çıkmaktır. Nitekim metin boyunca “dijital” kavramı 125 kez geçerken “insan” kelimesi içeriksiz bir şekilde 49 kez geçer. Sağcı siyasetin gönlünü “kalkınma”, “teknoloji” ve “Batı” kavramlarıyla çalmanız mümkündür. Metnin ağır bir şekilde “dijital devrim” ve “yeşil dönüşüm”den bahsetmesi ürkütücüdür. Metni hazırlayanların bu kavramların insanda ve diğer varlık türlerinde yaratacağı travmanın farkında olduklarını sanmıyorum. Hâlbuki “transhümanizm” ve “posthümanizm” gibi kavramlar Batılı düşünürlerin sıcak gündemleri arasında yer alıyor.
Bu metni hazırlayanlar temel sorunumuzun “başkanlık sistemi”, “nepotizm” ve “kayırmacılık” olduğunu sanıyor. Kuşkusuz nepotizm, lüks ve israf bu dönemin önemli sorunlarıdır. Ancak temel sorunumuz dünyayı Batılı/seküler kavramlarla okuma alışkanlığımızdır. Şimdiki iktidarın da temel sorunu buydu; Milli Görüş çizgisini bırakıp, geleceğini Batı’da aramaktı. O yüzden metin İsrail teröründen, ABD emperyalizminden ve Avrupa hegemonyasından tek kelime söz etmemekte, bilakis onların kurguladığı hegemonyaya “uyum” sağlamayı bize vaat etmektedir. Bu alışkanlığı devam ettiren Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin İslam’dan hiç bahsetmemesi de şaşırtıcı değildir. İslam sadece bir yerde, “İslam İşbirliği Teşkilatı” kurumundan bahsederken geçmektedir.
Ne diyelim, Allah sonumuzu hayreylesin. Her birimize bilinç ve uyanıklık bahşetsin. Yardımı ve inayeti ülkemizin, bölgemizin ve insanımızın üzerinden eksik olmasın. (islamianaliz)