Radikal Aydınlanma ve Acizlik Gömlekleri
Şunu kesinlikle yüksek bir dille beyan etmemiz gerekiyor ki; her şeyden önce radikal bir aydınlanmaya, radikal bir biçimde zihinsel değişmeye ve Hatta zihin putlarını kırmaya ve bütün bulanıklıkları aşmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bilincin, sorumluluğun ve aklın dünyayı terk ettiği modern dönemde bu ihtiyaç, kutsal bir durumu ifade etmektedir.
Hakikat ve kutsal artık modernizmin göbeğinde, rezidanslarda, kalabalıkların içinde, kapitalizmin tahakkümünde südur etmemektedir. Ve bu minvalde Hakikat; düşünce, aşk, sorumluluk, bilgi ve bilincin olduğu yerde ortaya çıkabilir. İdeolojilerin, kavram kargaşalarının, çarpışmaların olduğu bir zamanda ve mekânda “aydınlanmanın/hakikatin” olması mümkün değildir. Yine iddia edilebilir ki; ortaçağdan daha kaba bir metafizikle inşa edilen dini söylem ve geleneklerle, “insan kazanan bir hayvandır” felsefesini inşa eden sömürge akıllarına ise aydınlık/hakikat uğrayamaz.
Düşüncenin kirletildiği ve modern bir engizisyona tabi tutulduğu bu zamanda İmanuel Kant’ın şu aydınlanma tanımını yazmamız gerekecektir: İnsanın kendi üstüne giydiği acizlik gömleğini çıkarıp atması ve kendine yeterli olmasıdır.
Acizlik Gömlekleri
İslam dünyası bilinçaltında korkunç bir birikinti oluşturmuştur. Epistemik olarak zehirlenmiştir. Aklı mağaraya zincirlemiştir. Geleneği ve hurafeyi kutsallaştırmış dahası Emmevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı dönemi oluşan kirli din anlayışını da garip bir şekilde dinden saymıştır. Nizamul Mülk’ün kurumsallaştırdığı “Zillullahil Fil Erd-Allah’ın yeryüzünde ki gölgesi” kalıbı ile acizlik gömleklerini dikmeye başladılar. Çünkü kişi, kurum, hareket ne olursa olsun biri ya da birileri kendilerini Allah’ın yeryüzünde ki gölgesi hissederse; Allah adına öldürüp, Allah adına zulmedip ve Allah adına ötekileştirmeyi bir ibadet bilinciyle yapacaktır.
Aciz gömlekliler tarih boyunca inancı iki şekilde kullanmışlardır. Ya iktidarı ele geçirmek için ya da iktidarı muhafaza etme adına halkı kandırmak için… Bu minvalde her muhalefet bir iktidar oyununa taliptir. Muhalefetin amacı yeni bir iktidar yaratmak içindir. Ve bilinmelidir ki; Muhalif damarın en seküleri dahi kaba bir metafizik kullanmaktadır.
Acizlik Gömleğini Yırtmak
Batı 18. Yüzyılla akıl çağı dedikleri Aydınlanma Felsefesiyle yeni bir coşku, hareket, akıl ve sorumluluk kazandılar. Bireyin kendi aklıyla var olduğunu büyük bir sesle dile getiren aydınlanma felsefesi kilisenin baskısından kurtulunması gerektiğini söylüyordu. Geleneksel ve değişmez kabul edilen varsayımları reddeden bu düşünce bilginin sesi olmakla beraber yeni bir metodoloji, bilgi sistemi, felsefe, ahlak inşa ettiler. Yani kısacası Batı; aydınlanma ile aklı yeniden keşfetmişti.
Bu kısa yazıda şunu söyleyebiliriz ki; bugün İslam coğrafyasında koyu bir engizisyon yaşanmaktadır. Akıl bu diyarları terk etmek üzere. Bilinçaltı şizofreni olmuş durumda. Kin, nefret, savaş, talan, işgal bu coğrafyanın adeta kaderi oldu…
Mutahhari şöyle söylemektedir: “Aklın en yüce mazharı, kendi hatalarını tespit etmesidir. Yani insanın tefekkür, istek, fiil ve söz deryasına dalıp hatalarını kavrayıp onları kendisinden uzaklaştırmasıdır.” Esefle belirtmek gerekiyor; aklın yerini ideoloji, mitoloji, hurafe almıştır. Bireyler, hareketler, kurumlar Mutahari’nin akıl tarifine uymamaktadır. Kişiler yada kurumlar hataları tespit etmeyi bırakın hatalarını kaba bir metafizikle savunmaktadırlar.
Onun İçin Radikal Aydınlanma
İslam dünyası büyük bir hikmet coğrafyasıdır. Bağrında taşıdığı bilgi yeni bir aydınlanma için yeterlidir dersek abartmış olmayız. Agust Bebel’in de dediği gibi; Batı dünyasında ki Rönesansın temelinde İslam aydınlanması ve Muhammed’in (a.s) düşüncesi vardır. Yine bazı batı kaynaklarına göre Rönesans ve Aydınlanmanın temelinde Beytul Hikmede yürütülen sistemli çeviriler vardır.
İslamın entelektüel dünyası o kadar ilerdeydi ki; Kurtubalı Alvaro Hristiyanların, Müslümanların kitaplarıyla çok ilgilendiği ve İncil’i terkettiklerini söyleyecekti. Ve o dönem Hristiyan dünya için İncil’i Arapçaya çevirdikleri bilinmektedir. Yine Farabi’nin Akinolu Thomas’ı etkilemesi aynı minvaldedir. Ayrıca birçok Hristiyan alim İbni Rüşd’çü kabul edilip aforoz edilmiştir.
Bu kısa yazıda İslam’ın Rönesans üzerinde ki etkilerini konuşamayacağız. Burda belirtmek istediğim şey İslam düşünce dünyasının Akıl ile nasıl bir entelektüel dünyaya sahip olduğunu anlatmaktır. Acıdır ki; islam coğrafyası Farabi’den bu yana yeni bir siyaset felsefecisi de çıkaramamıştır.
Bundan dolayıdır ki; geleneği reddetmeden Radikal bir aydınlanma talebi içerisinde olmamız ve Kant’ın acizlik gömleği dediği gömleklerden bir bir kurtulmamız gerekecektir. Din simsarlığı, dincilik, ideoloji, mezhepçilik, particilik gibi kirli gömlekleri yırtmamız gerekecektir. Ve böylelikle diri kalmamız imkan dahilinde olacaktır. İbni Sina’nın dediği gibi; İnsanın ruhu kandil, bilim onun aydınlığı ve Tanrısal bilgelik de kandilin yağı gibidir. Bu yanar ve ışık saçarsa o zaman sana diri denilir.
(Muhammed Azad - HÜRSEDA)