Zihniyet Devrimi ve Sosyolojisi
Tanımlarsak; zihniyet, toplumların ve bireylerin bilgi, gelenek, duygu, bilinç, kültür, inanç faktörlerinin etkisiyle gelişen düşünme biçimidir. Bu düşünme biçimi toplumsal aklın inşası anlamına da gelmektedir. Aslında toplumların yükseliş ve çöküş zeminini hazırlayan bu unsur olmaktadır. Bu noktada ezen, sömüren, ötekileştiren, tahakkümcü akıl, kötü zihniyeti temsil ederken; Adalet, özgürlük, kurtuluş, merhamet, hakikat, hukuk temelleri üzerine inşa edilen akıl ise yükseliş zihniyetini temsil etmektedir.
Tarihin zihniyet devrimlerini anlamak bu anlamda büyük bir düşünsel varoluşu da beraberinde getirecektir. Tarihin aydınlık yüzünden yansıyan bu düşünsel devrimler tarihin birçok anında özgür, adil, ahlaki toplumu inşa etmiştir. Yeni bir yaşam ve yeni bir anlam ile geleceğe mesaj veren bu devrimleri bugün gündemleştirmek daha da anlamlı olacaktır.
Şüphesiz ki bu zihniyet devrimini kalıcı kılan şey inanç, sorumluluk, aşk ve bedeldir. Eski düşüncelerin ve zihinlerin reddedilişi, özgür bir toplum arzusu, ideal bireylerin varlığı ve bunu hakikatli politik stratejilerle geleceğe taşımak kolay olmamıştır. Çünkü zihniyet devrimi; bilimin, geleneğin, bireyin dönüşümüdür. Bu hakikat isyanı çürüyen topluma ve iktidara karşı duruştur. Ayrıca bu değişim üstten baskılarla olmayıp bireyden topluma doğru evrilen bir özgürlük mücadelesi şeklinde cereyan etmiştir. Bu savaş ise çok yönlü ve çok derin boyutlarla ilgili bir savaştır.
Yine zihniyet devrimi bireyin aklında, sinesinde, yaşam tarzında, alışkanlıklarında başlayan bir devrimdir. Bazen bir toplumun içinden çıkmış, uyanan, direnen ve özgürleşen birey yeni bir toplumsal form yaratabilir. Bu kişilik Sokrates'in "kendini bil" çıkışında gizlidir.
"Kendini bil"
Sokrates'in "kendini bil" çıkışı bütün zihniyet devrimcilerin zikridir. Sokrates'in bu hakikat sloganı Nasıl Yaşamalı sorusuyla derinleşmektedir. Bundan dolayıdır ki Sokrates erdem, düşünce, mutluluk gibi kavramlarla tam bir ahlak felsefesi yapar. Ahlaklı ve Erdemli yaşamı büyük bir bedelle günümüze kadar gönderen Sokrates, hakikat söylemleri neticesinde Atina mahkemeleri tarafından sakıncalı bulunup şehit edilmiştir.
Daha çocuk yaşlarda babası tarafından heykeltraş olması istenmiştir. İsa'dan 400 yıl önce yaşayan Sokrates ilk dönemlerde Anaksagoras'ın derslerini dinlemiş ama Doğa felsefesini pek ciddiye almamıştır. Atina koşulları, sofist felsefenin yozlaşımı, toplumsal bunalım gibi nedenler onu toplumla ilgilenmeye ve felsefeyi bu yönde geliştirmeye itmiştir. Sokrates kendini sofist yani bilgici, bilgiyi satan değil filozof yani bilgiyi seven olarak tanımlar.
Sokrates'e göre hakikati, mutluluğu, erdemi bulan birey, ahlaklı bir topluma yakındır. Onun için diyebiliriz ki Sokrates'in bütün söylemleri ahlak zeminindedir. Yine kötülüğü bilginin eksiği olarak tanımlar ve bilgiyi yüceltir. Erdemi bilginin kendisi sayar. Sokrates'e Nasıl Yaşamalı? sorusu sorulduğunda Erdemli Yaşam olarak yanıtlayacaktır.
Bu noktada ayrıca şunlar söylenmelidir. Kendini bil söylemi aslında insanı tanımlamaktadır ve Materyalist aklın aksine insan sadece maddi değildir. Sühreverdi'nin dediği gibi bedenden fazlasıdır. Ya da insan metafiziktir diyebiliriz. Bedenden ötesi ruh, bilinç, duygu, sorumluluk varoluş anlamdır. Bu hususlarla beraber kendini bulan insan Sokrates'in kendini bilen insanıdır.
Büyük metafizik gerilimler ile karşılaşan peygamberlerde, yaşamı anlamlandırmaya başladığı andan itibaren kendini bilmeye gayret eden bireylerdir. Böylelikle hakikati arayan bu peygamberler özü aramaktadırlar. Bu özü ise açığa çıkartıp özgür toplumu hedeflemektedirler. İlk çıkışları kendini bilen insanlarladır. Devam edecek... (Muhammed Azad - Hürseda Haber)