Zihniyet Devrimi ve Hakikat
Halil Cibran hakikat iki kişiye muhtaçtır: biri onu dillendiren diğeri ise onu anlayan. Sokrates ise hakikati şöyle tanımlar; düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olandır.
Daha önce bahsettiğimiz peygamberlerin direniş metodolojisi bu karşıt olarak var olan düşünce biçimi ile alakalıdır.
Peygamberler, peygamberi davrananlar, yol gösterici imamlar bu karşıt söylem ile tarihi, tarih felsefesini, eylem pratiklerini, mücadele yöntemlerini inşa ederler. Bu karşıt söylem hakikatin ta kendisidir. Çünkü hakikatin belirginliği; adaletin, özün, gerçekliğin, kurtuluşun yansımasıdır. Bu noktada zulmün, cehaletin varlığı hakikatsiz alanı temsil ederken; adaletin ve bilginin varlığı hakikati temsil etmektedir. Tarihin bütün direniş felsefeleri bu temiz hususlar üzerinden yürür.
Yine hakikatin belirgin bir özelliği de daima azınlık bir nefes olmasıdır. Öyle ki bu nefes bir fırtınaya dönüşmektedir. Ve bu fırtınanın karşısında Kierkeaagard’ın dediği gibi sadece aldatıcı bir güce sahip fikri olmayan çeteler vardır.
Bunun tarihte en sarsıcı örneği Kral Dakyanus’a karşı mücadele veren yedi yalnız adamın hikayesidir. Azınlığın nefesidir. İnsani bilince ulaşmanın örneğidir. Aşkın, direnişin, özgürlüğün, bilincin sesidir.
Ashab-ı Kehf olarak bilinen bu insani bilince ulaşmış yedi şahsiyet; esaretin zincirlerini ve belki insan olmanın eylemini ortaya koymak için kaçmalıydılar. Ama bu kaçış korkudan değil özgür olmanın kaçışıydı. Yani bu zaviyeden diyebiliriz ki hakikatin eylemi özgürlüktür.
Toplumsal ruhun, ahlaki kitlenin varoluşu ancak böyle mümkündür.
Ve tarihin felsefesini ortaya koyanlar, bu yapayalnız adamlar gibidirler. Sokrates’in, Spartaküs’ün, Babil fırtınası Mani’nin, Bizans’ı dize getiren İsa Mesih’in, yeni dünyayı kuran Muhammed Peygamberin, kadim bir devrimci olan Ebu Müslüm Horasani’nin, özgürlükçü toplumun lideri Hasan Sabbah’ın yalnızlığı bu hakikat inşasının başlangıcıdır. Bu nadide şahsiyetler bize şunu öğretmiştir: Hakikat; en büyük devrimci çıkıştır.
Yine her hakikat söylemi kendi toplumsallığını yaratır. Mekke’de oluşan Muhammedi ideoloji/cephe bunun en güzel örneğidir. Mekke ortamında inen ayetler bize göstermektedir ki en belirgin sesleniş; adalet, özgürlük, zulmle mücadele, ihtiyaçtan fazlasını paylaşma, yetime sahip çıkma, köleleri özgürleştirme, onları azad etme, zincirleri kırmadır. Dikkat edilirse bu sosyolojik kavramlarla ideal bir toplum hedeflenmektedir. Ve bu kavramların özünde hakikat bulunmaktadır.
Biz ise istiyorduk ki; yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları öderler yapalım ve onları varisler kılalım. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a Haman’a ve ordularına çekinegeldikleri şeyleri gösterelim. (Kasas Suresi 5-6) Devam Edecek...
(Muhammed Azad - Hürseda Haber)