Nebevi Mektep
Tevhidi düşünüşün tevkidi ve tesisi için Peygamber tasavvurunun ıslahı gerekiyor...
Kelime-i Şehadet’in Peygamberin bütünlüğüne tanıklık üzerinden gerçekleştiğini görüyoruz...
Tevhidi dünya görüşü Peygambere şahitliği zorunlu kılıyor...
Tevhidi netleşme Peygamberi atlamıyor...
Çünkü Peygamber parçalanırsa Tevhid de parçalanır...
Peygamber üzerinden Tevhid’in tehdidi... Mesajın bloke edilmesi... Tevhid depremi...
Peygamber’in Tevhid eksenli mücadelesini bulanıklaştırma ve karmaşıklaştırma taarruzları hız kazanıyor...
Seküler temeller üzerinden geliştirilen yeni Peygamber mantalitesi Tevhidi tebliğ çabalarını manipüle edip Ulusalcı Peygamber oluşturmaya odaklanıyor...
Nezih ve nezif İslami çağrı Batılı-Batıl paradigmaya dayalı Modernitenin ürettiği Seküler, sanal bir kavram olan Ulusalcılık ve Ulusçuluk ile bilinçli bir şekilde kirletiliyor...
Bu kavramların iç yüzü kullanıcıları tarafından tam olarak bilinmiyor...
Milliyetçi ve Etnik Popülist tevillerle Tevhid Peygamberi katlediliyor...
Modern çağın ürettiği ideolojilerin Peygambere yönelttiği saldırılar, binlerce yıl öteden toplumlarıyla yakın temas halinde olan Peygamberlere karşı yöneltilen alçakça işkence ve katliam girişimlerini aratır oldu...
O dönemlerin muannid ve muarızları Peygamberin bedenine yönelirken, çağdaş Ad, Semud ve Eyke’ler Peygamberin ruhuna ve uğruna ölümü göze aldığı aldığı Tevhidi dünya görüşüne savaş açtılar...
Bu Peygambere açılan savaşın bir yüzü... Öteki yüzüne dönüyoruz...
Peygamberin suretine ilişemiyen kirli ve kinli eller, onun siretini tahfif ve tahrife yöneldiler...
Kur'an’a kurulan tuzağın Peygamberin mesajına uzanış serüveni...
Vahyin donesinden yeterince beslenemeyen yazılı tarih, peygamberin bütünlüğüne kıydı...
Siyer kitaplarının Peygambere yaptığını, Batılı Müsteşrikler manipülasyon ve karikatürizasyon ile yapamadı...
Kimi Siyer kitapları Ahlak’ını öne çıkarıp Cihadi kimliğini görmezden gelirken; bir kısmı da Cihad’ını gündemleştirip Ahlaki inkılâp misyonuna darbe vurdu...
Ortaya çıkan Peygamber şablonu dillere destan...
Biri Ahlak yetimi, salt Cihad’çı, elinden kılıcı hiç düşmeyen bir peygamberi alttan alta pompalarken, diğeri de çadıra mıhlanan, Cahili Şirk sistemiyle hesaplaşmayan, Ahlak patlaması! yapan bir Peygamber tasavvuru aşılıyor...
Sizce hangi Peygamber?..
Kesin ve keskin bir dille haykırıyoruz...
Ne Cihad’sız bir Ahlak, ne de Ahlak’sız bir Cihad tercihimiz ve kabulümüz değildir...
Görsel ve yazılı Siyer Peygamber kültürümüzü bulanıklaştırıyor...
Peygamber algımızı karmaşıklaştırıyor...
Kitab’ın gölgesinde sentezi yapılmayan bilgiler Peygamberi bitiriyor...
Bu menhus organizasyonu Zir-u Zeber etmenin yolu bütüncül Peygamber mantığını toplumsal bünyeye yaymaktan geçiyor...
Kur'an’ın sunduğu Peygamber mantalitesi sadra şifa çözümler sunuyor...
Vahiy menşeli ve merkezli Peygamber tablosuna ikna olmalıyız...
Allaha ve ahiret gününe inanan ve Allah’ı çokça zikredenlerde sizin için üstün bir örneklik vardır. (Ahzab;21)
‘’Uswetun Hasene/Üstün bir örneklik’’ten ne anlıyoruz?..
Peygamber Ahlaki donanımını hangi koşullarda ve alanlarda tamamladı?..
Üstün Ahlak derken, üstün anlakı/zekayı görmezden gelemeyiz...
Peygamber Sünnetleri arasında sakal, sarık, cübbe, şalvar ve misvakı sıralarken zekayı arttırıcı ve güçlendirici taktik ve teknikleri de Sünnet literatüne katmamız gerekmiyor mu?..
Sünnet terminolojimizi kısıt ve kısır bir perspektif ekseninde dolanarak daraltmak, Sünneti parçalama sürecini hızlandıracaktır...
Ve Sünnet, Cinnet’e dönüşecektir...
Bununla beraber şu ince nükteye temas etmeden geçemeyeceğiz...
Saadet çağı insanıyla milenyum/ modern çağ insanını masaya yatıralım...
Göreceğiz ki saadet çağı insanı Nebevi mesaja dikkat kesilirken, modern zamanın insanı Peygamberi kendi mesajına dikkat kesilmeye çağırıyor...
''Ya Resulallah duy beni, ben seni duymasam da'' demeye getiriyor...
Allah (cc) Peygamberi duymayı ve uymayı emrederken, modern birey Peygamberin kendisini duyması ve uyması için çırpınıyor...
''Neredesin ya Resulallah'’ derken kendisinin nerede durduğuna bakmıyor...
''Al beni yanına ya Resulallah''ı terennüm ederken Peygamberden önce kendini hangi ellere teslim ettiğini görmezden geliyor...
Hangi kodaman ve kocaman ‘Komprador Devlemend’lerin kapısında el pençe divan durduğuna pek aldırış etmiyor...
Aşk-ı Resulullah’tan dem vururken, arkasından koştuğu maşuklar ordusunun hararetiyle zaten yüreği demleniyor...
Ve böylece Peygamber çağrısı, Peygamber ağrısına dönüşüyor...
Bütünü alınmayan, parçacı tadılan mesaj; çağrı değil ağrıdır...
Peygamber’in çağrısını anlama ve algılama noktasında bir nüans/ fark daha göze çarpıyor...
Saadet asrı insanı ''Peygambere riayet ekolü''nü oluştururken, modern çağın bireyi ''Peygamberi rivayet ekolü'' ile arzı endam ediyor...
Riayet’ten Rivayet’e uzanan sancılı sürecin sarsılan çocukları...
Yetim Ümmet’in beyin travması ve hafızasızlık sendromu sürüyor...
Toplumsal ve politik keşmekeşin çözümünde referans alınan peygamber parçacı olunca çözümsüzlük derinleşiyor...
Tabiri caizse parçacı Peygamberin reçetesi palyatif tedavi ve pansuman tedbirden öteye geçmiyor...
Arızi ve arızalı müdahale olup kesin ve köklü çözüm sağlamıyor...
Siyasal çalkantılar, sosyal depremler, ekonomik buhranlar, kültürel erozyonlar ve askeri paralizasyon bitecek, dinecek gibi değil...
Öyle ise tüm bu zincirleri ve ağırlıkları kıracaksak, kitabın sunduğu Peygamberin gölgesinde bunu yapabiliriz...
Şimdi Kur'anı dinleyelim...
‘’Peygamber ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.’’ ( A'raf; 157 )
Altında ezildiğimiz sosyal ve siyasal sorunların hallini kimin kapısında arıyoruz...
Başörtüsü problemini, Kur'an yasağını ve Kürt sorunsalının çözümünü kime havale ettik...
Kemalist militaritenin İslami kimliğe ve etnisiteye uyguladığı devlet vandalizmini nötralize etmek için peygamberi duruştan başka duruş bilmiyorum...
Seküler, hümaniter, liberal ve nasyonal jargona dayalı duruşlar! çözümsüzlük fitilini ateşlemekten başka bir maharete sahip değil... Al birini, vur ötekine...
Üstümüzdeki modern çağın derin ve dipten gelen ideolojik kalıntılarından ve artıklarından arınmanın yolu O’nun (s.a.v.) mektebinden geçmekle mümkün…
Peygamber, bizim üzerimizdeki ağırlıkları kaldırmak için Tevhidi bir reçete sundu…
Peki! biz O’nun (s.a.v.) Mübarek örnekliğini kirletmeyi hedefleyen İdeolojik Oryantalist tehacümata karşı Peygamberi koruyup kendisine yüklenen ezici ağırlıkları kaldırmak için bir Mücadele hattı oluşturabildik mi?..
İslam’ın Peygamberini (s.a.v.) dayatılan Piyasa Peygamberinin! şerrinden koruyabildik mi?..
‘’Şefaat Ya Resulallah’’ diyenler, ‘’İnşaat Ya Resulallah’’ demeye başlamışlarsa toplumsal akıbetten korkmalıyız…
Peygamber, Ümmet’e ‘’Vurgun’’du…
Arkasından gelen Ümmet’in ‘’Vurguncu’’ olmaması için çırpındı…
Onun (s.a.v.) bize Miras bıraktığı Sünnet hep 3’lü oldu…
Ancak O’nun (s.a.v.) ardından hain eller 3 kağıt kavramını literatürümüze ve gündemimize soktular…
3 kağıtçılık kavramsallaştırması üzerinden Sünnet hedef alındı…
3’ün güzelliğine suikast düzenlendi… 3’ün nezaheti ve nezafeti kirletildi…
Sahi niye 5 kağıtçılık değil de 3 kağıtçılık moda oldu… Bunu hiç düşündük mü?
O (s.a.v.) Ahir zaman fitnelerine karşı Ümmet’i hep uyardı…
İstikbal’de gerçekleşecek ‘’facia’’lara karşı teyakkuz çağrısı yaptı…
Ancak Nesiller O’nu (s.a.v.) duymuyor sanki?
Sanal Jenerasyon O’nu (s.a.v.) unuttu…
‘’Facebook’’ ‘’Fecibook’’a dönüştü… Sahte söylemlerin biri bin para…
‘’Twitter’’ ‘’Takva’’yı vurdu… Ukalalığın ve zibidiliğin uğrak merkezi adeta…
Sosyal medya gizli mahlasların arkasına saklanarak ahlaksızlaşanların cirit attığı bir adrese dönüştü…
Teknoloji o kadar gelişti ki artık hiçbir şey gizli kalmıyor…
‘’Facebook’’a bağlantı halinde olanlar yanlış bir linke tıkladığında hemen neyi izlediği, kimi takip ettiği anlaşılıyor…
Kendisiyle arkadaş olanlar hangi haltı işlediğini görebiliyor…
Her neyse! Koca koca adamların ve hızlı Mücahitlerin düştükleri derin tünelden ve yok edici çukurdan bahsetmeyeceğim… Allah muhafaza…
Demek istediğim şu ki; tüm bu felaketler silsilesinin O’na (s.a.v.) ve mesajına olan mesafelileşmesinin ve yabancılaşmanın sonucu olduğu Hakkelyakin idrak edilmelidir…
Çözüm Vahye ve Onu açıklayan Peygambere Hicret etmekten başkası olamaz…
Bu çağ ‘’Hicran’’ çağı değil ‘’Hicret’’ çağı...
Beşeri ve béşer'i ideolojilerden ve Batılı frekanslardan Hicret...
Nebevi mektep ve misyonla dirilmeye Hicret...
Peygamberin rahle-i tedrisini çağa taşımamız gerekiyor...
Ya da kendimizi o çağa taşıyacağız...
Peygamberi dinleyenler, Rahmeti dileyenlerdir...
İlahi muhabbete Peygamberi atlayarak kavuşamayız...
Deki: eğer Allah’ı seviyorsanız, bana (Peygambere) uyun ki; Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Ali İmran;31)
''Allah’ı seviyorsanız, Peygamberi de sevin'' denilmiyor...
Sahi, Peygamberi sevmenin tezahürü ne ola ki?..
Peygamberin sesine sağır kesilen ve onun örnekliğine tabi olmayanın sevgisinin! kıymeti harbiyesi var mı?..
Peygamberin çizgisinden inhiraf edenlerin onu sevmesi!..
Peygamber dışı önder ve örnek arayışına girenlerin onu (sav) sevdiği iddiası hilaf-ı hakikattır...
Ona tabi olmadan, onu sevmek iddiası parçacı bakışın ürünüdür...
Sakat ve sahte tasavvurun Peygambere ettiğini, uzun uzun konuşmamız gerekiyor...
Büyük bir çalışmayı gerektirir bu iş... Ancak biz bu kadarıyla iktifa ediyoruz...
Ve son olarak diyoruz ki;
Sapkın ve sabıkalı bakış İslami kimliğimizi eriten bir ateştir...
Tevhidi kişiliğimizi içten içe parçalayan bir darbedir...
Kitabi Peygamber anlayışımızı Sekülerleştiren Batı tandanslı intikam operasyonudur...
Zihin dünyamıza uygulanan bir sabotajdır...
Kıble çağrısına yönelen bir blokajdır...
Ve din-i mübini İslam için bir vartadır...
Bize düşen O’na (s.a.v.) bakışımızı düzeltmek…
Yoksa düzelemeyiz haberiniz olsun…
(Hürseda Haber)