Bir Kısır Döngü..!
Ben seni aramayalı yıllar oldu. Sende de o arzu kalmadı. Sağlığın yerinde mi? Nasılsın?.. Biliyor musun bizim buralarda havalar sert!.. Hemde nasıl? Gönüllere öyle bir soğuk kışlar girdi ki..! Hiç sorma..! Kaygılarımız değişti, sevgilerimiz donuklaştı. Bakışlarımız netlikten uzak. Nasıl desem? Ben seni yeniden aramalı ve sormalıyım. Kalbimin buzları ne zaman çözülecek. Kim bilir? “Kalpten kalbe yol vardı! derler ya... Yol-mol kalmadı... Seni özledim diyecek kadar bile..! Ne yazık ki cesaretim yok..!
Dün ne oldu biliyor musun? Çok sevdiğim bir arkadaşımı gördüm. Selamımı almadan “burun kıvararak” yolumdan uzaklaştı... Doğrusu sevdiğin bir arkadaşının selamını almaması dostun ağırına gider...
Gemiyi yöneten kaptana sormuşlar, “Neden gemimiz ilerlemiyor, duruyoruz?” diye. Kaptan şöyle demiş, “Deniz bitti.” Oysa bizim denizimiz hiç bitmez ki!.. “Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa...” yüce Allah’ın dini bitmiyor.” Ve ilmi hiç bitmiyor..! bir uçağın inişini düşünürsek, nasılda nazlı nazlı limana iniş yaptığını görürüz. Kulenin yardımıyla, değil mi? bir kitapta okumuştum, adamın iki küçük kızı varmış bir dönem iki kızıda hastalanıp yatağa düşmüşler. Kızlar yaklandıkları hastalıktan önce biri ve daha sonrada diğeri vefat eder. Ve o adam o iki çiçeğini kaybetmenin acısına dayanamayıp kendini hergün sokaklara vururmuş. Çevresindekiler kendisi ile konuşmaya cesaret edemezlermiş. Ve olan olmuş, bu kısır döngüden sonar ruhen çöken adamcağız da sonunda vefat etmiş.
Çevresindekiler şöyle demiş, “Üç dört çocuğa daha olsaydı da o adam onları düşünseydi bu kısır döngüye yakalanmasaydı... ve kader olgusuna inansaydı diyenler bile olmuştu... Ama adama onun penceresinden bakmadıkları için onun hissettiklerini bilemezler...
Oysa bizler İmam Hüseyin (as) için nedenli dersek diyelim, onun o Kerbela’da neler çektiklerini hissedebilir miyiz? Asla... “Kılıçlar gelin alın canımı, dedem Muhammed’in (s.a.s.) dini ayaklar altında düşmesin“ demiyor muydu?
Evet...
Bizleri o gölgede buluşturacak olanın İslam’ın Tevhid bayrağı asılı durduğu halde..! O bayrak ne işe yarıyor? Birçoğumuzun Tevhid bayrağı altında olmadığımız aşina... Yoksa durum farklı olurdu.
Onlar mazlum ve ezilmişlerin yanında olmaktan gurur duyarlardı... Ne zaman hilafet kaldırıldı ve devrimci ruh insanların gönüllerinden silindi... O vakit Müslümanın değeri hiç bir zaman gerektiği gibi kalmadı. Sessizliğimiz ve uykuda olmamız hasebiyle müstekbirler sahnede oldu. Ne zaman sahnelere geri dönersek işte o vakit onlarda gidici olacaklardır.
İslam devrimi kitabında kıymetli Mutahhari şunları yazıyor, “Camiye bir dönem bir turist gelir ve camide o gece uyumak için izin ister. Cami yetkilileri ona, bu camide uyuyanların sabaha karşı hiçbir zaman sağ bir şekilde çıkmadıklarını söyler. Onun içinde buna olumlu bakmazlar. Turist çok inat eder ve o gece camide uyur. Turist şahıs sabah vakti sağlıklı bir şekilde camiden ayrılır. Ona sorarlar, nasıl olduda camiden sağ çıktın? Diye. O da şöyle cevap verir, ben uyuyordum ve gecenin ilerleyen saatlerinde çok acayip ve korkutucu bir ses duydum. Bende o korkutucu sese doğru aynen mukabil bağırınca o sesin korkutuculuğunun dağıldığını gördüm. Dünya devletlerini özellikle israil’i bu korkutucu sese benzetirsek, Müslümanların bu çığırtkanlık yapanlara seslerini yükseltmelerinin zamanının çoktan geçtiği inancındayım... Ne mutlu onlara karşı kafa tutanlara ve göğsünü siper edenlere... Vesselam (Tarık Konyalı)