Trump’ın ikinci dönemi ve ilk faaliyetleri
"Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra, bölgede saldırgan bir dış politika yürüteceğine dair sürekli iddialarda bulunarak aktif bir duruş sergiledi. Örneğin, Grönland, Kanada, Meksika ve Panama gibi ülkeler üzerinde hak iddia etmesi bu yaklaşımın örneklerinden. Bunun yanı sıra, Küba Devlet Başkanı Díaz-Canel, Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega ve özellikle Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro gibi sol kalkınma modellerine sahip liderlere yönelik agresif söylemler geliştirdi. Trump, ayrıca Orta Doğu’da devam eden savaş çatışmalarına destek vererek, İsrail’in bölgedeki pek çok ülkeye saldırılar düzenlediği ve siyasi istikrarsızlık yarattığı bu durumu onaylar bir tutum sergiledi."
20 Ocak 2025 tarihinde, Washington D.C.’deki Capitol Hill’de Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin 47. başkanı olarak yemin etti. Trump, yemin töreninde 1861 yılında Abraham Lincoln’ün Amerikan başkanı olarak göreve başlarken kullandığı İncil’i tercih etti. Bu detay oldukça sembolik bir anlam taşıyor; zira o dönemde bu kutsal kitap, yaklaşan bir İç Savaş’ın gölgesinde kullanılmıştı. Bu nedenle, bu seçim, yeni başkanın Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük bir krizle karşı karşıya olduğuna inandığını ima ediyor. Ayrıca, bu İncil’in daha önce de defalarca kullanıldığını belirtmek gerekir. Barack Obama, 2009 ve 2013 yıllarındaki iki döneminde, Donald Trump ise 2017’deki ilk başkanlık yemininde bu İncil’i kullanmıştı.
ABD Başkanlık Yemin Töreni’ne katılan isimler arasında siyasi liderler (devlet başkanları, şansölyeler ve uluslararası organizasyon liderleri), eski ABD başkanları ve etkili milyarderler yer aldı.
İş dünyasından törene katılanlar şunlardı: Tesla, X ve SpaceX’in sahibi Elon Musk; Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, OpenAI’ın CEO’su Sam Altman ve Apple CEO’su Tim Cook. Eski başkanlardan ise Bill Clinton, George W. Bush, Barack Obama ve Joe Biden hazır bulundu.
Siyasi liderler arasında Avrupa’dan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán; Latin Amerika’dan Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei, Ekvador Cumhurbaşkanı Daniel Noboa ve El Salvador Cumhurbaşkanı Nayib Bukele; Asya’dan ise Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar ve Japonya Dışişleri Bakanı Takeshi Iwaya yer aldı.
Ayrıca, törende aşırı sağ görüşlü Avrupa siyasetçilerinin ve milletvekillerinin de bulunması dikkat çekiciydi. Bu isimler arasında AB’nin ABD temsilcisi Jovita Neliupšienė, eski Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, Belçika’daki Vlaams Belang partisinin lideri Tom Van Grieken, Fransız milliyetçi parti Reconquête’in lideri Eric Zemmour ve Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş lideri Tino Chrupalla bulunuyordu.
Trump, Amerika’yı yeniden inşa edeceğini şu sözlerle açıkladı: “Amerika’nın altın çağı başlıyor.” Fakat görevi devraldığı durumu eleştirerek şu ifadeleri kullandı: “Ulus gerileme içinde.” Eğitim ve sağlık sistemi konularında sert eleştirilerde bulunan Trump, bu alanlarda “çok hızlı” değişiklikler yapacağını vaat etti. Trump’ın konuşmasında öne çıkan ifadelerden biri de şu milliyetçi mesaj oldu: “Yılmayacağız… Kırılmayacağız ve başarısız olmayacağız. Bugünden itibaren, Amerika Birleşik Devletleri özgür, egemen ve bağımsız bir ulus olacak.”
Trump’ın dış politikadaki anahtar kelimeleri “göç,” “istila” ve “yayılmacılık” oldu. Meksika sınırındaki durumu “ulusal acil durum” olarak ilan eden Trump, kartelleri terör örgütü olarak tanımladı. Ayrıca, Meksika Körfezi’nin adını “Amerika Birleşik Devletleri Körfezi” olarak değiştireceğini söyledi.
Trump’ın dış politika konuşmasında Panama Kanalı’nı işgal etme tehdidi de yer aldı. Panama’nın kanal operasyonlarındaki tarafsızlık anlaşmalarını ihlal ettiğini öne sürerek bu eylemini savundu. Trump, “Panama Kanalı’nı Çin işletiyor ve biz onu Çin’e vermedik; Panama’ya verdik ve geri alıyoruz,” ifadelerini kullandı.
Bu durum sadece Panama ile sınırlı değil; Trump, “Çin askerleri Panama Kanalı’nı işletiyor ve Çin’in deniz taşımacılığındaki stratejik konumları Washington’daki yetkilileri endişelendiriyor,” dedi.
İstila söylemleri, Trump’ın emperyalist ideolojisini açıkça ortaya koydu. Uluslararası politikada, Trump şunları söyledi: “Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın en büyük, en güçlü ve en saygı duyulan ulusu olarak hak ettiği yeri yeniden kazanacak, hayranlık ve şaşkınlık uyandıracaktır.”
Arka plan
Donald Trump’ın başkanlık yeminini hazırlayan siyasi olaylar arasında, Cumhuriyetçinin Demokrat aday Kamala Harris karşısında 538 seçici kurul oyunun 312’sini alarak kazandığı seçim yer alıyor.
Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra, bölgede saldırgan bir dış politika yürüteceğine dair sürekli iddialarda bulunarak aktif bir duruş sergiledi. Örneğin, Grönland, Kanada, Meksika ve Panama gibi ülkeler üzerinde hak iddia etmesi bu yaklaşımın örneklerinden. Bunun yanı sıra, Küba Devlet Başkanı Díaz-Canel, Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega ve özellikle Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro gibi sol kalkınma modellerine sahip liderlere yönelik agresif söylemler geliştirdi. Trump, ayrıca Orta Doğu’da devam eden savaş çatışmalarına destek vererek, İsrail’in bölgedeki pek çok ülkeye saldırılar düzenlediği ve siyasi istikrarsızlık yarattığı bu durumu onaylar bir tutum sergiledi.
Çin, her zaman Çin
Çin, Trump’ın dayatmaya çalıştığı emperyalist yönetimin en büyük karşıtı. Bu bağlamda, Trump’ın Panama’yı işgal etme ve kanalı zorla kontrol etme tehditlerinin arka planında, uluslararası ticarette denizcilik bölgelerinde Çin’in hakimiyetine yönelik bir hedef yatıyor. Bu konu, Alman jeopolitikçilerin dünya hakimiyeti için denizlerin önemine yaptığı vurgular göz önünde bulundurulduğunda, hayati bir öneme sahip. İngiltere, güçlü bir imparatorluk olduğu dönemde hem ticari hem askeri deniz gücüne sahipti, fakat daha sonra bu gücü Amerika Birleşik Devletleri devraldı. Şimdi ise Çin, İpek Yolu ve Doğu Çin Denizi’ndeki varlığıyla stratejik deniz kanalları ve bölgelerinde büyük bir hamle yapıyor.
Doğu Çin Denizi, uzun bir süredir Amerika Birleşik Devletleri için Çin’e karşı yürütülen ekonomik savaşta önemli bir alan oldu. Bu sebeple, Kuzey Amerika ülkesi Güney Kore, Vietnam, Tayvan ve Malezya gibi “Asya Kaplanları” olarak bilinen ülkelerin ekonomik büyümesini finanse etti. Amaç, Çin’in ekonomik genişlemesini durdurmaktı. Bu bölgede Amerikan askeri varlığı da bulunmaktaydı, ancak Çin’in ekonomik ve dolayısıyla askeri olarak büyümesiyle birlikte bu durum önemli ölçüde değişti.
Panama Kanalı, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ticaret savaşında önemli bir jeostratejik alanı simgeliyor. Zira bu iki ülke arasında ticareti yapılan ürünlerin en büyük akışı bu kanaldan geçiyor. Her ne kadar Çin Halk Cumhuriyeti’ni hedef alan söylemler, Trump’ın bir sonraki başkanlık döneminde bu iki ülke arasında mesafe olacağını işaret etse de Hindistan Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, Asya kıtasındaki dış politikasının Hindistan ve Asya Kaplanları (Tayvan, Güney Kore, Hong Kong ve Singapur) üzerine odaklandığını gösteriyor.
Meksika. Trump, daha önce Meksika’yı işgal etme niyetinden bahsetmişti. Ancak, yemin töreni sırasında açıkça Meksika Körfezi’ni de hedef aldığını dile getirdi. Bu bölge, dünya çapında önemli petrol üretim alanlarından biri ve büyük miktarda kanıtlanmış ham petrol rezervlerine sahip. Bu durum, bölgeyi küresel petrol endüstrisi için stratejik bir merkez haline getiriyor. Ayrıca, Meksika Körfezi’nin Teksas ve Louisiana gibi önemli petrol rafine ve taşıma merkezlerine yakınlığı, ham petrol ticareti açısından kritik bir giriş-çıkış noktası olmasını sağlıyor.
Trump’ın 5 Kasım 2024’teki seçim zaferinden bu yana yaptığı açıklamalar, Avrupa’da NATO üye devletlerinin katkı paylarını artırma hızı, Ukrayna-Rusya çatışmasına yönelik barış anlaşmasının süresi ve maliyeti gibi konularda endişelere yol açtı. Bunun yanı sıra, artan gümrük tarifeleri tehdidi de sürekli bir endişe kaynağı oldu. Trump’ın, Danimarka’ya ait bir bölge olan Grönland’ı satın alma niyetini açıklaması ve gerektiğinde güç kullanma ihtimalini göz ardı etmemesi, Avrupalıları daha da alarma geçirdi.
Semiyotik söylem analizinde yer alan metinler arası ve söylemler arası ilişkilerde, Donald Trump’ın “Manifest Destiny” (Kader Manifestosu) doktrininden bahsedişi dikkat çekici. Bu doktrin, Amerika Birleşik Devletleri’nin 19. yüzyılda Kuzey Amerika’daki yayılmacı politikasının temelini oluşturdu. “Manifest Destiny”, ABD’yi “tanrının seçtiği bir ulus” olarak görür ve Atlantik kıyılarından Pasifik’e kadar genişlemeyi mukadder bir görev olarak kabul eder. Bu doktrinin benimsenmesinden sonra Meksika, işgal edilen ilk ülke olmuş ve topraklarının yarısı kuzeydeki imparatorluğa eklenmişti.
Semiyotik söylem analizindeki bir diğer önemli unsur, söylemi dinleyen alıcı ya da hedef kitle üzerindeki etki. Donald Trump’ın söylemlerinde, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya, Orta Doğu’daki çatışmalar ve Avrupa ile ticari ilişkiler gibi yönetimi açısından kritik bölgelere daha az vurgu yaptığı gözlemlendi. Bunun yerine, Trump’ın söylemlerinde Latin Amerika ve Karayipler öne çıktı. Bu durum, Meksika ve Panama gibi ülkelerde büyük bir korku yaratmış, hatta pek çok kişi bunu Condor Planı döneminde yaşanan karanlık bir çağa benzetti.
Trump, ABD’nin bir altın çağa gireceğini vaat etse de bu vaatlerin Çin, Rusya, Güney Afrika, Hindistan ve Brezilya gibi yükselen ülkelerin etkisine bağlı olduğu aşikâr. Ayrıca, ABD’nin gelecekte petrol üretiminde yaşayacağı azalma gibi ekonomik koşullar, Kuzey Amerika ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Bu durum, Latin Amerika’daki petrol üreticisi ülkelerin üretim seviyelerini artırmasına ve ekonomilerini geliştirmelerine olanak sağlayacaktır. Trump’ın söylemlerinde küresel ölçekte bir tür tiranlık dayatma ihtiyacını vurgulaması, bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Donald Trump, tamamen emperyalist ve üstünlükçü bir lider ve ABD’nin medeniyet düzeninin göçmenler ve Çin tarafından tehdit altında olduğunu düşündüğünü açıkça ifade ediyor. ABD’nin mahkûm edilen ilk başkanı olan Trump, eylemlerini gerçekleştirme niyetini çoktan belli etti. Artık uluslararası toplumun bu çılgınlığa karşı direnip direnmeyeceği sorusu gündemdeki yerini koruyor.
(Micaela Ovelar* - Çeviri: harici)
*Siyaset Bilimci
NOT: Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Hürseda Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.