İlmî Tartışmalarda İbn Rüşd Örneği

İbn Rüşd (ö. 595/1198), Endülüs ulemasından olup, felsefî yönüyle birlikte fâkihliğiyle de ün yapmış bir alimdir. Fıkıh alanındaki Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesid adlı eseri, ictihad melekesini kazandırmada oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu eserinde gerekçeleriyle birlikte alimlerin ittifak ve ihtilaf ettikleri hususları açıklamıştır. Tartışma alanına sınır çizmesi, konuları derli toplu sunması, taksimatı güzel yapması, her görüş sahiplerinin delillerini sunması yönünden oldukça başarılı olduğu görülmektedir. İleriki aşamalarda hakkında hüküm bulunmayan sorunların çözümüne de katkı sunacak açılımlar sunmuştur.
Bidâyetü’l-müctehid’in mukaddimesinde, ulemanın ihtilaf sebepleri hakkında oldukça önemli bilgiler vermiştir. Buna göre ihtilaf, delilden kaynaklandığı gibi medlulünden de kaynaklanmaktadır. Delildeki tartışmalar daha çok; rivayetlerin sahih olup olmaması, rivayetlerin birbiriyle çelişmesi veya rivayetlerin uygulama ile çelişmesinden kaynaklanırken, medlûldeki ihtilaflar ağırlıklı olarak dilden kaynaklanmaktadır. Çünkü dinin en önemli iki ana kaynağı olan Kur’ân ve sünnet Arapçadır. İbn Rüşd ulemanın ihtilaf sebeplerini altı başlık altında toplamış olup bunların önemli bir kısmının dilin yapısından kaynaklandığına dikkat çekmiştir.
Mesela İbn Rüşde’e göre dilden kaynaklanan sebeplerden birisi umum-husus ve mutlak-mukayyet konuları, yani genel ve özel anlamlı ya da kayıtlı ve kayıtsız ifadelerdir. Bazen genel anlamlı ifade özel anlamda, özel anlamlı ifade de genel anlamda kullanılmaktadır. Mutlak ifade mutlaklığı üzere kalırken bazen de kayıtlanmış hali kastedilmektedir. Genel anlamlı ifadelerin genelliği üzere mi yoksa özel bir anlamda mı kullanıldığı ya da özel anlamlı ifadelerin özel anlamda mı yoksa genel anlamda mı kullanıldığı en önemli ihtilaf sebeplerindendir.
Dilin çok anlamlılığa müsait olması da önemli bir ihtilaf sebebidir. Mesela emir ve nehiy ifadeleri her zaman farz ve haram bildirmemektedir. Bazen mendubluk da bildirmektedir. Cümlelerin i'rab'ı da farklılığa sebep olmaktadır. Çünkü her i’rab biçimi ayrı bir mana demektir.[1]
İbn Rüşd’ün eserinde açıkladığı hususlarla ilgili hemen hemen her meselede örnek bulmak mümkündür. Konunun detaylı açıklamalarını oraya havale ederek, bu yazımızda kısaca onun ihtilaflara yaklaşım metoduna değinmeye çalışacağız. İbn Rüşd, bir konuyu ele alırken ittifak noktalarını netleştirdikten sonra ihtilaf sebeplerine geçmiştir. Öncelikle konuların tartışmalı ve ittifak noktalarına sınır çizmiştir.
Örneğin “Abdestte niyetin şart olup olmadığı” konusunda ulema ihtilaf etmiştir.
İbn Rüşd öncelikle ulemanın ittifak noktasını tespit etmiştir. Ona göre İslam alimleri, “Onlar dini yalnız Allah'a has kılarak, ona kulluk etmekle emrolunmuşlardır”[2] âyeti ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin de: “Ameller niyetlere göredir”[3] hadisinden dolayı her ibâdet için niyet etmenin şart olduğunda ittifak etmişlerdir. Yine bu alimler, hikmetini tam olarak bilemediğimiz mücerret ibadetin niyetsiz olamayacağı, ancak pisliklerin temizlenmesi gibi hikmeti bilinen ibadetler için niyetin gerekmediği noktasında ittifak etmişlerdir. Bu yüzden de namazın niyetsiz olamayacağı noktasında ittifak etmişken, abdestte niyetin şart olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir.
İbn Rüşd bundan sonra ihtilaf sebeplerini açıklamaya geçmiştir.
Bu ihtilafın sebebi şudur; abdest ibadetinin hangi gruba dahil edileceği tartışmaya açıktır. Acaba abdest de hikmet ve illeti bilinmeyen namaz ve benzeri gibi sırf sevap için yapılan mücerret bir ibadet midir? Yoksa pislikleri yıkamak gibi sebebi bilinen türden bir ibadet midir?
İmam Şafii, imam Mâlik, imam Ahmed, imam Ebû Sevr ve İmam Davud'a göre abdestte niyet şarttır. Çünkü bu alimlere göre abdest, namaz gibi bir ibadet olduğundan sahih olabilmesi için niyet şarttır. İmam Ebû Hanife ve imam Süfyan-ı Sevrî’ye göre ise abdestte niyet şart değildir. Çünkü abdestte hem ibadet hem de kirden temizlenme nitelikleri vardır.
Daha sonra da ictihad melekesini kazandırmaya çalışmıştır. Yani sonradan gelenlerin nerelere, nasıl odaklanabileceğine dikkat çekmiştir. Ona göre müçtehidin görevi, abdestte bu iki niteliğin hangisinin daha kuvvetli olduğunu tespit yolunda çaba sarf edip daha sonra bu hükmü abdeste vermektir.[4] Bütün İslam alimleri aynı noktaya yoğunlaşmıştır. Burada ismi zikredilmeyen mezheplerde de hep aynı faaliyet yapılmıştır. İttifak edilen nokta alınmış sonra da tartışmaya müsait olan konunun hangisine uyduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.
Sonuçta niyetsiz yapılan amele ibadet sevabı verilmez. Ulema bu ortak kabulden ayrılmamıştır. Hanefi mezhebinde, niyetsiz alınan abdestle[5] namaz kılındığı kabul edilse de niyetsiz alınan abdestten ibadet sevabı alınmayacağı kabul edilmiştir.
İbn Rüşd, eserinde genel olarak aynı yöntemi uygulamıştır. Önce ittifak noktalarını tespit etmiş sonra da ihtilafları zikretmiştir. Tartışmaların sınırları ortak noktalarla belirlenmiştir.
Aynı şekilde “İmamın namazı bozulunca cemaatin namazı bozulur mu” konusu da örnek verilebilir. İbn Rüşd bu konuda ittifak noktasını şöyle belirlemektedir: Ulema, “İmamın abdesti bozulup da namazını kestiği durumda cemaatin namazı bozulmaz” konusunda ittifak etmiştir. İmamın cünüp olarak namaz kıldırdığı ve cemaatin de namazını bitirdikten sonra bunu öğrendiği zaman namazı fasit midir, değil midir konusunda ise ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafii’ye göre sahihtir, Ebu Hanife’ye göre ise sahih değildir. Bunun sebebi şudur: İmama uyanın namazının sıhhati, imamın namazının sıhhatine bağlı mıdır, değil midir konusunda tartışma vardır.
Dikkatli bakıldığında tartışmaların ortak bir zemin üzerinden devam ettirildiği görülecektir. Bu zeminler tespit edilmediği takdirde hem ihtilafların sebebi anlaşılmamakta hem de durulacak sınırı belirlenememektedir. Ortak ve ihtilaflı noktalar netleştirilerek sanki savrulmanın önüne geçilmektedir. En önemlisi de her görüş sahibinin delilini ve delilleri yorumlama biçimini ortaya koymasıdır. Her ne kadar bu eser fıkıh alanında yazılmışsa da hayatın her alanında yöntem olarak bize kazandıracağı çok şeylerin olduğunu unutmamak gerekir. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, Kahire, 1415, I, 24,25.
[2] Beyyine, 93/5.
[3] Buhârî, Bed'u'l-Vahy, 1/1.
[4] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, Kahire, 1415, I, 24,25.
[5] Niyetsiz abdest şöyle olabilir: Mesela yolda giderken bir havuza girersiniz, bütün abdest azalarınız yıkanmış olur. Daha sonra abdesti bozan birşey gerçekleşmeden namaz vakti girer ve siz bu şekilde namaz kılarsınız. Bu durumda kıldığınız namaz sahihken, abdestinizden dolayı ibadet sevabı almamış olursunuz.